Egemen hegemonyanın en büyük gücü,-sistemin diyelim biz buna-, gündemi sürekli belirlemesidir. Esas mesela ne olursa olsun, evirip çevirip kendi konusunu dayattığından ve sürekli kendi bildiği soruları çözdüğünden, buna karşı bir argüman yetiştirmekten, alternatif hegemonya -alter hegemonya diyorduk biz buna- ortaya çıkarabilme şansı sürekli ertelenmektedir. Ertelenme öyle bir hal alır ki devrimci karşı siyaset, bir alternatif hegemonya değil bir karşı hegemonya olarak vuku bulur genellikle. Mesela iktidar emeklilik yaşını 46’dan 65’e alır, bütün tartışma ‘mezarda emeklilik’ üzerine döner, yani işçiler kaç yaşına kadar yaşamaktadırlar ki ne kadar emekli hayatı yaşayabileceklerdir. Burada iktidar, hemen zor durumda olan sigortanın batacağı sayılarını kamuoyuna sunar, karşı siyaset hayat istatistiklerini ve zaten sigortada birikmiş paraların, fonların nasıl yanlış kullanıldığını. Tabii ki doğrudur bütün söyledikleri ama mesele artık alternatif olmaktan çıkıp karşı şerit üzerinden konuşulmaya başlanmasıdır. Yani alternatif olan, mesela neden bu kadar yıl çalışmak zorunda olduğumuz, neden günde 8 saat çalışmak zorunda olduğumuz, bu kadar çalışıp da ne ürettiğimiz, niçin bu kadar çok üretmek zorunda olduğumuz ve ürettiklerimizden kimin yararlandığı meselelerinin, yani asıl olanın, alternatif olanın, işin ve çalışmanın alternatifinin, yani ‘Özgür Yaratım’ın tartışması yapılamaz. Belki yapılacaktır ama bu ‘işçi sınıfına saldırıların yoğunlaştığı bu günlerde’ önce şu emeklilik meselesi mücadelesi yürütülmelidir. İlk ve genç devrimci olduğunuzda ki eğer bunu benim gibi çok önce yaptıysanız, bu durum sanki bir gün geçecek zannedersiniz ama hiçbir zaman bu ‘saldırıların yoğunluğu’ geçmez. Biz her zaman, egemenlerin önümüze koyduğu gündemi parçalamaya, yıkmaya ve değiştirmeye çalıştığımızdan, karşı hegemonyanın, hegemonya ile sınırlı dar sokaklarında kaybolup, alter hegemonyamız hakkında çok genel şeyler dışında bir şeyler ileri sunamamış oluruz. Ve bu böyle sürer gider.
Hatta hasbelkader muhalefet, bir şekilde iktidarı doğrudan yönlendirebilir olursa, -Mesela Venezuela Chavez, Brezilya Lula, Uruguay Jose Mujica, Nikaragua Daniel Ortega, El Salvador Salvador Sanchez ve hatta Arjantin Kischner iktidarları gibi bu durumda bile hâlâ iktidardan düşmüş (!) hegemonyanın ‘karşı’sını yürütmeye çalışırlar. Sistem elini eteğini belki ön cepheden çeker ama oyunun esas kurucusu, esas oğlanı olarak her şeyi sürdürmeye devam eder ve hatta rahat bile eder, çünkü onu yıpratan muhalefet, karşı siyasal hareket, bir sürü şeyi onun yerine, ‘ne yazık ki bugünlük’, ‘koşullar yüzünden’ onun yerine yapmaya devam eder. Tadına doyamaz bunun sistem, çekirdeksiz üzüm gibidir her şey ve ne zaman buna katlanamaz olduğunda, onun düşünceleri yüzünden, yıpranmış, karşı muhalefet iktidarını, iyi haşlanmış bir kaburga kemiği gibi üfler, etlerini döker.
Bu yüzden bu koca seçim telaşı, faşizme karşı örgütlenme eylemi, sistemin en oburunu, doymazını ve iktidar kökü suyunu, sopunu sandığa gömme günlerinde bile, karşı hegemonyadan değil alternatif hegemonyadan söz etmek istiyorum ve zaten seçime ilişkin benim söyleyeceğim her şeyi, sanırım söylediğimden, karşı hegemonya sıralarından çıkıp ‘Alternatif politikayı’ mesela ekolojik demokrasiyi hatırlatmak istiyorum.
Şimdi sırası değil diyeceksiniz belki ama zaten tam bu yüzden, sırası olmadığı için bunlardan, mesela ‘Ekolojik Demokrasi’den, ‘Radikal katılımcı bir demokrasi’den söz etmek istiyorum ki onların sistemi varsa bizim de alter-sistemimiz var. Onlar sistemin geçiştirici, uyuşturucu, kanıksatıcı ve sıradanlaştırıcı, uyuşturucu halini yayarken, biz de tam tersine, rahatsız edici bir yıkıcılıkla konunun dışına çıkmak istiyoruz.
Bugün belki zamanı değil ama zaten zamanı olmadığı için ekolojik demokrasiden söz edeceğiz ama yerimiz kalmadığından gelecek yazıda…