Ronak’ın eseri içerik itibariyle bir savaş serüveni. Adım adım savaşı, düşmanlığı, ölüm ve yaşamı, özgürlük aşkı ve onurlu yaşama duyulan büyük özlemleri izliyor
Emine Yıldırım
Yaşam nedir?
ölüm nedir?
Biz niye sadece
bir yüzünü biliriz?
Ama onlar bin yüzlüdürler.
Yukarıdaki dizeler Mizgin Ronak’ın yazın Sitav Yayınları’ndan çıkan “Gorçiya Ne Em” adlı kitabından alıntılanmıştır. Kitap Kürtçe ve yakın süreçte yazarın iki farklı kitabıyla beraber aynı yayından çıktı. Bu kitap, yazarın “bir borç eylemi”, gidenlerin ardından geri kalanların vicdani girişimidir. “Gorçiya Ne Em” içerik itibariyle bir savaş serüveni. Adım adım savaşı, savaşçıları, düşmanlığı, ölüm ve yaşamı, özgürlük aşkı ve isteğini ve bunlarla elde edilen onurlu yaşama duyulan büyük özlemleri izliyor, çözümlüyor ve en yalın bir dille anlatıma kavuşturuyor.
Asla boyun eğmeyenlerin, sorgulayan ve sorgulatan “cennet yolcularımızın” direniş destanıdır. Kaç çeşit ölümün olabildiğini direnerek beyan edenlerin, özgürlük davası söz konusu olduğunda kutsal toprakla buluşmaktan korkmayanların sesidir “Gorçiya Ne Em.” Kısacası; yazar “Gorçiya Ne Em”de iki şeyi yapıyor; cesur bir şekilde ölümü sorguluyor ve 30 yıllık Kürt özgürlük savaşımında çeşitli şekillerde can vermiş halk evlatlarının ölümünü göğüsleyişlerini, şahadete gidiş biçimlerini ortaya koyma görevini üstleniyor. “Gorçiya Ne Em” bir öykü kitabı.
Toplam 10 öyküden oluşuyor. Her öykü koskoca bir yaşamın en kısadan anlatımını ifade ediyor. Bu öyküleri şöyle de tanımlamak mümkün; özgürlüğe sunulan bedenlerin, bedel olarak dönmek durumunda oldukları anın fotoğrafıdırlar. Ayrı ayrı her bir öykü bir mezarı bile olamayanların, mezarı dağlar olanlarımızın yalın ifadesi… Evinlerin, Rohatların, Fikretlerin, Arjin, Azad ve Rêberlerin ve benzer yüzlerce isimsiz kahramanlarımızın yaşam kesitleri, fedailik halleridir. Yazar bu öykülerle, hangi kahramanın, nerede nasıl, ne tür bir olayda ve hangi hayallerle ölümü karşıladıklarını gerçekçi ve somut bir şekilde ortaya koymuş oluyor.
Dil oldukça doğal ve sade. Ele alınan konu acılarla yüklü olmasına rağmen, dilin akıcılığı okuyucuyu çekiyor, peşinden sürüklüyor. Söz konusu olan esere, sırf kitap değil, bir melodi, bir ağıt, bir destan da diyebiliriz. Çünkü tüm sözcükler, tüm cümleler, gidenlerin ardından gidenlere söylenmiş. Onları anlatmak üzere kurulmuş. Yazar burada dış düşmanın kalleşliği kadar iç ihanetin karanlık yüzünü de deşifre ediyor. Bu anlamıyla da tarihi “Gorçiya ne Em.” Maalesef kitapta da biz ihanetle karşılaşıyoruz. Ağacın kurdu misali burada da dişlerini gösteriyor. Bir parça bizi bizden koparmayı başarıyor.
Güçlendiren
Kısacası yazar anlattıklarıyla en özel ve özgün toplumsal yaralarımıza parmak basıyor. Bir kez daha anlatımlarıyla acılarımızla yüzleştiriyor, saklı olanları da görünür kılıyor. Bizim asıl güç kaynağımız olan acılarımız “eğer öldürmeyeceklerse güçlendirecek olan” acılarımız…
Çünkü her kayıp, her yitiriliş kutsal amaç uğruna oldu mu doğası gereği hem acıdır hem de asıl güç kaynağıdır. Acıların bilince kavuşmasıdır güçlü oluş. “Gorçiya Ne Em”in anlatım özgünlüğü, yazarın ölüleri konuşturuyor olmasıdır. Çok rastlanılan bir tarz değil bu. Yazar burada bu özgünlüğü yakalamış. Yazarın bir başka özgünlüğü ise dilsel tercihi ve yetkinliği. Diğer tüm kitaplarında da karşılaşıyoruz. Yazar bir Kürtçe dil ustası. Bu anlamda Kürtçe’yi orijinalliğiyle yazılarına hakim kılan sayılı yazarlardan biri. Bu şekilde tanımlamak mümkün. Bu vesileyle yazarımız Mizgin Ronak’a teşekkürlerimizi de sunuyor, başarısının devamını diliyoruz.