1880’den bu yana en sıcak 4 yıl yaşandı. Sıcaklarla birlikte sulak alanlar daralıp yok oluyor. Birçok coğrafyada susuzluk nedeniyle kaoslar beklenirken, Pakistan ile Hindistan arasında su krizi yaşanıyor
NASA ile National Oceanic and Atmospheric Administration (NOAA) tarafından hazırlanan rapora göre, geçtiğimiz 5 yıl modern kayıtların tutulduğu dönemin en sıcak yılları oldu. Araştırmacıların yayınladıkları yıllık iklim raporuna göre 2018 yılı, verilerin tutulmaya başlandığı 1880’den bu yana görülen en sıcak dördücü yıl olarak kayıtlara geçti. Son zamanların en sıcak yılı ise 2016 oldu. 2016’yı en sıcak yıllar olarak 2017 ve 2015 takip ediyor. Kanada’daki McGill Üniversitesi’nden bilim insanlarına göre, buzulların erimesi hava koşullarında aşırı değişikliklere neden olabilir ve dünya çapında öngörülemeyen sıcaklık değişikliklerini tetiklendiğini gösteriyor.
3-4 derece ısınacak
Bir başka bilimsel araştırma sonuçları EurekAlert portalında yayınlandı. Bilim insanları, iklim değişikliği senaryosunu devletlerin ve uluslararası kuruluşların mevcut iklim politikalarına dayanarak modelledi. Arktika ve Antarktika’daki buzul alanlarının azalacağı ve 2100 yılına doğru hava sıcaklığı ve okyanuslarda su akışı ve dolaşımında değişikliklere neden olacağı belirtildi. Yeni Zelanda Antarktika Araştırma Merkezi’nden Prof. Nick Golledge, “Şu anki modelde, sanayi öncesi seviyenin 3-4 derece üzerinde ısınmaya doğru gidiyoruz. Gröndland ve Antarktika buz tabakasından büyük miktarda erimiş su okyanuslara akacak. Bu senaryoda, bu durum deniz akıntı rejimlerinin bozulmasına ve sıcaklık değişimlerine neden olacak” açıklamasını yaptı.
Sulak alan kayıpları
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı), bu yıl Dünya Sulak Alanlar Günü’nde iklim değişikliğiyle birlikte dünyada ve Türkiye’de yaşanan sulak alan kaybına dikkat çekiyor. Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleri olan sulak alanlar, yüksek karbon depolama özellikleriyle iklimin düzenlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Örneğin, turbalıklar, topraktaki karbonun yüzde 42’sini depoluyor. Tuzlu bataklıklar ve kum tepeleri, fırtınalara karşı koruma sağlıyor. Kıyı sulak alanları, kıyı çizgisini sabitliyor, dalgaların ve fırtınanın şiddetini azaltarak kıyı bölgelerde yaşayan halkı sel, su baskını gibi can ve mal kaybına yol açan felaketlerden koruyor. Sulak alanlar aynı zamanda, su döngüsünü destekliyor, suyu arıtıyor, yeraltı suyu kaynaklarını besliyor ve tarım arazilerinin verimliliğini artırıyor. Ancak sulak alanlar, özellikle de kıyı sulak alanları iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ekosistemlerin başında geliyor
1.3 milyon hektar yok oldu
Sıcaklıkların daha da artması, buğday üretiminin yüzde 17 azalması, deniz seviyelerinin 50 cm yükselmesi, özellikle küçük adalarda yaşayan 30-80 milyon insanın sel baskınlarından zarar görmesi ve Akdeniz’de kuraklıkla birlikte tatlı su kaynaklarının yüzde 17 azalması ve daha fazla sulak alan ile sucul biyoçeşitliliğin yok olması anlamına gelecek. 1970-2012 yılları arasında omurgalı canlı popülasyonlarında yaşanan en büyük azalma yüzde 81 ile sulak alan ekosistemlerinde meydana geldi. Türkiye’de son 50 yıl içinde, 3 Van Gölü büyüklüğünde (1,3 milyon hektar) sulak alan kaybedildi. Son 35 yılda dünya çapında sayıca ikiye katlanan afetlerin yüzde 90’ı suyla ilişkili ve bu afetlerin iklim değişikliği ile birlikte gelecekte daha da artması bekleniyor. Akdeniz Havzası’nda küresel iklim değişikliğinin etkileri en fazla kuraklık ve buna bağlı olarak susuzluk, tarımsal üretimde verim kaybı, tarımda ve turizmde gelir kaybı, yangınlarda artış, biyolojik çeşitlilik kaybı şeklinde yaşanacak. Yağışlardaki azalmaya paralel olarak ciddi bir su sıkıntısı yaşanmaya başlayacak. Yeraltı suları, sulak alanlar ve su depolama alanları yeterince beslenemeyecek.
Hindistan ile Pakistan’da su krizi
Türkiye’nin Ortadoğu halklarını susuzlukla tehdit eden adımları su hakkı anlaşmalarını hiçe saydığı biliniyor. İnşa edilen ve edilmeye devam edilen onlarca barajla bölgede hakimiyet kurulma adımları su üzerinden sağlanıyor. Bu durum Irak, Suriye ve Türkiye arasında yakın gelecekte ciddi sorunlar ortaya çıkaracağı belirtiliyor. Bir diğer su sorunu ise Hindistan ve Pakistan arasında yaşanıyor. Hindistan ve Pakistan 1960 tarihli İndus Suları Anlaşması’nı ihlal ettikleri gerekçesiyle birbirlerini suçluyor. Söz konusu anlaşma ile altı akarsudan ortak yararlanmayı sağlıyor. Pakistan’ın birçok kentinde görüldüğü gibi Karaçi kentinde susuzlukla boğuşan insanlar her gün su bulmak için kilometrelerce yol yürüyor. Her iki ülkede insanlar susuzluk sorunu yaşarken tankerlerle su sorunu çözülmeye çalışılıyor. Bu gelişmelerin nedeni ise nehirlerin tamamında sular iklim değişimi sonucu azalırken bu sular üzerine yapılan barajlar ise susuzluğun bir başka nedeni. Hindistan’ın Çenap Nehri boyunca yapılan baraj inşaatları iki ülke arasındaki su anlaşmazlığının en önemli nedeni.
EKOLOJİ SERVİSİ