Ürünlerin alıcı bulması ve kabul görmesi için nasıl bir ambalaj içinde sunulduğu önemlidir. Ambalaj, bir ürüne atfedilen ya da atfedilmek istenen değerlerin altını çizdiği için ürünle birlikte satılır. Çocuk haklarının suistimali anlamına gelse de her şeyin mübah sayıldığı kapitalist sistemde saflık, temizlik, neşe ve geleceğin timsali olan çocuk imajına tanıtımlarda sıklıkla başvurulur. Bu şekilde ürünün sağına, soluna çocuğun yerleştirilmesiyle kamuoyunun ikna edilmesi girişimleri dolayısıyla “değer atfı” manipülatiftir…
Bugün Japonya’nın Fukuşima eyaletine giderseniz, şehir merkezinde uğradığınız bir kafenin menüsünde Fukuşimalı çocukların Fukuşima’da yetiştirilen pirinçle hazırladığı pirinç köftesine, Fukuşima’da yetiştirilen sebzelerden yapılan kızartma seçeneğine rastlayabilirsiniz. Çünkü geçen hafta Fukuşima’nın imajının düzeltilmesi için bazı kafe ve restaurantlarda yiyeceklerin Fukuşima’lı çocukların eliyle hazırlandığı haberi basında yer aldı. Buna göre 8 yıl önce Fukuşima Nükleer Felaketi başladığında, en küçüğü 3 yaşında olup bugün 11-16 yaş aralığındaki çocuklar okuldan sonra mutfağa koşuyor. Müşteriler ise uygulamadan oldukça memnun, nükleer felaketle yayılan radyasyonun yüzlerce yıl toprakta kaldığını, o sebzelerin bu topraktan çıktığını pek umursamıyor. Projenin ilk 6 ayında bahçede sebze yetiştirmeyi öğrenen çocuklar ise projenin parçası olmaktan heyecanlı ve gururlu hatta başka çocukların da projeye katılması için gönüllü eğitim vermek isteyecek kadar hevesli.
Diğer taraftan geçen hafta 11 yaşında bir kız çocuğunun Fukuşima Nükleer Felaketi’nin başlamasıyla iki ay içinde 100 Milisievert (10 Röntgen) alarak ciddi düzeyde radyasyon mağduru olmuş olduğu öğrenildi. Oysa Fukuşima Nükleer Santrali’nin işletmecisi Tokyo Elektrik ve Japon Hükümeti, kamuoyuna “Çocukların 100 Milisievert ve üzeri dozda radyasyon aldığına dair bir bulgu yoktur” şeklinde defalarca beyanatlarda bulunmuştu. Zira Çernobil Nükleer Felaketi’nin üzerinden 20 yıl geçmişken 2006 yılında Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan bir araştırma, radyoaktif olarak kirli bölgelerde 18 yaşından küçük 5000 çocukta tiroit kanseri tanısında bulunmuş, Birleşmiş Milletler’in (UN) 2006 yılında açıkladığı bir rapor ise 100 Milisievert doz radyasyon almış olan 15 çocuğun tiroit kanseri nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıklamış ve bu durum Fukuşima için benzerlik kurmaya neden oluyordu. Nitekim bugün Japonya’da milyonda bir çocukta görülen tiroit kanseri ise 368 bin çocuktan 200 çocuğa teşhis ve tanı şüphesinin konmasıyla, 12 yıl sonra Çernobil’in akıbetine yaklaşılacağına işaret etmektedir.
Nükleer felaket halinde çocukları sahaya süren nükleer endüstri santral kurulmadan önce de kamuoyunu etkilemek için çocukları kullanır. Türkiye’nin ilk nükleer santrali olmaya aday Akkuyu Nükleer Santrali’ni inşa eden Rosatom’un Rusya, Mısır, Zambiya, Hindistan ve Türkiye’den toplam kırk sekiz çocuğu 10. Uluslararası Akıllı Tatiller Projesi adı altında Rusya’da düzenlenen Güneş Kampı’nda toplayıp tatil yaptırması, öğrencilerin nükleer santral sahasına götürülmesi, çocuklu nükleer santral reklamları gibi bu kapsamdadır. Kampta Rusça kelimeler öğrenen, müze gezen, matruşka bebek yapan öğrenciler en çok matruşka bebek yapmaktan hoşlanmış, Rosatom’a güzel tatil için teşekkür etmişler.
Oysa yıllar geçecek, biraz büyüyünce Rosatom ve nükleer santrallerle ilgili gerçekler bu çocukların karşısına matruşka bebekler gibi çıkacak… En alttaki matruşka onlara nükleer endüstrinin gerçek kurbanının kendileri olduğunu fısıldayacak… Anne karnındaki bebeklik sürecinden 18 yaşına gelene kadar gelişme çağındaki çocuklar, büyüme hormonu görevi gören tiroit bezinde radyasyonun birikmesine bağlı olarak tiroit kanserine yakalanma sıklıkları arttığı için nükleer endüstrinin ilk gözden çıkardığı gruptur.