Dünyada kapitalizmin yerle bir ettiği ekosistemi korumaya dönük olduğu iddia edilen reformist vaadler kurtuluş reçetesi olarak gösteriliyor. Öncelikle reformizm kavramı, kapitalizmin temel yapısını ve kurumlarını koruyarak yapılacak çeşitli düzeltme ve iyileştirmelerle toplumun refaha ve sosyal adalete kavuşturulabileceğini savunan burjuva ideolojisi ve politikası olduğunu hatırlatalım. Reformizm, kapitalist sistemi koruyarak yapılacak reformlarla ekosistemin ve emeğin sömürüden kurtulabileceğini ve bir uzlaşının kurulabileceğini vaaz eder. Varlık nedeni olan kapitalizmin doğa ve emek düşmanı politikalarının sürdürülebilir kılınması dışında, halkın ve doğanın yararına hiçbir işlevi de yoktur.
Mevcut kapitalist sistem; emek gücünü ve doğayı bir kaynak olarak ele alır, burjuva devletinin kutsanmasını hedeflerken sosyal adalete, emek ve doğa haklarına saygılı bir kapitalizmin mümkün olabileceğini iddia eder. Oysa durumun hiç de böyle olmadığı yaşananlara bakınca net görülebilmektedir. Küresel ısınmaya karşı önlem alma adımlarında kapitalizmin en önemli dayanağı reformist hareketlerdir. Yaşanan ekolojik krizin kapitalizmin aşırı üretim ve tüketim politikalarından kaynaklandığı reformist hareketlerce görünmez kılınır. Temiz ve yenilenebilir enerji önermesiyle, karbon salınımlarının azaltabileceği ve ekolojik krizin aşılabileceği propaganda edilir. Reformizm, asıl sorunun yani kapitalizmin her türden kötülüklerinin üstünü örtüp devamını sağlamak üzere bir işleve sahiptir.
Kapitalizmi vahşi ve benzeri sıfatlarla farklı katogorilere ayırıp, kötü ve iyi kapitalizmin olabileceği algısı yaratılmak istenir. Oysa kapitalizmin vahşet uygulamalarını halkların direnci ve sisteme yönelik güçlü tutumları belirler. Yani kapitalizmin öz itibariyla vahşisi ya da uysalı olamaz. Çünkü o halkları ve doğayı ne kadar çok sömürüye tabi tutarsa o kadar daha güçlenir ve her zaman daha fazlasını ister. Kapitalizm de durmak ölüm demektir. Kapitalizm büyüme politikalarını terk edemez çünkü varlık nedeni budur. Büyümenin tek yolu ise doğa ve emek sömürüsünü sürekli kılmak ve sömürüyü sürekli arttırmaktan geçer. Kapitalizmin ortaya koyduğu politikalardan biri olan reformizm, yaşamımızın her alanında kendini göstermektedir.
‘Ehven-i Şer’ söylemine sıkı sıkı sarılan reformist anlayışlar halkların özgürlük taleplerini iki çıkmaz sokağın arasına sıkıştırır. Emekçi halkların iktidara yürüme hedefini sağa-sola saptırararak kötülerin içinde daha iyi olabilecek bir yapılanmanın ardına insanların dizilmesini sağlamak temel işlevlerinden birisidir. İçinde yaşadığımız Türkiye coğrafyasında cumhuriyet kurulalı beri iki siyasi merkezin arasına sıkıştırılan halklar, kurtuluş yolunu bir türlü bulamaz ve tökezler. Bu tökezlemenin en belirgin nedeni olan reformist söylemler, halkların beklentiye sokularak sömürü düzenine hem süreklilik sağlanır hem de halklar hareketsiz kılınır. Toplumsal bağlamda uygulanan yöntem, doğanın sömürülme sürecinde de ehven-i şer bir tutumu ortaya çıkarır.
Reformizm, demokrasi diye bize sunulan seçimlerle sistemin kalıcı olmasını sağlar. Emekçi halkların ve doğanın çıkarlarını önceleyen bir sonucun alınamayacağını bile bile sisteme muhalif kesimler de bu seçimlerde yarışa girer ve en kötüsü de budur. Halkların ‘acaba’ ikilemi içinde bocalamasına yol açılır. Sistemi değiştirmeyi hedefleyen yapılar, katıldığı seçimlerle birlikte sistemin renkli yüzleri haline dönüştürülmek istenir. Kapitalizmin bizim gibi ülkelerde tercih edilen yönetim biçimi ise faşizmden başka bir şey değildir. Faşizm renkli yüzlerin seçimlerde dahi görünmesini istemez. Çünkü faşizm sermayenin en korkak ve en aç gözlü alçak kesiminin iktidarıdır. Korkaklık bu iktidarları karanlık bir yapıya dönüştürür. Böyle bir sistemde girilen seçimin kazananı her koşulda sermaye olur. Çünkü muhalefetin gelişiminin önünü her noktada tıkarlar. Seçimler asla özgür yapılmaz ve verilen oylar adresine gitmez.
Türkiye’de iki ay sonra yapılacak seçime katılan partilerin içinde emeğin ve doğanın özgürlüğünü savunan partiler de var. Bu partilerin iktidarın zayıflatılabilmesi adına sistemin has partilerine karşı pasif tutum alıp bazı büyükşehirlerde aday çıkarmadan sistemde gedik açmaya çabaladıkları görülüyor. İnsanlık tarihi göstermiştir ki Ehven-i Şer anlayış asla bir kazanç ortaya çıkarmamıştır…