AİHM’in Cizre için verdiği ret kararını değerlendiren İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, kararda Türkiye’nin lobi faaliyetlerinin etkili olduğunu belirterek, mahkemenin siyasi tutumundan vazgeçmesi ve kendi içinde soruşturma açması gerektiğini söyledi.
Şırnak’ın Cizre ilçesinde 14 Aralık 2015 tarihinde ilan edilen 79 günlük sokağa çıkma yasağı sırasında yaşanan insan hakkı ihlallerine dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle başvuruyu reddetmesi ve Anayasa Mahkemesi’ni (AYM) “güvenilir” bulmasını değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, mahkemenin lobi faaliyetlerinden etkilendiğini söyledi.
Sokağa çıkma yasakları döneminde AİHM’ e iki grup başvuru yapıldığını hatırlatan Türkdoğan, dava dosyasına dair şu bilgileri paylaştı: “Birinci grup başvuruyu rahmetli Tahir Elçi yapmıştı. İlk başvuruda Ömer Elçi ve diğerleri olmak üzere 8 dosya bulunuyordu. Bu başvuruda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 5’inci maddesinin ihlal edilmesi iddiasıyla AİHM’e taşınmıştı. Türkiye mevzuatında bile kesintisiz uzun süre sokağa çıkma yasağı diye bir kavram yok. Dolayısıyla TİHV raporlarında da yer verdiği gibi 1 milyon 900 bin insanı doğrudan etkileyen bir süreçti. AYM bu konuda tedbir kararı vermediği gibi etkili, önleyici herhangi bir karar da almamıştı bu yüzden AİHM’e gidilmişti. Diğer 26 dosya ise yaşam hakkı ihlali ile ilgili. AİHS’in 2’nci maddesinin ihlali ile ilgili yapılmıştı. Bunların da çoğu Cizre’deki bina bodrumlarında, Sur’da yaşamını yitiren sivillerle alakalıydı.”
‘Tedbir kararını da görmezden geldi’
O dönem yaşananlara dair AYM’nin tutumunu da hatırlatan Türkdoğan, “Burada siviller yardım istediğinde Türkiye Anayasa Mahkemesi’ne başvurular yapılmıştı. AYM tedbir kararı vermediği için daha sonra AİHM’e tedbir için başvuruldu. AİHM 5 dosyada tedbir kararı vermişti ki tedbir kararlarından biri de bugün ret kararı verdiği Orhan Tunç ile ilgili dosyaydı. Hatırlarsanız o dönemde AİHM Orhan Tunç ile ilgili tedbir kararı verdi. Daha sonra Orhan Tunç kurtarılamadı. Derya Koç ve arkadaşlarının öldürüldüğü Cizre 3’üncü bina bodrumlarında Orhan Tunç’unda cenazesine ulaşıldı” diye konuştu.
AİHM’in tedbir kararı aldığı ve uygulanmayan tedbir kararı sonrasında yaşamını yitiren Orhan Tunç davasında “kabul edilemezlik” kararıyla kendi ilkelerini alt üst ettiğini dile getiren Türkdoğan, bu durum gözetildiğinde alınan kararın “kabul edilemez” olduğunu söyledi. AİHM’de bekleyen 32 dosya daha olduğunu vurgulayan Türkdoğan, 2018 yılının Kasım ayında görülen duruşmada mahkemenin ısrarla AYM’nin etkili bir yol olup, olmadığı sorularının yönetildiğini vurguladı.
‘Bu kadar beklemiyorduk’
Mahkemenin bu ısrarından dolayı böyle bir karar çıkmasına dair şüpheleri olduğunu ifade eden Türkdoğan, şöyle devam etti: “Biz AİHM’in bu kadar hukukun üstünlüğü ilkesinden ayrılacağını beklemiyorduk ancak tahmin ediyorduk. Çünkü Roboski kararından sonra AİHM’in Türkiye’ye açtığı kredinin haddi hesabı yoktu. Çok sayıda milletvekilinin gazetecinin dosyaları bekliyor. Son Demirtaş dosyasında verdiği karar Türkiye tarafından yerine de getirilmedi. Mahkeme kararını koruması gereken Bakanlar Komitesi mekanizması da harekete geçmemişti.”
‘Türkiye iç hukuku etkisizdir’
Özellikle Orhan Tunç ve diğer yaşam hakkı ihlallerinde AYM’nin devletin milli güvenlik politikaları söz konusu olduğunda etkili olmayan kararlarını, Kürt sorunu ile ilgili kararlarını tarayarak, mahkemeye sunduklarının altını çizen Türkdoğan, “AİHM gayet iyi biliyor ki, Türkiye’nin milli güvenlik politikaları söz konusu olduğunda Türkiye iç hukuku etkisizdir. Şimdi bakın tüm bunlar belgeleriyle mahkemeye sunulmasına rağmen eğer AİHM başvuruculara ‘Türkiye’de AYM’ye gidin oradan adalet arayın, oradan sonuç alamazsanız bana gelin’ demek en hafif deyimiyle topu taca atmak demektir. Savunduğu hukukun üstünlüğü ilkelerinin dışına çıkmak demektir. Şuanda AİHM bize göre bir insan hakları mahkemesi olma özelliğini yitirmek üzeredir. Bir siyasi mahkeme vasfına dönüşmüş durumdadır” diye konuştu.
‘AİHM’i teşhir edeceğiz’
Ülkelerin Anayasa Mahkemesi’nin siyasi yanları olmasının kabul edilebilir olduğunu ancak AİHM söz konusu olduğunda AİHS’ e göre karar alınması gerektiğine dikkat çeken Türkdoğan, AİHM’in kendini Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi yerine koyduğunu söyledi. AİHM’in artık siyasallaştığını belirten Türkdoğan, AİHM’i bu konuda hem teşhir edeceklerini hem de sert şekilde eleştireceklerini dile getirdi.
‘Denetim altındaki yargıya nasıl güvenilir’
Yargıçların vicdanlarıyla karar vermesi gerektiğini sözlerine ekleyen Türkdoğan, şunları ifade etti: “Siz Türkiye’de sokağa çıkma yasakları sürecinde meydana gelen hak ihlalleriyle ilgili nasıl böyle bir karar verirsiniz. Avrupa Konseyi, Birleşmiş Milletler ve Venedik Komisyonu’nun raporları var. O kadar çok belge üretildi ki siyasi denetim altında olan bir ülkeden bahsediyoruz. Rusya, Azerbaycan ve Türkiye üçlüsünden bahsediliyor. Hak ihlallerinin kötüleştiği bu üç ülke birlikte anılırken nasıl olurda siz Türkiye’yi kayırmaya devam ediyorsunuz. Mesele artık hukuki tartışmadan çıkmıştır. Strasbourg’da bir şeyler oluyor. Neler olup, bittiğinin aydınlatılma görevi de doğrudan doğruya Avrupa Konseyi’nin kurucu üyelerine aittir.”
Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nin Türkiye ile ilgili verdiği siyasi denetim kararına atıfta bulunan Türkdoğan, “Siyasi denetim altına alınmış bir ülkenin mahkemesine nasıl güveniyorsunuz ?” diye sordu. Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi’nin AİHM ile ilgili özel oturum yapması gerektiğini vurgulayan Türkdoğan, mahkemede neler döndüğünün araştırılması gerektiğini söyledi.
‘3 yıldır neden oyaladın’
“Bir mahkeme bana on binlerce dosya gelecek diye adaletten ayrılabilir mi?” diyen Türkdoğan, şunları söyledi: “Hukukun üstünlüğünü bir kenara itebilir mi? Böyle bir hakkı yoktur. Kaldı ki nasıl olurda 3 yıl sonra böyle bir karar verdiniz. Bizi oyalamışlar. Madem kabul edilemezlik kararı veriyorsun o zaman 2016 yılında başvurular yapıldığında bu karar verilebilirdi. AİHM 3 yıl oyalamıştır. Aynı şekilde AYM de konu ile ilgili başvurularımıza hala yanıt vermeyerek, tam 3 yıldır oyalamaya devam ediyor.”
‘AYM birşey yapmıyor’
AYM’nin “güvenilir” olduğuna dair kanaati de yorumlayan Türkdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu cümle AİHM’i ele veren bir cümledir. Türkiye AYM’si bu kadar güvenilir ise Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) açıkça Anayasaya aykırı olmasına rağmen AYM bunu neden inceleyememiştir. Türkiye’de okuma yazması olan herkes Anayasa’yı okuyabilir. Anayasa 121’inci madde OHAL’in gerekçesine bağlı olarak sınırlı KHK çıkarabilirsiniz diyor. Peki çıkarılan 32 KHK’nin tamamında 300 civarında temel kanunu değiştirilmedi mi? AYM ne dedi ‘ben inceleyemem’ dedi. Neresi güvenilir. En basit örnek. Biz 10 Şubat 2016’da AYM’ye başvurduğumuzda Derya Koç ve arkadaşları yaşıyordu. Eğer AYM etkili olsaydı o gün tedbir kararı verirdi. Operasyonu durdururdu. Pekala ambulanslar olay yerine yaklaşırdı, Derya ve arkadaşları kurtulabilirdi. AYM bunu yapmak yerine Şırnak Valiliği’nden bilgi istemeyi tercih etmiştir. Operasyonu yürüten Valilikten bilgi istiyor. Bu nasıl güvenilir bir mahkemedir.”
‘Utanç verici’
AİHM’in kararını utanç verici olarak özetleyen Türkdoğan, şöyle dedi: “AİHM bence şunu söylemelidir ‘Biz on binlerce dosyanın gelmesinden korktuk. Kürtler öldürülmüş, Türkiye’de muhalifler hapse atılmış bizim umurumuzda değil. Siz gidin Türkiye Anayasa Mahkemesi’nde ne yapıyorsanız, yapın. Orası ret kararı verirse bize gelirsiniz bizde 10 yıl sonra karar veririz deseydi’ daha anlaşılır olurdu. Dolayısıyla dünyadaki insan haklarındaki değerlerin aşınmasının AİHM yansımış olmasından üzüntü duyuruyoruz.”
Şırnak, Cizre, Sur’da devam eden davalarda tek bir kolluk gücünün dahi ifadesinin alınmadığını kaydeden Türkdoğan, şöyle konuştu: “Bugün AYM etkili soruşturma yoktur, ihlal kararı verse bile yine etkili soruşturma olmayacaktır. 6722 sayılı kanun var çünkü. Bu kanun uyarınca bu kişilerin ifadesinin alınabilmesi için bizzat hükümetin izin vermesi gerekir. Bunları AİHM’de bildirdik. Dokunulmazlık kararları çıkarılmıştır kolluk güçleri hakkında hem de bunlar geçmişe uygulanmıştır. Nasıl oluyor güveniyorsunuz.”
‘Lobi faaliyetleri’
Türkdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “Mahkeme bu siyasi kimliğini biran önce terk etmeli, gerekirse kendi içinde soruşturma açmalıdır. Çünkü Türkiye’nin çok güçlü lobi faaliyetleri vardır. Mahkeme anladığım kadarıyla bu lobi faaliyetlerinin etkisi altında kalmıştır. Özellikle bir insan hakları savunucusu olarak demokratik değerlere sahip olan konsey üyesi ülkelerin devlet başkanlarına, hükümet başkanlarına tüm bu durumu anlatan bir mektup yazmayı düşünüyorum. AİHM de neler oluyor, diye soracağım.”
Kaynak: MA / Berivan Altan