AKP-MHP ittifakı HDP’nin barajı aşacağını görünce yeni bir propaganda saldırısı başlattı. Bu da HDP’yi terörist göstermek oluyor. Selahattin Demirtaş’la yapılan görüşmeleri ve Demirtaş’ın cezaevinden çıkarılması önerileri terörizme destek vermek olarak değerlendiriliyor. Bu bağlamda HDP’ye her yumuşak yaklaşım da terörizme destek olarak gösteriliyor. CHP’li bazı milletvekillerinin HDP’nin barajı aşması iyi olur söylemleri teröre destek olarak ifade edilmiştir. Tüm bunlar HDP üzerinde barajı aşmasını engelleyecek baskılardan öte bir komplo oluyor. Bu söylemler HDP’ye yönelik her türlü tezgâhın ve komplonun yapılabileceğini gösteriyor. Çünkü terörist ilan edildikten sonra ona yapılacak her şey mubah olur.
HDP’ye terörist demek siyasete ve seçime müdahale etmek hatta darbe yapmak anlamına geliyor. CHP’nin ve diğer muhalif partilerin HDP’nin barajı aşmasını arzulamaları kadar doğal bir şey olamaz. AKP’nin seçimi kazanmak ve cumhurbaşkanlığını ele geçirmek için MHP’yle yaptığı ittifak meşru ise muhalif güçlerin de HDP’nin barajı aşmasını istemeleri daha fazla meşrudur.
Siyaset aynı zamanda rekabet ve mücadele demektir. Tabii ki AKP-MHP ittifakı iktidarda kalmak isteyecek, muhalefet de Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı yaptırmayıp, AKP ve MHP’yi de iktidardan düşürmek isteyecektir. Muhalefetin demokratik ve siyasi ahlak kuralları çerçevesinde bu mücadeleyi yapması, rakibini zayıflatması ve iktidardan düşürmesi en doğal hakkıdır. Bu açıdan HDP’nin barajı aşmasını arzulamak kadar doğal bir istem olamaz. Çünkü AKP-MHP ittifakının kaybetmesi ve muhalefetin kazanmasının tek yolu budur. HDP barajı aşamazsa Türkiye AKP-MHP’ye mahkûm kalacaktır. Bundan da en başta da Millet İttifakı zarar görecektir. HDP’nin kazanacağı milletvekillerinin bedavadan AKP’ye gitmesi onlara kazanacakları seçimi kaybettirir. Bu nedenle tabii ki AKP-MHP ittifakının kaybetmesini isteyen herkes HDP’nin barajı aşmasını arzulayacaktır; hatta farklı partilerden de olsa oylarını götürüp HDP’ye vereceklerdir.
AKP-MHP ittifakı şimdi seçim sürecinde oyunun kurallarını çiğneyerek zorla seçim kazanmak istiyor. HDP’yi terörist göstermek, baraj altında bırakma saldırısı ve komplosu olmaktadır. Bu saldırı sadece HDP’ye ve demokrasi güçlerine değil tüm muhalif güçleredir. Tüm muhalif güçler bu saldırıyı böyle ele almaz ve karşı durmazlarsa bindikleri dalı korumamış olurlar. Seçim kaybetmeyi kabul etmiş olurlar. Bu açıdan yasalar gereği seçime girmiş ve YSK’nin onay verdiği bir partiyi terörist göstermek Türkiye’de Kürt halkına ve demokrasi güçlerine karşı yürütülen özel savaş gereği korunan son hukuk kırıntıları ve yasallığı da çiğnemektir. Eğer HDP’ye yönelik bu saldırıya karşı çıkmazlarsa seçimin ne CHP ne de Millet İttifakı açısından bir anlamı olur. Seçim bir demokrasi mücadelesi yöntemi olma özelliğini tümden kaybeder. Zaten Türkiye’de demokrasi yoktur, seçimler sınırlı bir demokrasi mücadelesi alanı konumundadır. Demokrasi güçleri çok sınırlı bir alan bırakılsa da bu mücadeleyi kabul etmişlerdir. Ancak HDP’ye böyle bir müdahale ve darbe yapılır, buna karşı konulmazsa seçimler tamamen anlamsızlaşır. Bu açıdan demokrasi güçlerinin bu saldırıya açık ve net tutum almaları gerekir. Millet İttifakı da tümden kaybetmek istemiyorsa, bir seçim yarışı içinde olmak istiyorsa AKP-MHP ittifakının HDP’ye yönelik komplosuna karşı durmalıdır. Yoksa tümden teslim olmuş olurlar.
HDP ve demokrasi güçleri de HDP’ye yönelik bu saldırının 20 Temmuz gibi yeni müdahale ve darbe olduğunu görmeli, buna karşı daha kararlı bir duruş ve mücadeleyle cevap vermelidir. AKP-MHP ittifakının bu saldırısı iç ve dış kamuoyunda da teşhir edilmelidir. Demokrasi güçlerinin ve Kürt halkının bu seçimde HDP’ye sahip çıkmak ve barajı aşmasını sağlamak konusunda daha aktif bir çalışma içine girmesi gerekir. AKP-MHP ittifakının HDP’yi yalnızlaştırma ve teslim alma politikalarına karşı demokratik bir direniş ortaya koymalıdırlar. HDP’yi terörist ilan etmek tüm demokrasi güçlerini ve Kürt halkını terörist görmek demektir. Bu da demokrasi güçlerine karşı saldırının zirveleşmesi olmaktadır.
HDP’ye yönelik bu saldırılarla Federe Kürdistan’a saldırı ve Kandil operasyonları aynı dönemde gündemleştirilmiştir. Böylece HDP’nin ve demokrasi güçlerinin bu savaş politikasına karşı çıkmasının da önüne geçilmek istenmektedir. Kim savaşa karşı çıkarsa o teröristlerle ortaklık yapmakla suçlanacaktır. Bu açıdan HDP’yi terörist olarak gösterme aynı zamanda savaş karşıtı barış savunucularını da susturmayı amaçlamaktadır. Bu durum tüm demokrasi güçlerinin seslerini yükseltmesini zorunlu kılmaktadır. Muhalefeti susturma politikalarına karşı cesaretli ve kararlı olunmalı; Demokrasi güçlerinin ne kadar cesaretli olduğu gösterilmelidir. Zaten demokrasi güçleri ve devrimciler insanlığın onuru ve cesaret abideleridirler.