Şimdi sizi uzayın boşluklarına, Kelebekler Vadisi’nin derin sularına, 25 Haziran’ın sabahına ya da İskandinav ülkelerinin modernliğine götürmeyeceğim. Yapacağımız yolculuk; Rusya’nın kalabalık kentlerine, dünyanın her yerinden gelmiş sporseverlere, renkli takımlara, ekonomiye, terör tehditlerine, gizli komünizm eleştirilerine, Türkiye’den gelen ‘kupa-futbol’ eleştirilerine, psikolojik bütünlüğe ve 32 gün boyunca sürecek futbol zarafetine… Kemerleri takın, zira uzun bir yolculuk olacak!
Birçok kişinin ajandası hazır, gruplar not alınmış, fikstürler yazılmış, hangi grubun birincisi hangi grubun ikincisi ile eşlendiği kaydedilmiş… Tüm sporseverlerin muhakkak hayatında bir kere dahi olsa yaptığı kısa bir ritüel. Tabi muhakkak maç sonrasında atılan golleri ve asistleri de ekleyen sevgi dolu, manyak abilerimiz, ablalarımız da yok değil… Eee tabi böylesine bir şöleni kaçırmak da akıl işi değil. Neyse girişi çok da uzatmadan asıl hikâyemize geleyim; Rusya 2018
Dünya Kupası!
32 ülkenin yer aldığı şölene saatler kaldı. 32 ülke, 11 şehir ve 12 stadyuma şahitlik edeceğimiz turnuvanın açılışını iki efsane isim Robbie Williams ve ‘fenomen’ – ‘Gerçek Ronaldo’ üstlenirken, Rusyalı operacı Aida Garifullina da ikiliye eşlik edecek. Turnuva 15 Temmuz 18:00’da oynanacak final müsabakasıyla sonlanırken, üçüncülük maçı aynı gün daha erken bir saatte oynanacak. Turnuvadaki son dört maçın tamamı ise, Moskova’daki Luzhniki ve Saint Petersburg’daki Krestovsky stadyumlarında oynanacak.
Sokak ve tribünler
Açık söylemek gerekirse resmi rakamlara ulaşamadım ancak Rusya’ya en çok katılım gösteren ülkenin Uruguay olduğu söylentileri bir hayli fazla. Turnuvada azımsanmayacak bir kadroya sahip olan Celesteliler (Yine gök mavililer) 32 ülke arasında bize ‘Ne güzel tezahüratları var, çok güzel organize olmuşlar’ dedirtecek takımların başında geliyor. 2016 yılında ise ‘Peri masalı’ adı ile ünlenen ve yeşil saha dışında tribünlerin ‘huh, huh’ diye hep birlikte el çırparak hızlanan, balina çağırma sesi ve hareketi olduğunu öğrendiğimiz tezahüratı ve ilk kez Dünya Kupası’na katılma hakkı elde eden İzlanda, bu turnuvaya şüphesiz damga vuracaktır. Ev sahibi avantajı olan Rusya ise özellikle kendi maçlarındaki coşkusu ile göz dolduracağını söylemek ‘Amerika’nın keşfi’ sayılmaz.
Öte yandan turnuvalara her daim turuncu kıyafetleriyle her yeri portakal rengine çeviren Hollanda’nın bu turnuvada olmayışı futbol açısından olmasa da, tribünler açısından biraz buruk geçmesine umarım neden olmaz.
Biz de kazanmış oluruz
Turnuvada öyle takımlar var ki hepsini yıllardır bekliyor, elde edecekleri başarıları ümit ediyoruz. Hani hep bir geyik vardır ya ‘Almanya kazanınca biz de kazanmış sayılıyor muyuz?’ diye heh tam da öyle bir durum. Misal başta Nijerya olmak üzere herhangi bir Afrika ülkesi, 2006 yılından beri beklenen bir Belçika, Messi’nin ellerinde kaldırılan bir kupa ve Türkiye’nin yarısını Liverpoollu yapmış Salah’ın Mısır’ı…
Forma tasarımıyla şimdiden çok konuşulan Nijerya, turnuvaya damga vurabilecek bir hücum hattına sahip. Orta sahadaki yaratıcı oyuncu eksikliğini kırması zor gözüken yeşil-beyazlıların olası bir yarı finalini kim istemez ki?
Kevin De Bruyne, Eden Hazard, Lukaku, Courtois… 2006 yılından beri beklenen ‘Altın kuşak’ için son şans demek pek içimden gelmese de somut durum onu gösteriyor. Her zaman göze hoş gelen futbollarının, ‘bu yıl tecrübe ile birleştirirler’ diye ümit eden kaç milyonuncu insanımdır acaba?
Onu bekleyen en büyük zorluklardan biriydi Maradona ile kıyaslanmak. Kimilerine göre tarihin en iyisi, kimilerine göre ise eksik kalmış bir Dünya Kupası… Son 3 turnuvada da final görme başarısına rağmen Arjantin ile hiçbir turnuvada kupa kaldırma başarısını gösteremeyen süper yetenek için de son şans demek içten bile değil. Keza kendisi de milli takım kariyerinin Rusya’ya bağlı olduğunu geçtiğimiz hafta açıklamıştı. 2022 yılında Messi’yi bir kez daha Dünya Kupası’nda izlemek için bu kaos ortamı ve kötü seçimlerine rağmen Arjantin’in kupayı kazanmasını istemek yeterli.
Ve Mısır… Mısır için yalnızca bir şey söylesem yeterli olacaktır; SALAH!
IŞİD tehdit etti
IŞİD geçtiğimiz yıl Arjantin ve Barcelona’nın dünyaca ünlü futbolcusu Messi’yi kullandığı afiş ile Dünya Kupası’nı tehdit etti. “Saldırılarınızın cezasını kendi topraklarınızda ödeyeceksiniz” diye yaptığı paylaşımda, Messi demir parmaklıklar arkasında kan ağlarken görseli dikkat çekiyor. Bu paylaşımların ardından Alman Emniyet Teşkilatı’nın da konuya ilişkin bu yönde istihbarat aldığını açıklaması, turnuvaya gölge düşüren noktalardan birisi. FIFA ise yaptığı açıklamada, mevcut güvenlik önlemlerinin alındığını ve önlemlerin yenilendiğini açıkladı.
İsrail’den engel
Psikolojik avantajları, toplumun en kopuk dönemlerindeki birleştirme noktası ve en önemlisi yaşattığı haz…
İşte tüm bunların farkında olan İsrail yönetimi Filistinli mahkâmlara cezaevlerinde Dünya Kupası’nı izleme yasağı getirdi. Geçtiğimiz haftalarda BBC’de çıkan habere göre, İsrail Güvenlik Bakanı Gilad Erdan, “Kendini uluslar ailesinden tecrit edip cinayet ve terör kültürüne sarılan bir kişi, dünyanın farklı halklarını bir araya getiren uluslararası spor müsabakalarının keyfini süremez” ifadelerini kullandı.
Sizde dahil olun
Kupa yarın başlayacak, üzerinden 10 gün geçtikten sonra ise Türkiye tarihinin en kritik seçimlerinden biri gerçekleşecek. Halklar ya ‘Tamam’ diyecek ya da ‘kıraathanelere özgürlük.’ Böyle kritik bir virajın kimsenin görmezden geldiğini, Dünya Kupası’nı daha önemli kıldığını düşünmüyorum açıkçası. Ancak pek çok kez özellikle sosyal medyada karşılaştığım ‘Ülke elden gidecek, siz kupa diyorsunuz, maç diyorsunuz’ eleştirisini de zerre değerli görmüyorum, ne yalan söyleyeyim. Dünyanın en büyük ikinci spor organizasyonu olması dışında üzerine onlarca kitap yazılmış, belgesel çekilmiş, içerisinde soğuk savaşın mağlubiyetlerini yeşil sahada almış, milyonları ekranlara kilitleyen ve en önemlisi birçok ülkenin (Türkiye’de dahil) yönetimini ve yönlendirmesini yapılan bir alanı, bu kadar boş bırakmak çok akıl işi gelmiyor açıkçası. Hadi hepsini geçtim… Günde üç farklı ülkenin; sınırı, geçmişi, yönetim biçimi, kültürü, geleneklerini ve spor politikaları üzerinden neler yapabildiğini görmek hakkımız değil mi? Bu entelektüel bilgi ve birikimi öğrenmeyelim, içerisindeki dinamikleri takip etmeyelim mi? Ve bu şenlik 4 yılda bir geliyorken, biraz da olsa eğlenmek ve ruhumuz doyana kadar turnuvayı takip etmek bize yakışmaz mı? Girişte sıraladığımız maddelerin başına geldik; 32 gün boyunca sürecek futbol zarafeti… Bunu söylemek her ne kadar hoşuma gitmiyorsa, söylemek zorunda kalmam da bir o kadar hoşuma gitmiyor ama; uzun uzun spor festivallerinin kültürel, politik, tarihsel, coğrafi hikâyelerini anlatmayacağım. Buyurun gelin sizde eşlik edin, bir bakın ve beğenmezseniz geri çıkın. Ama yeter ki orada top koşturan 22 kişi olarak bakmayın konuya… Dünya Kupalı günler ümidiyle.
10 MİLYON DOLAR
Sıra geldi dördüncü maddemize. Biliyorum biraz uzun oldu ama bu ‘hadi bitir de kalkalım’ bir durum değil ki. Bunun adı; ‘Dünya’ kupası…
11 şehrin değişik noktalarında ve stadyumlarda yaklaşık 15 bin gönüllü Rusya’ya gelen futbol takımlarına ve taraftarlara yardımcı olacağı etkinlikte, yaklaşık 8 yılda ülkenin 11 şehrinde 10 stadyum inşa edildi. 2 stadyum ise yenilenme çalışmalarıyla turnuvaya hazır hale getirildi. Bunların dışında göze çarpan en büyük yatırımlardan biri ise konaklama için 62 otel inşa edildi. Şampiyonanın yapılacağı bütün şehirlerde taraftarların açık alanda gruplar halinde maçları seyredebileceği özel alanlar oluşturan Rusya hükümeti, festival şeklinde özel etkinliklerin yapılacağı merkezler kurdu.
Bu başlık altında ‘Gizli komünizm karşıtlığı’nı da açma zamanı geldi. Birçok haber sitesinde yapılan bu yatırımlar, ‘Sovyetlerin eski mimarisi yenilendi’ , ‘yetersiz ulaşımlar güncellendi’ , ‘eski yollara yeni düzen’ gibi cümleler ve haber başlıkları ile dönemin inşası yetersiz, vasat güzellemeleri yapıldı, yapılacaktır da.
Kentler
Toplamında 11 şehirde gerçekleşecek turnuvanın en renkli şehri şüphesiz Moskova olacaktır. Herkesin aklındaki devasa şehir, Kızıl Meydan, 1905 ve 1917 Çarlık Rusya’sına karşı görkemli direnişlerin mimarı, müzeleri, sarayları, tiyatrosu ve şu an itibariyle finalin orada olması… 12 milyondan fazla nüfusu ile her zaman hareketli bir şehir olmayı başaran Moskova, dünyanın en büyük 14. şehri olarak bilinmesi dışında Türkiye açısından ünlü şair Nâzım Hikmet’in mezarının bulunması ile içselleştiriliyor. Bu devasa şehirde Otkrytie Arena ve Lujniki Stadyumu turnuvaya eşlik edecek.
Ahhh St.Petersburg ah! Çarlığın yıllar yıllar boyu başkentliğini yapmış, Avrupa’ya açılan kapı… Rusya’nın turistik seyahat açısından en çok tercih edilen şehirlerinden olan Petersburg’u, yeni Zenit Stadyumu olarak da bilinen Krestovskiy Stadyumu’ndaki Dünya Kupası maçları ile göreceğiz. Nijniy Novgorod… Kupaya gideceklerin en çok keyif alacağı noktalardan biri olarak tarif edilen Novgorod, Oka ve Volga nehirlerini birleştiren görüntüsü ile eşsiz bir manzaraya sahip olmasının dışında, sadece 1 milyon civarı nüfusu ile de tamamen ‘kafa dinlemelik’ şehir olduğunu ispat ediyor. Rusya sınırları içerisinde en çok dikkat çeken ve en çok tartışılan şehirlerden birine geldi sıra; Kazan.Özellikle Stalin döneminde yaşanan olayların ardından mekanik olarak gündeme getirilen, sistemsel olarak anti-Stalin propagandasıyla ‘katliam’ yapıldığı söylenen Kazan kenti 2009 yılında Rusya’nın spor başkenti olmayı başardı. Gece hayatının neredeyse olmadığı (Rusya için iddialı) bu kentte futbol heyecanı oldukça üst düzeyde. Öte yandan Sosyalizm Müzesi, Kul Şerif Camii, Tatar mirasları müzesi de burada bulunmakta.
Malum sayfa doluyor geriye kalan ülkeleri not düşemediğim için üzgünüm.
*Bu yazı Gazete Karınca ile aynı anda yayınlanmaktadır.