Ahmet Tulgar
Gerek ekonomik gerekse ideolojik sebeplerle eğitim emekçilerinin büyük mağduriyetler yaşadığı, eğitim alanının kuşatma altında olduğu bir dönemden geçiyoruz. Laik ve bilimsel eğitimin kan kaybı bir yandan, anadilde eğitim gibi insan hakkı meselesi olan konulardaki yasakçı tutumlar diğer yandan, eğitim alanındaki sorunlar ülke geleceğini tehdit ediyor. Eğitim Sen bütün bu sorunlara mücadelesiyle cevap bulmaya çalışıyor. 23 Ocak’ta 24. kuruluş yıldönümünü kutlayan Eğitim Sen’in Eş Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan’a bu konulara ilişkin sorular yönelttik.
Eğitim emekçileri açısından bu konjonktür, yaşadığımız bu dönem nasıl bir manzara arz ediyor?
24 Haziran seçimleri sonrası AKP iktidarı ‘Yeni Türkiye’ adıyla yeni rejim inşa sürecini tamamladı. Neoliberal politikaların iktidar olduğu günden bu yana ideolojisinin gereklerinin kesintisiz sürdürücüsü olan AKP, gerici, piyasacı, cinsiyetçi, milliyetçi politikalarını yeni rejimle beraber cumhurbaşkanı kararnameleriyle dayatırken, kamu idaresini ve kamuyu hızla yapısal olarak dizayn etmeye devam ediyor. Yeni rejime uygun yeni kamu düzeni hızla inşa ediliyor. Kapitalist sömürü sisteminin yeni dönemi olarak da görülmesi gereken bu rejimin kamu istihdam politikaları kamu emekçisine; mülakatla, güvenlik soruşturmaları ile iktidarın eğitim ve bilim emekçisi olmayı dayatıyor. İktidarın eğitim ve bilim emekçisi, iktidarın kamu emekçisi olmayı reddedenlere hayat şansı tanımayan bir kamu düzenini yasalarla, yönetmeliklerle inşa ediyor. Başta eğitim ve sağlık hizmetleri olmak üzere bütün kamusal hizmet ve alanlar piyasacı ve gerici politikaların kıskacı altında yeniden şekillendiriliyor. Önümüzdeki dönemde yeni rejimin kamusal hizmetlere ve kamu emekçilerine yönelik saldırılarını artırarak devam edeceği bir gerçekliktir.
Karamsar bir tablo çizdiniz. Ben de buna ekonomik krizi ekleyeyim ve iyice kararsın. Gramsci’nin dediği gibi ‘düşüncede kötümser, eylemde iyimser’ olmak gerekiyor. ‘Eylemde iyimserlikten’ bahsederiz. Ekonomik kriz eğitim emekçilerini nasıl etkiledi?
Planlama, kalkınma ve üretim hedefi olmayan ekonomik düzenin sonucu, kapitalizme içkin ve kapitalizmin hareket yasası olan bu kriz de kamuya yönelik piyasalaştırma, güvencesiz, esnek çalıştırma koşullarını arttırarak dayatmaya devam edecektir. Kriz emek hareketinde iki farklı yola işaret eder. Birincisi kitlelerin sağa kayma eğilimidir. Diğeri ise krizler sınıfsal ayrışmayı en net biçimiyle ortaya koyduğundan, sınıf mücadelesinin yükseltilmesi için bir fırsattır. Krizin nedenleri ile sonuçları arasındaki vurguyu bütünlüklü olarak gören bir mücadele hattını örmek temel sorumluluğumuzdur. Kriz ülkede yeni bir siyasal rejimin inşası ve gericiliğin, şiddetin, savaş çığırtkanı söylemlerin kuşatması olarak da yaşanıyor. İktisadi olanı diğer alanlardan ayrı değerlendirme eğilimi, kapitalizmin ayrımını yeniden üretme tehlikesini de içerir. İktisadi alanın talepleri diğer alanlardaki taleplerle yükseltilmediğinde, başka bir yaşamı örgütlemek olanaksızdır.
Krizle birlikte Eğitim Sen ne gibi kampanyalar yürütüyor? Kampanyalarınıza ilgi nasıl? Eylemde iyimser olmak için sebepler görüyor musunuz sokağa çıktığınızda?
Kriz ve iktidarın kamu emekçilerine yönelik saldırılarını tespit eden bir yerden, Eğitim Sen olarak; 24 Haziran seçimleri sonrası gerçekleştirdiğimiz genel meclisimiz ile birlikte oluşturduğumuz iki ana hat üzerine kampanyalar yürütüyoruz. “Krizin Bedelini Ödemeyeceğiz” diyerek; enflasyondan ve zamlardan kaynaklı kayıplarımızın karşılanması, adaletli vergi düzeni, 3 bin 600 ek gösterge, liyakata dayalı ve iş güvenceli atama, “esnek çalışma koşullarına, zamlara ve işten çıkarılmalara son” taleplerimizle konfederasyonumuz KESK öncülüğünde yüzlerce işyerinde, onbinlerce eğitim ve bilim emekçisi ile toplantılar, imza kampanyaları düzenledik.
İzmir, Samsun, Adana, Diyarbakır ve İstanbul’da bölge mitingleri düzenledik. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde ‘Öğretmen Dünyayı Değiştirir’ kampanyasını başlattık. Öğretmenlik Meslek Kanunu adı altında kapalı kapılar ardında hazırlanan iş güvencemizi kaldıran, maaş karşılığı çalışma saatlerini arttırmayı, esnek çalışma koşullarını dayatan, başöğretmen, uzman öğretmen adıyla hiyerarşiler yaratarak iş barışını ortadan kaldırmayı amaçlayan, öğrencilerimize de “paran varsa” ve “paran kadar” eğitimi dayatan yeni bir saldırı dalgasıyla karşı karşıyayız. İşyeri gezilerimizle de, basın açıklamalarımız ve mitinglerimizle de tüm kamu emekçilerine, tüm eğitim ve bilim emekçilerine birlikte mücadele çağrısı yaptık. Ortak sorunlarımıza birlikte sahip çıkma ve birlikte mücadele çağrımız tüm işyerlerinden üyemiz olan, olmayan tüm eğitim ve bilim emekçileri tarafından büyük bir ilgi ve destek gördü.
Eğitim alanında öğretmenin moral durumu öğrencileri çok etkiler. Bu güvencesiz çalışma düzeninde eğitim emekçileri dershaneye nasıl bir ruh halinde giriyor?
İktidarın yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi eğitim alanında da liyakati reddeden, güvencesizliği arttıran, esnek çalışma koşullarını dayatan saldırıları hangi sendikaya üye olursa olsun veya sendikasız tüm emekçilerde değerli ve güvende hissetme duygusunu ortadan kaldırmış durumdadır. 24 Kasım öncesi yapmış olduğumuz anket sonucu eğitim ve bilim emekçilerinin %84’ü hiçbir kanıta ihtiyaç duymadan hukuksuzca her an işten çıkarılabileceği kaygısını yaşamaya devam etmektedir. Geçmişimizden, mücadele tarihimizden doğru AKP iktidarı çok iyi bilmelidir ki; Encümeni Muallimin’den, TÖS’ten, TÖB DER’den Eğitim Sen’e iktidarın, iktidarların eğitim ve bilim emekçisi, öğretmeni olmadık, olmayacağız. Emeğin hakkını, demokrasiyi, barışı, laikliği haykırdık, haykırmaya devam edeceğiz. Dursun Akçam’ın da dediği gibi “Mutsuz insanların mutlu öğretmenleri olmayı reddediyoruz.”
KHKzede öğretmen ve akademisyenlerle dayanışma biçimleriniz nedir? KHK’lere karşı hukuk yoluyla ne gibi kazanımlar elde ettiniz?
15 Temmuz sonrası KHK’ler ile MEB’den 34 bin 393 kişi, Yükseköğretim Kurumları’ndan 7 bin 312 kişi (5 bin 904 akademisyen, 1.408 idari personel) ihraç edildi. Sürgünler, gözaltılar, tutuklamalarla da hukuksuzluklar aralıksız devam ettirildi. Bir ülkenin geleceği olan akademisyen arkadaşlarımız BARIŞ’a, barış bildirisine imza attıkları için ihraç edildi, tehdit edildi ve aylardır mahkemelerde hukuku ayaklar altına alan bir anlayışla hukuksuzca yargılanmaya devam ediyorlar. Biz Eğitim Sen ve konfederasyonumuz KESK olarak ilk günden bu yana “KESK’li ihraçlar onurumuzdur” diyerek tüm arkadaşlarımıza sahip çıkmaya çalıştık.
Şu anda Türkiye eğitim sisteminin size göre öncelikli sorunları nedir ve bu sorunlara çözüm olarak neler öneriyorsunuz?
Eğitim alanından baktığımızda AKP iktidar olduğunda %2 olan özel öğretim kurumlarının oranı 2018-2019 eğitimöğretim yılı ile birlikte %25’ ulaştı. Yoksul aile çocuklarının parasız eğitim hakkı adım adım ellerinden alındı. Çocuk evlilikler ve çocukların işçi olarak çalıştırılma oranları her geçen yıl arttı. İSİG meclisinin iş cinayetleri raporuna göre, 2013 yılının başından 2018 yılının ilk 5 ayına kadar toplam 319 çocuk iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. İki hafta önce babası belediyeye kayyum atanması sonucu ihraç edilen İbrahim Halil Oruç, sanayide çalışırken işyerinde yağ sobasının patlaması sonucu 16 yaşında hayatını kaybetti. Ailesi ile birlikte çalışmak zorunda kalan 13 yaşındaki Berivan, patronların “Taş yağsa da çalışacaksın” sözünün ardından tarım işçisi olarak çalıştırılırken hortum sonucu çatıdan savrulan sacın başına isabet etmesi sonucu yaşanılmamış hayatlardan biri oldu.
AKP’nin ikinci temel hattı ise ‘millilik ve manevilik’ adı altında gerici, cinsiyetçi, milliyetçi politikaların hayata geçirilmesiydi. AKP, müfredat değişikliği ile tek tipleştirilmiş bir gençlik inşası, protokoller adı altında okul öncesinden üniversitelere kadar çocuklarımızın, öğrencilerimizin cemaatlere teslim edilmesi, kamu kaynaklarının Diyanet’e, dini yapılara, sermayeye ve savaşa aktarılması, kütüphanelerimiz, laboratuvarlarımız, spor salonlarımız, sanat atölyelerimiz yokken okul öncesinden itibaren mescitlerin zorunlu hale getirilmesi, 12 Eylül darbecilerinin mirası olan zorunlu din derslerine seçmeli adı altında zorunlu din derslerinin eklenmesiyle, her çocuğun en temel hakkı olan anadilinde eğitim hakkının yok sayılmasıyla eşitliği, özgürlüğü, eşit yurttaşlık hakkını yok sayan, toplumda yarattıkları kutuplaşmayı öğrencilerimiz üzerinden devam ettiren laik, bilimsel, kamusal, anadilinde eğitim hakkını ortadan kaldıran ideolojisini hayata geçirmeyi sürdürüyor. Her okul bir mücadele alanıdır. Kamusal, bilimsel, laik ve anadilinde eğitim hakkını birlikte kazanacağız.
Anadilde eğitim alanında bu politik konjonktürde neler yapılabilir? Kürt siyaseti bu kadar yoğun bir saldırı altındayken?
Anadilinde eğitim hakkı bilimseldir, insanidir, yaşamsaldır ve vazgeçilmez bir haktır. Bizim yaşadığımız topraklar kültürel zenginliklerin iç içe geçtiği, faklı inançların, farklı kimliklerin zenginliği ile yoğrulmuş bir coğrafyadır. Dünya genelinde de ülkemizde de bilim çevreleri kültürel zenginliğin korunmasının ancak anadillerin öğretimiyle ve anadilinde eğitimle mümkün olacağını defalarca dile getirmiştir. Bilimi, bilimsel eğitimi savunmak aynı zamanda anadilinde eğitim hakkını savunmaktır. Eğitim Sen olarak anadilinde eğitim hakkını savunduğumuz için kapatma tehlikesi ve yoğun baskılar yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. Öğrencilerimizin en temel hakkı olan anadilinde eğitim hakkına, yüzyıllardır bu toprakların biriktirdiği tarihe, kültüre, zenginliklerimize sahip çıkmaktan da vazgeçmeyeceğiz. Şu anki politik konjonktürde de temel ilkelerimizle bütünlüklü bir doğrultuda anadilinde eğitim hakkını kamusal, bilimsel, parasız, laik, nitelikli eğitim hakkı mücadelemizle beraber sürdürmeye devam edeceğiz. Geçmişten bugüne sahip çıktığımız tüm ilkeler Eğitim Sen’i gerçek sendika yapan ilkelerdir.
Anadilde eğitim ile toplumsal barışın ilişkisini hangi açılardan kuruyorsunuz?
Anadilinde eğitim ile toplumsal barışın ilişkisini, barışa dair hayallerimizi, umutlarımızı, mücadelemizi Yannis Ritsos dizelerinde o kadar güzel dile getirmiş ki… “Çocuğun gördüğü düştür barış/Ananın gördüğü düştür barış./Ağaçlar altında söylenen sevda sözleridir barış./Barış sımsıkı kenetlenmiş elleridir insanların/sıcacık bir ekmektir o, masası üstünde dünyanın.” Anadilinde eğitim hakkı barışa giden yolda kazanacağımız en önemli adımların başında gelir. Her öğrencimizin kendini eşit hissettiği, farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü, bu ülkede yaşayan farklı dillerin, farklı kimliklerin okul öncesinden başlayarak birbirinin yaşamına dokunması, anlaması, hissetmesi, insanlığın ellerinin birbirine kenetlenmesidir.
Eğitim-Sen 23 Ocak’ta 24. kuruluş yıldönümünü kutladı. Bugünden baktığınızda sendikanızın kazanımları nedir?
Eğitim ve bilim emekçilerinin, öğretmenlerin şu an varolan tüm kazanımları TÖS’ten, TÖB DER’den Eğitim Sen’e sürdürdüğümüz mücadelenin kazanımlarıdır. Kazandığımız her hakta mesleğinden atılan, tutuklanan, sürgün edilen ve katledilen eğitim ve bilim emekçileri mücadelesine bir yaşam adayan tüm yol arkadaşlarımızın emeği vardır. Ve aynı heyecanla, aynı umutla, inatla dimdik ayaktayız. Dayanışma ile mücadele ile Eğitim Sen umudunu örgütlemeye devam ediyoruz. Biz bu topraklarda hiçbir dönem faşizme teslim olmadık ve olmayacağız.