Son günlerde gündem olan yatay kentleşme-yapılaşma-şehirleşme-mimari ile ilgili birkaç başlığa değinmek istiyorum. Neden dikey değil de yatay bir kentleşme modeli olmalıdır? Dikey kentleşme dünyada terk edilen bir mimari modeli olsa da bizde çok tutulan bir yapılaşma türü olarak başköşede durmaktadır. Yatay kentleşme ile ilgili en güncel söylem ise yatay olursa buna yetecek arazinin olmayacağıdır. Oysa bu insanın iğneden korkması ile aynı yaklaşımdır. Ülke yüzölçümü ve nüfus oranlarına bakarsak; tarım, mera, göl, dağ, orman gibi doğal alanların dışındaki arazileri hesapladığımızda, böyle bir sorunun olmadığını kolayca görebiliriz.
Yatay ya da dikey olan yapılaşma bu alanlar dışında yapılmalıdır. Rantı değil bireyi, toplumu ve doğayı esas alan bir yaklaşımla alanlar belirlenmelidir. İnsan, doğa birlikte-barışıklığı esas alınmalı ve insan dışı canlı yaşamın da bizler kadar yaşam hakkı olduğu bilinmelidir. Merkezi imar kararları yerine yerel halkı ve gerçek ihtiyaçları esas alan yapılaşma politikaları yapılmalıdır.
Dikey ya da yatay kentleşmeden daha önemli konu konut yapımı ve bu yönlü imar politikalarının durdurulmasının gerekliliğidir. 2018 verilerine göre Türkiye’deki konut sayısı yaklaşık 20 milyon olup, % 30’luk bir oranla bu ihtiyacın çok üstündedir. Arazi rantı üretiminin en önemli kolu imar politikaları olup çok katlılıkla beslenir. Böylece kır yaşamının bitirilmesi, kanserli olan kentlerin hızla nüfus patlamasına da neden olur.
Elbette gettovari modelleriyle tek tipleştirme üzerine kurulu ve iktidarın motorize sanayi gücü olan inşaat sektörü bakanlığının bu sayının artmasında çok önemli bir yeri vardır. Aşırı kâr ve endüstriyalizmin olduğu bir yapılaşma yatay da olsa yanlıştır. Sermayenin inşaat endüstrisince yapılan bir yatay bir kentleşmenin kabulü doğru değildir.
Yatay ve az katlı bir yapılaşmanın doğru olduğu ve temel gerekçesi de tahakküm ve bürokrasiden uzak olmasıdır. Zigguratvari olan bu dikey yapılaşma büyüklük hissi vermesi ve egoyu desteklemesi nedeniyle doğru değildir. Xerawreşk’in (Göbekli Tepe ) yatay kentleşmenin en güzel örneği olduğu; birlikte barışık ve dayanışmacı bir yaşama olanak verdiği bilinciyle örnek bir yaşam alanıdır.
Bir kentleşme politikasının sadece yatay olması tek başına yeterli değildir. Bunun yanında yerel malzemenin kullanılması da bir o kadar önemlidir. Ahşap, taş ya da kerpiç gibi kültürel dokuya uygun olan sağlıklı ve doğal yapı malzemeleri kullanılmalıdır. Beton ve demir mukavemetinin belirlediği inşaat ömrü ortalama 40 yıl olup ahşap, taş ve kerpiç ise düzenli bakımlar yapılırsa yüzyıllarca ayakta kalabilmektedir. Günümüzde kerpiç yapı olup sekiz yüzyıl ayakta kalabilen yapılar bulunmaktadır.
Ucuz, sağlıklı ve doğal olan bu yapı malzemeleri ile sermayenin kazancı da düşecektir. Bu düşüş ise sermayenin bu yerel malzemelere saldırmasına neden olacaktır. Saldırı yöntemleri de karalama, küçümseme ve en nihayet paketleyip kendi pazarlamasına, üretimi yasaklamasına katkı sunacak yasalar çıkarması olacaktır.
Dikey mimari malzemesi olan beton, sigaradan daha fazla kanser yapan radon gazı en çok beton yapılar ve onun kimyasal yapı elemanlarınca yayılarak sağlıklı bir yapı türü değildir. İnsanların toprakla olan bağının kesilmesi planlanmakta ve fizyolojik ve psikolojik problemlerle karşı karşıya bırakmaktadır. Kentlilik ve yurttaşlık bilincinden uzaklaştırıp vatandaşlığı, toplumun da birey olmaktansa bencil olmayı öğretir.
Tüketim alışkanlıklarını belirleyen reklam ve tanıtım çalışmalarının tetiklediği site, plaza ve rezidans yaşamı modern gettoların toplumsal ilişkileri bitirdiği, üç nesil bir arada yaşayabilen toplumsal yapının da sonunu çekirdek aile mantığıyla getirerek, bireyi metalaştırarak buradan da sömürü yapmaktadır.
Yatay kentleşme olacaksa en önemli problemlerden biri de tektipçilik kafasıyla yapılması olur. Ülkenin doğusundan batısına modern kentleşme diye lanse edilen çeşitliliği esas almayan tektip mimari ile yapılmış modern gettoların sisteme ve sermayeye hizmet etmekten başka bir anlamı yoktur. Bu bilinçle sadece yatay bir kentleşme değil toplumsal ekoloji öğretilerini barındıran bir ekolojik yapılaşma esas alınmalıdır.