Çok şeyleri var, kaybedecek o kadar çok şeyleri var ki kımıldamadan beklemesi gerektiğini biliyor. İlke, erdem, onur, ahlak, güzellik… Sıkıcı yinelemeler, afaki serzenişler bunlar. Hem karın doyurmaz, hem can sıkar, hem de eldekinden eder. Bir zamanların cesaret sözleri, şimdiki korkularıyla bağdaşmaz. Zaten kişisel heveslerine bozdurup harcayamayacağı bir şey miydi ki lekesiz olan? Öyleyse gülünüp geçilmeyecek hangi büyülü söz, aptallıkla bir tutulup aşağılanmayacak hangi çıkarsız düşünce? Özgürlük gibi öfke de bir haktı, ama nasıl bir insan gücü olsun ki onu yürüyen bir gerçek haline getirebilsin bugün? Eskiden bir umuttu, dün bir yönelimdi, ama bugün bir sözcük bile değil artık. Vaktiyle yarım sözün büyük uyanışlara yettiği yokluklar ve sihirler, bu dramlar ve mucizeler diyarında, bugün en hatasız belagat, en sarsıcı eylem bile ancak genel uyuşukluğa yarayan kışkırtıcılardan. Yitirebileceğine sarılıp susmak, uyumak ve nihayetinde unutmak, siyasal bağdaşmanın nimetlerinden en az yararlanmış olanın bile içini dökmek isteyebileceği bir incelikli düzen kalıbıyla uyuşmakta.
Onu olduğu yerde tutan ağırlıkları, artık paslı zincirleri değil. Bilirsiniz, yaşaması için gerekli başka şeyler onlar! Çokça anlayış gerektiren sabırlı bir gözlem, eskitilmiş onca acıdan sonra vicdanına değil çıkarlarına seslenmek gerektiğini söyleyebilir. Fakat buna ihtiyacı olmadığını hissettireli de çok oldu. Daha alımlı, daha zeki, seslenenden çok daha donanımlı en geride kalmış olanı da. Yanıltan şey, madeni bir bakışın dibinde arada bir kazara beliren duygulu bir yalımın ışığı. Ama bu parıltı da öyle zayıf ve güçsüz ki, onu sadece her şeyin yerini alabilecek bir görüş haline getirebilmek için bile bugün ne çok yangın gerekli! Üşümek için bir nedeni vardı bir vakitler, ama tutuşmak için hiçbir nedeni yok şimdilerde. Tutunduğunu kollayan düzeni seviyor çünkü. Kurulu olanın şiirine tutkun, içsizliğini onaylayanın müziğine meftun. Bununla yaşayabilir, bununla mutlu olabilir, bununla yaşlanabilir. Kaybedecek bir şeyi değil, çünkü kaybedecek birçok şeyi birikti ilk yanlıştan son vurguna.
En iyilerini gördü, en kötüye tutuldu en sonunda. Çıkar, şimdiki zamanda bir denk gelme, bir incelikli alıkonulma biçimi. Baştan çıkmak, umulandı. Umduğunu buldu, baştan çıktığıyla mutlu şimdi aldatan gibi aldanan da. Çağrılan vicdan ise orada bir yerde, keyifli bir yaşam süren gamsız bir insan suretinde. Ne bekleniyordu? Hıyanetten gelme, haysiyetsizlikten bozma yapı ve ruhların ayakları dibine oturtulunca, çok şey umulan yığınların başı gurur ve yüreği devrim ateşiyle yanıp tutuşacağı mı? Hile, yalan, riya, vurgun, işbilir uyumluluk, sinsi uyurgezerlik… İşte vicdanına seslenilen duygulu kamuoyunun eksiksiz dökümü! Çoğunluğun nabız atışlarını yükseltmek için yapılmış doğru vurguların, tutumlu dip varlıkların onca kötülükle anca ulaştığı birikimi tehlikeyi atacağına gerçekten inanan var mı hala? Sağırlığın artışında gözlemlenen huzurlu yoğunluğun, korkudan öte sebepleri olmaz mı? Uzun zamandır “dönüşmüş yapıların, karakterlerin” yol göstericiliği, çıkar patikalarında en aptalı bile bir zekâ küpüne dönüştürmez mi?
Sessizliği, elindekiyle uyuştuktan sonra, hangi hakikatin hangi yalanı taşıyabileceğini bilmek için bugün düşünmesine bile gerek yok, hissetmesi yeter de artar. Kendiliğinden öğrenebileceği bir şey değildi, önünde yürüyen pek çok yanlışın yüreklendirmesi gerekti. İyileştirici coşkudan sapmak besili tabaka ve izleyicileri için başlangıçta iştahtı, dün tıka basa atıştırmak, bugün ise alabildiğine bastıran uyuşukluktur. İşte bakın en iyi biçim verilmiş çirkinlikleri yaşamına nasıl uyduruveriyor, kısa yoldan köşeyi döndüren hilelere nasıl bağlanıveriyor, suskunluğuna sebep küçük sunuları nasıl da seviyor! Çoktandır yolunu buldu, artık kaybedecek çok şeyleri var, diptekinden en üsttekine. O yüzden gurur, cesaret ve erdem tınılı sesler yankı bulmaz buralarda. Yinelenmez, her mucize bir defaya mahsustur da ondan. Anlayın, damladan coşkulu ırmaklar doğuran bir başka sihirdi o. Çünkü halk, güzel bir yürekten başka hiçbir şey değildi o zamanlar. Sonra yırtıcılar üşüştü, yedi bitirdi; geriye kalan sağır kalıntılar şimdi, içi boş kabuklar.