Arapçadan Türkçeye giren beka İslami bir kavramdır. İslam’da “Sonsuz, ebedi kalmak ve özellikle eski hali ile sabit olmak anlamında Allah’ın bir sıfatıdır”. Muhammed’le başlayan bu anlayış Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı hanedan devletlerinde İslami bir gelenek oluşturmuştur. Osmanlıca da “Devamlılık, daim ve sabit olma” durumudur. Osmanlı hanedan devleti, kendisini, “Devlet-i ebed müddet”, yani, “Ebediyen yaşayacak devlet” şeklinde tanımlayarak sistemli bir şekilde yüceltmiştir. Bu imparatorluk geleneği İttihat ve Terakki döneminde Meşrutiyet’in, Kemalist iktidarlar döneminde Cumhuriyet’in koruma ve kollama refleksine dönüşmüştür
.
Soğuk Savaş döneminde beka sorunu, ABD’ye bağımlı ve yarı bağımlı ülkelerde “İç ve dış tehditlere karşı milli güvenliğin korunması” olarak milli güvenlik ideolojinin geliştirilmesinde kullanıldı. Türkiye’de ise 27 Mayıs’la başlayan askeri müdahale dönemlerinde ve özellikle 12 Eylül döneminde Türk-İslam Sentezi’nin resmi ideoloji haline gelmesiyle yeni bir siyasal anlam kazandırıldı. 12 Eylül askeri cuntası beka kavramını, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşüren iç ve dış tehditlere karşı, Türk yurdunun ve milli menfaatlerin kollanması ve korunması” şeklinde tanımladı. 1982 Anayasası’nı “Milli Güvenlik Anayasası” olarak hazırlayan 12 Eylülcüler, milli güvenlik ideolojisi tüm yasaların ve anayasa ile oluşturulan tüm kurumların temel ilkesi haline getirdi.
1983’de Aydınlar Ocağı’nın etkili üyelerinden İbrahim Kafesoğlu, Hayri Bolay ve Osman Turan’a hazırlattığı 800 sayfalık “Milli Kültür Raporu” ile Türk-İslam Sentezi’ne devlet politikası niteliği kazandırıldı. Kültür planlamasını “din ve ahlak planlaması” olarak öngören rapor, insanın “manevi ihtiyacını” bir tür “manevi cihazlanma” olarak ele alıyordu. “Maneviyat eğitimi, dini ve ahlaki terbiye, milli ve tarihi şuuru ile kalkınmayı gerçekleştirecek yeni bir insan tipi yaratmaktan” söz ediyordu. 24 Ocak Kararları ve 1982 Anayasası’yla bir bütün oluşturmasına karşın bu rapor, esas olarak uygulama erkini yansıtan ve devlet kurumlarına görev veren yönerge niteliğindeydi.
Türk-İslam Sentezi’ne dayalı devletin yeni resmi ideolojisinin tarihsel referanslarını oluşturan bu rapordan sonra, Aydınlar Ocağı’nın 14-15 Eylül 1984’de düzenlediği “Ülkemizi 12 Eylül’e Getiren Sebepler ve Türkiye Üzerindeki Oyunlar” seminerinde, devletin milleti ile bölünmez bütünlüğünü temel alan yeni milli güvenlik stratejisi ele alındı. Bu seminerin ardından Ocağın 2. Başkanı Muharrem Ergin tarafından “Milli Mutabakatlar” başlığıyla bir bildirge hazırlandı. 40 ana başlık halinde yazılan ve Türkiye’nin beka sorununu bütün hatlarıyla ortaya koyan “Milli Mutabakatlar” dökümünün ilk üç maddesi şöyleydi:
“1. Bugün Türkiye’nin bir numaralı meselesi, en büyük davası, beka davasıdır. 2. Türkiye’nin ikinci ana davası siyasi huzurdur. Milli Kültüre dayalı olması söz götüremeyecek bu demokrasinin yolunu Türk milleti nihayet 1982 Anayasası’nda bulmuştur. Şimdi yapılacak şey, bu anayasanın gösterdiği istikametteki tabii gelişmeyi takip etmektir. 3.Türkiye’nin üçüncü ana meselesi iktisadi kalkınma davasıdır. 24 Ocak istikrar tedbirleri kararıyla başlayan yeni devrenin ilmi esası iktisadı kendi kanunları içinde yürütmektir.”
Bu mutabakatlar, 12 Eylül askeri yönetiminden sonra kurulan ANAP’tan AKP’ye kadar tüm iktidarlara yol gösteren devletin resmi ideolojisi ve politikası oldu. AKP döneminde, vatan, millet, ordu, devlet, din, iman, şehitlik, gazilik, kahramanlık vb. hamasi ve popülist nutuklarla dillendirilen beka sorunu, egemen ulus, devlet, din, dil ve kültür geleneğini yücelterek siyasal iktidarı tahkim için kitleleri aldatma aracı haline getirildi. Milli kültür ve beka değerlerinin tanıtılmasına yönelik faaliyetlerde bulunmayı amaçlayan “Milli Beka Hareketi Derneği” gibi oluşumlarla da sorun toplumsal hayatın tüm alanlarına taşındı.
Şimdi baştaki sorumuzu yanıtlayabiliriz: Beka sorunu, müesses nizamın korunması ve kollanması sorunudur. Bu bakımdan aynı zamanda bir demokratikleşme ve demokrasi için mücadele sorunudur. Özgür ve demokratik bir rejim kurulduğunda beka sorunu olmayacaktır.