Ortadoğu’nun kalbinde yok sayılmaya karşı diriliş ve haksızlığa karşı direniş gibi kutsal değerlerin etrafında binlerce yıldır mücadele veren bir halk olan Kürtler ve Kürtlerin yaşadığı coğrafya olan Mezopotamya….
İnsanlığı var eden toplumsallığı geliştiren kutsal kitaplara cenneti tasfir eden bir coğrafyadır Kürdistan. Tarihin izini sürenler bu coğrafyaya yüksek ve ihtişamlı dağları ile ana tanrıçaların mekanı, bereketin ve sembolü kutsalın “kut”u yetiştiği ovaları ile insanlığı binlerce yıl bolluk ve bereketle besleyen insanlığın beşiği Mezopotamya dediler.
Coğrafyasının güzelliğinden, tanrıçalarının gizeminden bilinmez hep aşklara, şiirlere, destanlara konu olurken aynı zamanda en amansız savaşların da mekanı oldu bu topraklar. Sonradan hep inkar edilse de bu topraklarda yaşayan halklar tarihin gizlerinde eşitlik, özgürlük ve adalet ile anıldılar, dengbejlerin sözlerinde geçmişten günümüze akarken, Agitlerin direnişiyle hep var olmaya çalıştılar. Hep ama hep direndiler, hiç boyun eğmediler. Medlerle kök olup tarih sahnesine çıktılar. Kökleri üzerinde insanlığa felsefesiyle sevgiyi, iyiliği öğreten sayısız filozofa ilham olan Zerduşt’u, Dehak’ın zulmüne karşı direnen Demirci Kawa’yı bağrında büyüttüler. Evet, onlar Kürttü. Bizler Kürdüz. Bugün milyonlara ulaşan nüfusu köklü zengin bir geleneğe, kültürel birikime sahip komünal özünden vazgeçmeyen inadına direnen kadim bir halkız. Her ne kadar istilacılarca yok sayılıp inkâr edilsek de, toprağına sımsıkı bağlı olan köklerimiz üzerinden yeşererek hep direnişle var olmayı bildik. Çünkü bizi halk yapan zengin köklü bir kültürümüz, bu kültürden beslenen kahraman önderlerimiz vardı.
‘Hiçbir şey yoktan var olmaz, var olan yok olmazdı’ derdi Sayın Öcalan.
O, milyonlarca insanın (Kürt, Arap, Süryani vb halkların) ‘önderimdir, siyasi irademdir’ dediği bir halk önderi. Bitti denilen anda insanlığa ait değerleri tarihin derinliklerinden çıkartıp kendi özüyle buluşturup kimliğinde yeniden birleştiren bilge insan. Özünü egemenlerce yok sayılan tarihin gizlerinden, halkının direnişçi komünal özünden alarak; bu özden beslenen felsefesini insana ait değerlerin bir bir yok edilmeye çalışıldığı bu karanlık sistemde, insanlığa bir ışık olarak armağan eden bir filozof, bir lider. Kendi tarihsel toplumsal değerlerinden milyonlara umut olan, bu kadar köklü bir geleneğe, zengin bir birikime sahip bir öz yok sayılarak yok ettirebilinir mi? Elbette ki hayır. Var olan yok olmazdı. Hele ki bu var oluş bir halkın yeniden dirilişine neden olmuş, tarih buna tanıklık eden binlerce Agid’in kahramanlıkları ile yazılmışsa hiçbir şey yok olmazdı.
Peki, tarihin en derin, en hukuksuz, en insanlık dışı uygulaması olan tecrit bu gerçeği değiştirebilir mi? Var olanı yok sayabilir mi? Elbette ki hayır.
Tecrit tarih boyunca egemenlerce uygulanan bireyi zayıf kılmanın, köleleştirmenin en vahşi yöntemidir. İnsan toplumsal bir varlık olup içinde yaşadığı toplumda geliştirdiği ilişkilerle var olup gücünü kendi toplumsallığından alır. Dolayısıyla tecrit özgür insanı, ilişkilerinden, toplumsallığından kopararak zayıflatıp özünden kopararak insanlığını öldürmektir. Kendi varlığını başkalarının yok olması üzerinden tutmaya çalışan sayısız iktidar, sayısız diktatör bu vb. yöntemleri vahşice uygulayarak kendilerinin ömürlerini uzatmaya çalıştılarsa da tarihin çöp sepetine atılmaktan kurtulamadılar. Fakat tarihten dersler çıkarılmamış olacak ki, bu gün 21 yy.’da, uzay çağında bu tür geri yöntemlerle sonuç almayı uman insanlık düşmanı bireyler ve iktidarlar var.
Sayın Öcalan salt bir birey değildir, aynı zamanda siyasi bir kimlik, bir düşünce insanıdır. Felsefesinin özünü halkların komünal özünden direnişçi geleneğinden alarak kendisini zaman ve mekân olgusunda aşmış bir bilgedir. Onun felsefesi yaşamı kadın-erkek, canlı- cansız, insan-evren, madde-enerji, doğa-toplum vb. olgular etrafında var olanı yeniden tanımlayarak günümüz dünyasında ideolojik-bir kimlik kazandırdı. Dolayısıyla onun felsefesinde insanlık, insanlıkta da onu felsefesi yaşıyor. Bundandır ki yirmi yılı aşkın süredir tecrit uygulanmasına rağmen fiziki olarak halkından koparılsa da düşünsel ve felsefik olarak insanlığa ulaşmasını engelleyemediler.
Bugün zindanlarda Sayın Öcalan’ın felsefesiyle beslenen binlerce tutsağın ve dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Kürtlerin başlattığı açlık grevi eylemleri, her gün tecridin kaldırılması için destek veren dünyaca tanınmış aydın, yazar ve siyasetçinin derhal tecrit kaldırılsın açıklamaları, felsefesinin sınırları aşıp milyonlara ulaştığının en somut göstergesidir. İnsan iradesini teslim almak isteyen, tecridin kaldırılmasına dönük kitleselleşen eylemlerde irade beyan eden eylemcilerin kararlı duruşları, direnişle tecridin amaca kilitlenen bir iradenin karşısında nasıl yerle bir olacağını tarih karşısında göstereceklerdir.
Bugün devletin elindeki en büyük silah olan tecrit, yarın halkların direnişiyle kendisine doğrulacaktır. Kendisine güvenilmeyen bin bir baskı ve zorla ayakta kalmaya çalışan, yoksulluk ve yoksunluk politikalarıyla kendi halkını köleleştiren bir sistem, eninde sonunda halkı tarafından tecrit edilip yok olmaya mahkûmdur. O nedenledir ki sözümüz; kendisini bu devran bitmez zanneden zamane ucubelerine. Gaflet uykusundan uyanmanın zamanı geldi de geçti bile. Öyle saray oyunlarıyla varlığınızı ve zamanınızı biraz daha uzatabilirsiniz ancak ve ancak bu halk tarafından tecrit edilmekten kurtulamayacaksınız. Tarih göstermiştir ki özünü bu halkın değerlerinden alanlar tecridi anlamsız kılıp halkların gönlünde taht kurarken, varlığını halkların yok olması üzerinden yaşatmaya çalışanlar halkların tecridinden kurtulamayacak, eninde sonunda zamanın sonsuzluğunda yok olacaklar.