“Siyasetin siyasi eylem ve tutumlarda gözlemlenebilecek ayırt edici özelliği dostun ve düşmanın yok edilmesidir”… Siyaseti budur celladın. Seni olabildiğince insanlıktan çıkarmak… Seni delirtmek, insanlığından utandırmak! Öyle umarsızca, arsızca… Zaten çok geçmeden derince hissedersiniz, ruhunuzda top oynuyordur bu modern Kreon’lar… “Nefretin güzergâhında gudubet bir hüzün ve derisi yüzülen insan çığlığı müşfik veya katı yargılarla nasıl gemlenebilir?” Böyle soruyor ‘Çürüme’nin kitabı…
Hepten yorulmuşların, hepten yok edilme mengenesine sokulmuşların bakışları, direnişleri, söylemleri, neşe ve kederleri akla gelir. Hepsi, her şeyi ile belleğe çakılıdır. Her öldürme, ceza yağdırma sonrası ekranda beliren ezber siluetlerin alçakvari gölgelerine sığınmış koca bir bürokratik yönetim, koca bir faşist çember. Onların yalanına, çirkefine ortak olma arzusu taşıyan binler. Bir yanılgıdan pay alma uğruna, bir hataya teşne olma adına sınırsız bir çaba… Yani “Şiddet, kişiden bir nesne yaratan şeydir. Şiddet, en uç noktaya kadar uygulandığında insanı, sözcüğün ilk anlamıyla bir ‘şey’ haline getirir. Çünkü onu bir kadavraya dönüştürür” Katliamlara karşı kolektif kayıtsızlığın şuursuz filmi en çok bu ülkede var. Bu kayıtsızlık hali bireyselden taşıp kitlesel akıl ile buluştu. Tehdit eden devletten artık tehdit eden bireye geldik. Bireyin normalizasyona katkısı ve akıl almaz rasyonalize etme çabası takdire şayan. Bol ödülü var. Kadavra cennetinin başkenti. Mekan önemli değil. Her yer cennet onlara. Birinin ölümü, birinin yaşamıdır. Birini sürekli öldürme birine sürekli yaşam alanı yaratmadır. Yok etme itkisi, fantazyası kendi yıkımını da getirir. Haiti’de bir gece ansızın yıkıma elini kaldıran kölelerin mirası Sur’da. Cezayir’in dar sokaklarında, arka bahçede kurşuna dizilirken hemen önde çılgın atanların yanına usulca bir ezilen tarafından bırakılan bir çanta Cizre’de. Mahkemede yargılayanları yargılayanlar… Yüzlerine saatlerce konuşanlar…
Her şey birbirine pek de benziyor. Toplumların tarihinde sadece koşullar değişiyor, mekan farklılaşıyor. Bu zincirleri kabul etmeyenlerin başlarında yıllardır dolanan bir güvence var. Güvence, direniş barikatlarının ardında dökülen terdir. Bu terin döküldüğü tüm topraklarda dolanan bir ruh var. Yıllardır konuşuyor. Kimseyi umutsuzluğa davet etmiyor. Sırtını verdiği hakikat o kadar güçlü ki. Tek taraflı çabanın, tek taraflı masanın, tek taraflı barışın, tek taraflı anlayışın büyük bir emek ile sürdürüldüğü, anlatıldığı ve her adımının dağlarda, evlerde, sokakta, mahallede, sürgünde ve bilinçlerde bazen bir açlık, bazen bir hareketlilik, bazen bir konuşma sürekliliği ile karşımızda belirdiği bir ter.