Her şey futbol maçı yorumları gibi. Maç bitmeye yakın, sırtını spikere dayamış futbol yorumcusu istediği gibi sallayabilir çünkü maçın sonucu hem bellidir hem de artık geriye alabilme şansı yoktur. Ancak Venezuela’ya ilişkin, Chavez’in en yükseliş döneminde 2005 yılında, Venezuela’nın üç nesil gerilla komutanı, Douglas Bravo ile yaptığım ve Özgür Gündem’de yayınlanan bu röportaj, öyle iş işten geçtiğinde değil her şeyin yaşandığı bir döneme aitti ve bakın gol geldi.
Venezuela genel olarak nasıl bir süreç yaşadı? Nasıl bir tarihçe izledi?
DB: 23 Ocak 1958’de diktatörlüğe karşı genel bir grev başladı ve işte bu sürecin başlangıcı bu noktadır. Bu Latin Amerika için de önemli bir tarihtir, değişimdir. O zaman bu süreç çocuktu, sonra gelişti. Ondan sonra bütün Latin Amerika tekrar hareketlendi. Aynı zamanda bütün Latin Amerika’da ulusal bağımsızlıkçı hareketler gelişti. 27 Şubat (1989) ikinci kez bir dönüm noktasıydı. Sadece Caracas’ta on bin insan öldü. Bu süreçte ortada ne din vardı, ne politik partiler vardı, ne sendikalar vardı. Dolayısıyla bu 27 Şubat’tan sonra hepsi ortadan kaybolmuş oldu. Bu nedenle özgürlükten sonra ne kilisenin, ne politik partinin, ne devletin hiçbirinin etkisi kalmadı. Çok uzun dönem bir askeri cunta söz konusuydu. 23 Ocak’taki mücadelede bir cephe vardı, bu cephe askerle halkın birlikte oluşturduğu bir cepheydi. Bu çok önemlidir. Bu süreç hiçbir zaman ne Küba’ya ne Sovyetler’e ne de Çin’e benzer. Dolayısıyla 27 Şubat’tan sonra da bu ülkelere benzemeyen bir durum ortaya çıktı. Ayrıca dünyada da değişen bazı durumlar vardı. Artık küreselleşme söz konusu. Burada bağımsızlık kavramı da başka bir noktaya sürükleniyor. Bu süreç içerisindeki halk hareketlerinin durumunu, krizlerini, sorunları, yaratan hep askeri diktatörlüktür. Chavez’i ortaya çıkartan da bu süreçtir. Bütün bu özel sosyal hareketleri, halk hareketlerini yaratan da bu süreçtir.
Peki, bu süreç bugünü nasıl etkiledi?
DB: Venezuela’da gizli bir anlaşma vardır. Venezuela hiçbir zaman gerçekte küreselleşmeye karşı olmadı, uluslararası şirketlere karşı olmadı. Venezuela burjuvazisi her zaman hükümetin neo-liberal kanadını oluşturdu, petrol kartelleriyle anlaşmalar yaptı. Bu pakt sadece 23 Ocak’ta işlemez haldeydi. Bu tarihten başlayan süreçte Venezuela burjuvazisi ta ki Chavez’e karşı büyük petrol grevini tezgahlayana dek bu pakta itirazsız uydu. 11 Nisan’da ise halk gene onlara karşı çıktı, halk Bolivar devrimine katıldı. Petrol ve gaz asıl önemli olan ham maddelerdir. Bu ABD’nin Irak’a saldırmasının temel nedenidir ve bu aynı şekilde bizim için de çok tehlikeli bir durum. Eğer Venezuela ABD’ye verdiği petrolü keserse barış gelir. Bunun için çok önemlidir ve bunun için mücadele ediyoruz zaten.
Venezuela dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahiptir. Bugün Kuzey Amerikalılar bunu büyük bir risk olarak görüyorlar. Zaten şu anda dünyada en önemli olan şey petrol, gaz ve tabii ki su. Şimdi herkes arasında ölümcül bir mücadele var. Amerika, Avrupa, Çin, Hindistan arasında. Çünkü petrol en önemli ham maddedir. Eğer petrol durursa her şey biter bu yüzden petrolün varili neredeyse 80 dolara kadar çıktı ve ilk defa 2006’da 100 dolara kadar çıkacak. Çünkü bu kriz ABD’yi, Kanada’yı ve Meksika’yı hepsini krize sokar. Bu onlar için ciddi problemdir. Bu yüzden askeri çözümlere dayanmak zorunda. Mutlaka, zorunlu olarak askeri müdahaleler yapmak zorunda. Bu nedenle küreselleşme demek aslında temel olarak enerji kaynaklarını kontrol altına almak demektir. Yani Amerika mutlaka askeri anlamda denetim altında tutmak zorunda. Bu çok ciddi bir durum. Bu, doğalgaz nedeniyle Ortadoğu’nun ve eski Sovyet cumhuriyetlerinin kontrolü demek, orada çünkü çok miktarda gaz var. Aynı nedenlerle Venezuela ve Bolivya da önemli bir kuşak. Bunun için ABD sisteminin güvenliği için kontrol altında tutmak zorunda. Bu o kadar önemlidir ki, mesela petrolün diğer kaynaklardan ABD’ye varması kırk gündür, Venezuela’dan ABD’ye varması ise sadece 4 gündür. Ekonomik anlamda bile bu o kadar önemlidir. Aynı diğerleri gibi Bolivya’nın denetim altına alınması Amazon’un denetim altına alınması. Şu anda Panama sanki ABD’nin bir eyaletidir, Teksas gibidir. Şimdi çok önemli bir dönem yaşıyoruz, petrol ve gazın merkezi burası. İşte burada askeri saldırılarının kesilmesi için şimdi doğallaştırmayı gerçekleştirmemiz lazım. ABD için bugünkü durum daha iyi ve kolay.
Çok ilginç bir durum. Sadece enerji değil su bakımından da gelecek için çok çok önemli. Dünyanın en önemli yerlerinden biri, aynı zamanda suyun merkezidir Venezuela. Panama ve Kolombiya’dan sonra Venezuela’yı da kontrol altına almak isteyecektir. Burada sonuç olarak, mutlaka ve mutlaka emperyalizm askeri bir müdahale yapmak zorundadır. Biz bunu biliyoruz, buna karşı ne yapabiliriz? Buna karşı bugünden petrolü ulusallaştırmamız gerekiyor. Çünkü eğer bunu yapmayıp anlaşmalar imzalarsan Shell’le, Ex-Mobil’le ve benzerleriyle nasıl sosyalizmin inşasından bahsedebilirsin? Çünkü petroldeki şu anki durum diktatörlük zamanındaki durumdan farklı değil. Ondan sonra sosyalizm inşa ettiğimizi söylüyoruz ama uluslararası petrol tekellerinin milyonlarca dolarlık işletmeleri var. Bu nasıl sosyalizm? Olabilir mi? Mümkün mü? Petrol şirketleri kapitalizmin temelidir. Tarihte nerede gördün böyle bir şey, bir yandan sosyalizm diye konuş öte yandan bu petrol şirketleri ile anlaşmalar imzala…
Peki, en azından devrimci bir süreçten bahsedebilir miyiz?
DB: Venezuela demek petrol demek. Yüzde 50’sinin uluslararası şirketlere satılmasının altına imza atıldı, bir tane bile protesto olmadı! Bu nasıl bir devrimci süreç? Bak Bolivya’da sadece bir tane anlaşmanın altına imza atılmaya kalktılar. Halk hareketleri parlamentoyu onların başına yıktı. Burada bu soruyu soruyorum. Nerde burada anti-emperyalist bir mücadele? Sosyalist bir devrim? Esas emperyalistler için enerji ve ham madde önemlidir. Bolivya’da hiçbir hükümet, halkın direnişi karşısında, bir tane anlaşma bile imzalayamadı.
Diğer nokta ise Venezuela’nın finans piyasası. Küreselleşme bütün hükümetleri bu noktada idare ediyor zaten. Sen kapitalist finans dünyasına bağlı olduğun anda nasıl anti-emperyalist olabilirsin…