31 Mart Yerel Seçimleri’ne katılma yeterliliğine sahip sol partilerden TKP, 3 Şubat günü resmi twitter hesabından şu mesajı yayımladı: “82 milyon yurttaşa, 57 milyon seçmene: Nerede olursanız olun, düzenin sarılı morlu partilerine mahkûm bırakmayacağız sizi. Bir pusulada değilse öbüründe altına mührünüzü basacağınız Çark Çekiç – Türkiye Komünist Partisi seçeneği olacak.”
Mesajdaki “düzenin sarılı morlu partilerine mahkûm bırakmayacağız” ifadesi dikkat çekici. “Sarılı” ile hangi partinin kastedildiği muğlak olmakla birlikte “morlu” ile kastedilenin HDP olduğu net. Bu mesajı ciddiye alacaksak, anlıyoruz ki TKP önümüzdeki seçimlerde 82 milyon yurttaşın ve 57 milyon seçmenin en önemli sorunlarından birinin seçmenin HDP’ye mahkûmiyeti olduğunu düşünüyor. En net ifade o. TKP kendi siyasi varlığını bu “mahkûmiyet” karşısında anlamlandırıyor.
Ama faşizme şükürler olsun ki milletvekilleri ve belediye başkanları dahil binlerce üyesi tutuklanan, yasal siyasi faaliyetleri kısıtlanan ve açıktan ittifaklara dahil olmasına imkân verilmeyen HDP, Türkiye’nin üçüncü büyük partisi olmasına rağmen üç büyükşehir başta olmak üzere pek çok yerde seçimlerde aday göstermiyor. Yani seçmen “düzenin” morlu partisine pek de mahkûm sayılmaz. İllâki içinde “morlu parti”, “düzen” ve “mahkûmiyet” geçen bir cümle kuracaksak doğrusu şudur: Morlu partinin lider, vekil ve belediye başkanları düzenin hapishanelerinde mahkûmdur.
***
Siyaset başka nezâket başka, saldırı altında olması bir partinin kusurlarını ortadan kaldırmaz, denebilir, ki doğrudur. Ancak meselemiz de zaten nezâket değil, siyasettir. “Düzen” dediğiniz şeyi öyle tanımlayabilirsiniz ki en radikal söylemlere sahipken asla ona karşı gerçek bir mücadele veremeyebilir, hatta kendinizi düzene karşı mücadele edenlerin, potansiyel müttefiklerinizin karşısına konumlandırabilirsiniz.
Nedir düzen? Bugün düzen ile kastedilen şey en genel anlamda kapitalist düzendir. Ancak o da gerçek hayatta bir soyutlama olarak değil, sömürüyü güvence altına almak için kurulu bir ilişkiler bütünü olarak çıkar karşınıza. İşçi sınıfının patronlara karşı mücadele etmek için sendikalar kurmasına, sosyalist bir devrim iddiasını taşıyan yasal partilerin faaliyet yürütmesine izin veren ancak sınırlarını çizen de düzendir. Bugün Türkiye sosyalist hareketi de düzen karşıtı hedeflerine rağmen mücadelesini büyük ölçüde bu ilişkiler bütününün yani düzenin sınırları içinde yürütmektedir. Yasal alandaki mücadele imkanlarını değerlendirmekte sorun yoktur ancak mücadele bu sınırların içine hapsolup kalırsa, “düzen karşıtı” söylemler bir işe yaramamakta, yasal demokratik alanın olağanüstü sınırlandığı OHAL sonrası süreçte gördüğümüz gibi, yasal mücadele de düzen lehine kitlelerin bir tür mahkûmiyetine dönüşmektedir. Buradan bakınca TKP dahil bütün yasal partiler “düzen partisi” lafını hak etmektedir. Öte yandan düzen dışı mücadele pratiği en gelişkin olan ise Kürt hareketidir. Ama asıl meselemiz bu da değildir.
Nedir düzen? Düzen, emperyalist bağımlılık ilişkilerini ve kapitalist sömürüyü güvence altına almak için kurulmuş faşist rejimdir. Faşizme karşı mücadele etmeden, faşizmin saldırılarına yanıt vermeden kapitalist sömürüye esaslı bir şekilde dokunamazsınız.
HDP bugün faşizmin saldırısı altındadır. “Ergenekon” ya da “FETÖ” davalarındaki gibi düzen içi kapışmaların sonucu olarak değil, egemenlerle ezilenler arasındaki çatışmanın bir sonucu olarak faşizmin saldırısı altındadır. Kürt hareketinin yer yer sermayeden medet uman ya da ona köklü bir karşı çıkıştan imtina eden çelişkili doğasına rağmen ortadan kalkmayan, ezilen halk sınıflarının mücadelesine dayanan ilerici potansiyelinden dolayı saldırı altındadır. Bu da sosyalistlerin bu hareket ile ilişkisini tarif ederken nereye bakması gerektiğini göstermektedir.
HDP’yi “düzenin partisi” ilan etmekteki kötülük, Tayyip Erdoğan’a karşı etkili bir muhalefet yürüttüğü için binlerce yönetici ve üyesi düzenin hapishanelerine atılan ve seçimlere zar zor katılan bir partiye nezaketsizlik etmek kadar basit bir kötülük değildir.
Düzene karşı mücadeleden kaçışı “düzen karşıtlığı” ile maskelemek ve bunun için de düzenin saldırısı altındakini hedef almak gibi ağır bir kötülüktür.
*Bu yazı sendika.org ile eş zamanlı olarak yayımlanmaktadır.