İstismar suçlularına mağdurun fail ile evlenmesi halinde cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını öngören tasarıyı, “Tecavüz suçluları yasadan doğrudan faydalanacak” diyen Psikolog Zekiye Şenol, ‘Evlilik Affı’ olarak meclise sunulan yasayı Mezopotamya Ajansı’na değerlendirdi.
Çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarında, mağdurun fail ile evlenmesi halinde cezanın ertelenmesi ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını öngören tasarı, 2016 yılında kadınların tepkisiyle geri çekilirken son zamanlarda hükümet tarafından bir kez daha gündeme getirildi.
Kadınlar, kamuoyuna “Evlilik Affı” olarak sunulan tasarının Meclis’ten geçirilmemesi için güçlü bir direniş göstermeye hazırlanıyor. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nda kadına yönelik cinsel ve psikolojik şiddet üzerine yıllarca çalıştıktan sonra emekli olan ve halen Eşit Haklar İçin İzleme Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı yapan Psikolog Zekiye Şenol, tasarıyla birlikte çocukları bekleyen tehlikelere dikkat çekerek sonuçlarını anlattı.
Sadece hükümet açısından değil, muhalefetin de programında çocuk yaşta evlendirilmeyi savunan gruba karşı ciddi bir programın olmadığına dikkat çeken Şenol, yasa tasarısıyla birlikte kimlerin aftan faydalanacağını, “Şu anda cezaevinde olan ve haklarında af çıkarılmak istenen grup bir kere 15 yaşın altındaki kız çocuklarıyla evlendirilen, ya da çocuğun rızası var mı yok mu diye bakılmaksızın hapis cezası verilen kişilerdir. Doğrudan çocuklara tecavüz edenler bu grubun içinde yer alıyor. Zaten bu tarz evlendirilmeyi tecavüz olarak görüyoruz. Yani daha önce 15 yaşın altındaki çocuklara karşı işlenen suçlarda, mağdurun rızası var mı yok mu bakılmaksızın direkt fail hakkında soruşturma açılıp ceza verilen gruplardır. Ortaya çıkan tablo bu; ama sürekli bir mağduriyet tartışması gündemde oluyor” sözleriyle anlattı.
‘Neden çocukların mağduriyeti konuşulmuyor’
Sürekli erkeğin mağduriyeti üzerine tartışmaların sürdürüldüğünü dile getiren Şenol, kız çocuklarının yaşadığı mağduriyetin ise arka plana itildiğini kaydetti. “Peki çocuğun mağduriyeti ne olacak?” diye soran Şenol, şöyle devam etti: “Çocuk neden mağdur diye bakmak gerekiyor. Çocuk kendi kişisel gelişimini tamamlayamadan; çocuk olmak, ergen olmak, yetişkin olmak gibi psikolojik sürecini tamamlamadan doğrudan doğruya yetişkin tanımlamasıyla bu sorumluluk altına sokuluyor. Peki 13 yaşındaki bir çocuğun oy kullanma hakkı var mı ya da 15 yaşındaki bir çocuk çalıştığı iş yerinde çok ağır koşullarda çalıştırılsa bile yetişkinlerle aynı ücreti alıyor mu? Hayır. Kendi geleceğiyle ilgili oy kullanma hakkı olmayan bir grup, evlenecek çocuk sahibi olacak evin sorumluğunu alacak. İşte mantık tam da burada ters oluyor. Çocuk hakları ihlali açısından baktığımız zaman daha da vahim bir durum var. Çocukların gelişim açısından kritik dönemleri var. Ergenlik de kritik dönemlerden biridir. Bu kritik dönemde, kimlik karmaşası yani; ‘ben kimim, nasıl bir insanım, hayatım nedir?’ kimlik sorunlarının yaşandığı süreçte, çocuğun bu süreci yaşamasına engel olmak demektir. Yani doğrudan doğruya gelişimi engellemektir. Böyle baktığımız zaman çocuğun geleceğiyle ilgili hiçbir şey yapamaması oluyor.”
‘Çocuk gelişimini tamamlamalı’
14 yaşında evlendirilmiş ve 15 yaşında çocuk doğurmak zorunda kalan kız çocuklarının bir geleceğinin olamayacağını belirten Şenol, “Peki hayat hakkında ve kendisi hakkında ne biliyor? Bir sürü şey için yetişkin diyoruz. Mesela çocuk tek başına hastaneye gittiği zaman ebeveynleri soruluyor. Mantık silsilesiyle baktığımız zaman böyle bir çarpıklık çıkıyor ortaya. Diğer taraftan çocuk hakları ihlali olarak bakıyorum duruma. Bunun, itiraz edilecek hiçbir tarafının olmadığını düşünüyorum. Çocuk gelişim dönemini tamamlamalı ve kendisi karar verebilmelidir” diye konuştu.
‘Köleliği getiriyor’
Bütün realitelere rağmen kültür ve dini inanç gerekçe gösterilerek yasanın önünün açılmak istendiğine vurgu yapan Şenol, “Hangi dini inanç bunu yapma ihtiyacı duyuyor?” diye sordu ve ekledi: “Bir kız çocuğunun erken yaşta evlendirilmesi, beraberinde şunu getiriyor; okumayacak, dışarıda olmayacak, çalışmayacak ve kölelik hayatına devam edecek. Hepimizin annelerinin, ninelerinin yaşadıklarıdır belki; ama artık değişmesi lazım. Dünyanın her yerinde bir takım değişimler var, Türkiye’de de değişimler var. Ama biz bu tür geri şeyleri ortaya atarak aslında ileriye yönelik atılacak her türlü adımı da engellemiş oluyoruz. Bir de şunu görmek lazım, her kültürde olumsuz gelenekler olabilir. Olumsuzlukları neden savunmak gerekir, neden çocuk yaşta evlilikler meselesinde erkeğin cezaevinde olması üzerinden yola çıkıyoruz da, çocuğun mağduriyetinden yola çıkmıyoruz? 13 yaşında evlendirilen bir erkek çocuk ise buna da karşı çıkıyoruz. Çünkü o da çocuk, onun da gelişmeye hakkı ve ihtiyacı var. Çocuk yaşta evlilikler derken sadece kız çocuklarının evlendirilmesini üzerine konuşmuyoruz.”
‘Türkiye istismar vakalarında ilk 10 sırada’
Yasalarla yaş sınırlanmasının Türkiye’de 18, kimi Avrupa ülkelerinde ise 21 olarak belirlendiğini kaydeden Şenol, evlilik için neden yaş sınırlaması getirildiğini düşünmek gerektiğini söyledi. Türkiye’nin çocuğa yönelik cinsel istismar vakalarında uzun yıllardır dünyada ilk 10’da yer aldığı bilgisini paylaşan Şenol, “Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB) gibi uluslararası yapıların çocuk yaşta evlilikler ve istismarın artması noktasında Türkiye’ye çok ciddi eleştirileri oluyor. Bu kurumlar, çocuk yaşta evliliği istismar olarak tanımlıyor ve cezalar veriyor” dedi.
Cezasızlık mı kültür mü?
İstismarın artmasının temel nedeni olarak “yasal sistemin uygulanmaması”nı gösteren Şenol, “Türkiye’nin her alanında olduğu gibi bu alanda gelen cezasızlık durumu söz konusu. Bir avukatla bu konuda tartıştığımda çocuk yaşta evliklerin kültürde olduğunu ve kültürün cezayla değişmeyeceğini savundu. Doğru kültür cezayla değişmez. Ama ceza, diğer sistemleri de, çocuk yaşta evliliğini ortadan kaldırmak için getirilen bir sürü uygulamanın da güvencesidir. Çünkü eğitim, sağlık sosyal politikalarınızla bunu yapıyorsanız uymayanları cezalandırmalısınız ki verdiğiniz emek doğru bir yere gitsin. Ceza sistemine o yüzden ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.
‘Rıza yaşının indirilmesi evliliklerin önnünü açar’
Yasaya göre; evlilik için rıza arama yaşının 15 olduğunu; ancak şimdi bunu 12’ye çekmek istediklerini dile getiren Şenol, “Çocuk yaşta evlilikte zemini hazırlamak için rızasının aranması yaşını düşürüyorlar. Yani; evlilik dediğiniz zaman olayı istismar boyutundan çıkarıyorsunuz. Çocuğa tecavüz etmek boyutu bitmiş oluyor. Çünkü ona toplum içinde kabul görecek bir anlam yüklüyorsunuz ve bunun adı da evlilik oluyor. Bu bir yenilik değil. Geriye doğru yenilik olmaz. Ne zaman ki çocuğun rıza yaşı 15 olarak belirlendi, işte o kısmen bir yenilikti. Ancak biz 15 yaş sınırlamasını da çocuk yaşta evlilik olarak görüyoruz” dedi.
Son dönemde özellikle yeni eğitim sistemiyle birlikte okulu bırakan kız çocuklarının sayısının çok fazla arttığını ifade eden Şenol, şu noktalara vurgu yaptı: “Muhafazakar kesim kadının ortada olmasından hoşlanmıyor. Eğer kadın okumazsa, kendini geliştirip çalışmazsa onu yönetmek çok daha kolay oluyor. Erkek iktidarının garantisi olarak görüyor kadını. En kötüsü de kadını kendine ait bir mal olarak görmesi sonucunu doğuruyor. Kadını bu noktada kontrol altında tutmanın en iyi yolunun eğitim sistemi dışına çıkarmak ve evlendirmek oluyor” diye konuştu.
‘Örgütlenmek gerekir’
Çıkarılması planlanan yasanın her yönüyle çocukları mağdur edeceğinin altını çizen Şenol, istismarın ve çocuk yaşta evliliklerin önüne geçilmesi için şu önerilerde bulundu: “Peki erkeği cezaevinde çıkarma koşulunuz, erkeğe de kıza birbiriyle evlendirmek mi olacak? Ya çocuğun fikri değiştiyse artık o adamla birlikte olmak istemiyorsa ve çok net ‘ben artık bu erkeği istemiyorum’ diyorsa o zaman nasıl bir önlem alınacak? Çocuğun rızasıyla birlikte olduğu kişiyi d reddetme hakkı da var. Bence her açıdan çok utanç verici bir yasa tasarısı tutulacak bir yanı yok. Tasarıya karşı kadınlar başta olmak üzere hak savunucuları ve toplumdaki tüm muhalefet dinamiklerinin örgütlü ve birlikte hareket etmesi gerekiyor. Böyle bir şeyi ortaya atarak toplumsal muhalefeti hiç mi hesaba katmıyorlar? 2016 yılında itiraz eden kadınlar, bugün Türkiye’den göç mü etti, bu hareket bitti mi? Bitmedi, yine tepkiler var. İnsan hakları savunucuları, kadınlar açısından çok zor bir dönem yaşanıyor. Ne olursa olsun örgütlenmekten vazgeçmemek gerekiyor. Hak temelli çalışan tüm yapıların üstüne büyük sorumluluklar düşüyor.”