31 Mart Yerel Seçimleri öncekilerden çok farklı bir şekilde sürüyor. Bu seçim dönemi daha öncekilerle karşılaştırıldığında çok sönük geçiyor. Partiler ve adaylar seçim programları sunma gereği bile duymuyor. Manifesto filan diyerek yaptıkları açıklamalar genel geçer şeyleri içeriyor. Ön seçimler yapılmadığı ve adaylar parti liderleri tarafından belirlendiği için, parti tabanlarında herhangi bir heyecan yok. Parti liderlerinin açıkladığı adaylar partinin yeterli oy potansiyeli olan yerlerde kendilerini seçilmiş sayıyor. Partililer de onlara başkan diye hitap ediyor. Bu durumda partili seçmenlere sandığa gidip oylarını kullanma görevi kalıyor.
Bilinçsiz seçmenler gelinen bu aşamayı, seçimlerde pek bir şeyin değişmeyeceği, başkanlık koltuklarında oturan kişiler değişse bile her şeyin “aynı tas aynı hamam” mantığına göre devam edeceği, seçimlerde partilerin vaatlerinin halkı kandırmaktan başka bir şey olmadığı vb. olgular öne çıkıyor. Siyaset bilimcileri de kitlelerin seçimlere karşı ilgisizliğini, isteksizliğini ve kararsız davranmasını yaşanmakta olan ekonomik krize ve geçim derdinin öncelik kazanmasına bağlıyor. Ayrıca bu seçimin eski rejimin son seçimi olmasına karşın, yeni rejimin her şeyi belirlemeye başlamasından dolayı kitlelerin sandığa gitmekte tereddüt ettiğini vurguluyor.
Ekonomik kriz koşulları nedeniyle emekçi kitlelerin birinci gündeminin seçim değil, geçim derdi olduğu bir gerçek. Kriz tüm hane halkını vururken, herkes zamlar, hayat pahalılığı ve işsizlikle uğraşıyor. Kime sorsanız yaşamın giderek zorlaştığından ve geçim derdinin her şeyin önüne geçtiğinden söz ediyor. Geniş kitleler seçim değil geçim derdini konuşuyor, ama sokağa çıkıp bir tepki göstermiyor. Kitle hareketinin gücünün, dinamizminin ve yaratıcığının farkında olan sol ve sosyalist kesimler ise, eski alışkanlıklarla ekonomik krizlerin doğrudan devrimci durumlar yaratacağı beklentisini sürdürüyor.
Seçimler için yapılan hileler, hayali seçmen yazımları, seçmen kütüklerinin değiştirilmesi ve ayrıca seçim günü yapılması muhtemel sandık ve sayım hileleri giderek seçmenleri siyasetten giderek uzaklaştırıyor. Seçimlerin sonuncunun sanki bugünden belirlendiği izlenimi yaratan iktidarın seçim oyunları kitlelerin sandığa gitmeme eğilimlerini de artıyor. Bu seçim aynı zamanda eski rejimin son seçimi ve başkanlık rejiminin de ilk yerel seçim sınavı olması bakımından yeni rejimin geleceğini etkileyebilecek düzeyde bir durum yaratıyor. Bu nedenle Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı bu seçimleri 24 Haziran genel seçim sonuçları üzerinden kurguluyor.
Yerel seçimlerin farklı dinamikleri olmasına karşın, 24 Haziran’ın bu yerel seçimler açısından önemli veriler içerdiği bir gerçek. Bu bakımdan Millet İttifakı, yaşanan ekonomik krizin seçmenler üzerindeki etkisini de hesaba katarak 31 Mart’tan Cumhur İttifakı’nı geriletme planları yapıyor. Kürt partilerin yaptığı geniş seçim ittifakı ile kayyumlara karşı başarı kazanma atağı başlatan HDP, batıdaki metropol illerde yeni bir tavır geliştirerek bu projeye destek veriyor. Ancak Millet İttifakı bu seçimden başarıyla çıksa bile rejimi demokratikleştirerek bir programa sahip olmadığından gelecek için umut vermiyor. Ayrıca orta ve uzun vadede rejimi demokratikleştirecek veya özgürlükçü parlamenter sisteme dönüştürebilecek HDP dışında demokratik bir muhalefet hareketi ufukta görünmüyor.
Öte yandan Türkiye başkanlık rejiminin henüz başında olsa da, bu modeli Güney Amerika başkanlık sistemlerinden aldığı ve önümüzdeki süreçte rejimin niteliğinden kaynaklı benzer sorunların ortaya çıkabileceği unutulmamalı. Türkiye’nin sol basınında ABD’nin rejime müdahalesi bağlamında ele alınan Venezuela’daki gelişmelerin temelinde ülkede geçerli olan başkanlık rejimi var. Başkanlık rejiminin zafiyetinden kaynaklanan siyasal kamplaşma ve rejimin kırılma noktası olan başkan ile parlamento arasındaki güç çekişmesini gösteriyor.
Bahçeli’nin yerel seçim sonuçları ve Venezuela’daki gelişmeler üzerine söyledikleri boşuna değil. Türk Tipi başkanlık rejiminin zafiyetinin farkında olan Bahçeli’nin sıkça Türkiye’nin beka sorunundan söz etmesi, Erdoğan’a karşı yapılmış uyarılar gibi görünse de gerçekte Cumhur İttifakı’nın geleceğine dair kaygıları içeriyor. Çünkü başkanlık rejiminin MHP desteğiyle sürdüğü koşullarda yaşanılan siyasal ve toplumsal süreç, AKP’nin olduğu kadar MHP’nin de beka sorununu oluşturuyor.