Alanya L Tipi Cezaevi
Bir kadınla başladı yaşananlar. İçimizden biri. Bir anne, anneanne. Üstelik ezilenlerin safında ve onların umutlarının bir vekili, temsilcisi. Tam 95 gündür, ölüme-yaşama neler sığdırılabileceğini anlatıyor. Ve bunu hücrelerini teker teker eriterek, ısrarla sürdürüyor. Ne de olsa o da “bir insanla üç saat değil, üç yüz saat ilgilenenlerin” yolcusu. Sadece ölüme de değil, insan olmanın farkında olanlara da, olmayanlara da anlatıyor bunu. Bu anlatıma, “keşke böyle anlatmasaydı” diyenler de çıkabilir.
Karşı çıkanlar, görmezden gelenler, umursamazca yaklaşanlar da olabilir. Ama bir gerçek var, bunu inkâr edemezler. Açlık grevi eylemlerine dair de doksan beş gündür anlam, duyarlılık, sorumluluk çağrılarını içeren değerli yazılar, mesajlar, destekler açıklandı. Özellikle böylesi eylemlerin -ki başka yol kalmamıştır- ne anlam taşıdığı çok işlendi, değerlendirmeler yapıldı.
Hepsi de doğrudur. İdeolojik-felsefi, ahlaki- politik bir eylemdir, Leyla Güven’in eylemi. Ve onu zindanlarda yüzlerce özgürlük mahpusu takip etti. Topluma mal oldu artık. Bu eylemle beraber, kendimizde yaşadığımız ikilemler açısından da görülmesi gereken anlamlar var. Başta da, ölümyaşam ikilemi. Sonra içimize yolculukta neleri gördük, neleri görmedik ikilemi. Var olan düşünce yöntemleri de ölümyaşam ikilemini baş konu yapmışlardır hep. Yaşadığımız halklar coğrafyasında kırk yıla yakın zamandır devam eden çelişki ve çatışma ortamı, birçok insan için kanıksanmış olduğundan, ölüm ve yaşamın olağanüstü anlamı, olağan olarak görülebilir. Fakat özgürce, onurluca bir yaşam için ölümü göze almak olağanüstü bir anlam ifade eder. Ölüm ve yaşamın kendisi çok derin tarihlere, oluşumlara sahiptir. Birbirinden ayrılmayan bu doğal ikilem, yaşam boyunca da yanı başındadır insanın.
Doğal yaşam da bu ikilemden kaynaklanmıştır. Nitekim buna oluş-yok oluş deniyor. Önce kaos, sonra düzen olarak da tanımlanıyor. Oluşyok oluş ikilemi olmasaydı, ne evrenden, ne doğa, ne de canlılardan söz edilemezdi. Doğada her şey yok olmaz. Mesela zamanı sona eren bir varlık, oluşum yerini benzer ya da farklı bir varlığa, oluşa bırakır. Canlı doğadan biri olarak insanda da her gün birçok hücre zamanını tamamlıyor. Üreme hücrelerinde bile, bazı hücreler yok olma pahasına yeni hücrelere yol açıyor. Sadece insanın doymak bilmez hırsı, azami kâr elde etme hastalığı bu doğal ikilemin uyumunu bozuyor. Öyle ki, binlerce yıl önce, ölüme bile bir kutsallık atfedilirdi.
Ama bugün o hırs ve hastalığı taşıyanlar ne ölüye, ne de ölüme saygılı yaklaşmıyorlar. Ölüme anlam vermeyen, yaşama hiç anlam vermez. Tersi de doğrudur. Yaşama anlam vermeyen, ölüme hiç anlam veremez. Bunların dışında, ölüm ve yaşama anlam verenler de var. Ve şiarları şöyledir: Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz! Bu kısacık cümle, özgürce, onurluca, insanca yaşamadıktan sonra, yaşamın pek anlamının olmadığını anlatır. Yaşamın anlamını da, daha ömürlerinin baharında fark etmişlerdir. Leyla Güven de, Diyarbakır zindanında, 12 Eylül Askeri faşist darbesinin zulmüne direnenlerin bu anlam mücadelesini bugüne taşımaktadır aslında. Varlık ve yokluk olguları, gerçeklikleri de özgürlük için yola çıkanların anlam arayışı olmuştur hep. Tarihin her döneminde de izlerini bırakmışlardır.
Belki biz bunları yazıp okurken, Leyla Güven de özgürlük mücadelesi tarihine yeni bir sayfa sığdırmış olmanın gönül rahatlığıyla aramızdan ayrılmış da olabilir. Ama böyle olmasını istemiyoruz ve böyle olmaması için bu mücadeleyi amacına ulaşacak şekilde her dakika, her saat daha da yükseltmeliyiz!..