Türkiye çocuklar için zor, çocuklar için adaletsiz ülke. Türkiye her hafta bir çocuğun ölümünün yazılabildiği, her hafta ölümü cezasız kalan bir çocuğun hatırlatılabildiği, çocuk ölümlerine karşı yıllarca talep edilmiş ama görmezden gelinmiş önerilerin her hafta yeniden gündeme getirilebildiği, fakat yine duyulmaz olduğu bir ülke…
Birkaç gün önce 13 yaşındaki Berivan, Kumluca’da çalışmak zorunda bırakıldığı portakal bahçesinde, çıkan fırtına/hortumun etkisiyle üzerine düşen sac parçası yüzünden yaşamını kaybetti.
Berivan’ın babasının söyledikleri öyle bildik, Berivan’ın öyküsü öyle tanıdık ki… Yoksullaşan, göç etmek zorunda kalan, mevsimlik tarım işçiliği yapmak zorunda bırakılan bir aile, okulu bırakmak zorunda kalan bir çocuk, küçük bir arabayla ama büyük bir riskle her gün çalışmak için alınan kilometrelerce yol… Çadır değil ama ev de olmayan barakada üstelik de kira ödeyerek yaşamaya çalışan onlarca kişi… Tabii ki sigortasız, tabii ki “yağmur da yağsa taş da yağsa çalışacaksınız” diyebilen bir patron ve tehditleri ile… Sonunda da bir sabah basına yansıyan, ancak ne kadar dikkat çekeceği hiç belli olmayan bir çocuk iş cinayeti…
Türkiye’de 2000’lerin başından beri çocuk işçiliği azalmıyor. Azalmadığı gibi çocukların çalıştırılma koşulları gittikçe zorlaşıyor. Hem çalışma saatleri artıyor, hem çalışma sırasında maruz kaldıkları şiddet…
İstanbul İşçi Sağlığı Meclisi’nin raporuna göre sadece 2018 yılında en az 67 çocuk çalışırken yaşamını kaybetti. Ölümlerin en yüksek yaşandığı alan ise tarım işçiliği.
Tarım işçiliği zaten çocuklar için hem yasalara hem de uluslararası sözleşmelere göre çalıştırılması en tehlikeli alanlardan biri. Buna karşın Türkiye’de resmi bir rakam olmasa da yüzbinlerce çocuğun tarımda çalıştırıldığını biliyoruz.
Bu alanda 15 yıldan fazla çalışmalar yürüten, raporlar hazırlayan, politika ve model geliştiren Kalkınma Atölyesi’ne göre mevsimlik tarımda çocuk işçiliği tek başına ortaya çıkıp gelişmiş¸ bir sorun değil. Makro ve mikro düzeyde birçok sorunun hem nedeni hem de sonucu. Bu nedenle, mevsimlik tarımda çocuk işçiliğini tek başına ele almak etkili bir yaklaşım değil. Bağlı olduğu diğer sorunları tespit ederek kapsayıcı müdahaleler geliştirmek gerekiyor.
Mevsimlik tarımda çocuk işçiliğini, tarımda işgücü piyasasında karşılaşılan sorunlardan ayırmanın mümkün olmadığına dikkat çeken Kalkınma Atölyesi, bu alandaki kayıtdışılığın hem mevsimlik tarım işçiliğine hem tarımda çocuk işçiliğine yansıdığını belirtiyor. Bu bağlamda, mevsimlik tarımda çalışan işgücünün kayıt altına alınması ve tarımda çocuk işçiliğinin koşullarının denetlenerek ağır ve tehlikeli işlerde çocukların çalıştırılmasının önlenmesi, tarımsal üretimin istihdam bileşenin de kayıtdışılığın ortadan kaldırılmasından ayrı düşünülemeyeceği söyleniyor.
Berivan’ın ölümün ardından herhangi bir yetkiliden tek bir cümle duymadık: Ne üzüntü duyan, ne sorumluluk kabul eden ne de bir daha olmayacak sözü veren… Devletlerin çocuk hakları yükümlülüklerine göre sorumluluk zincirinde yeri olanları hiç görmedik. Aslında bu olaydan haberdarlar mı, onu bile bilmiyoruz.
Berivan’ın babası patronları hakkında dava açacaklarını söylüyor. Elbette açılmalı. Sigortasız, kaçak çalıştırdığı bu çocuğun ölümündeki sorumluluğu cezasız kalmamalı… Peki ama Kalkınma Atölyesi’nin de dikkat çektiği üzere kayıtdışılıkla ilgili yıllardır herhangi bir önlem almayan, Tarım ve Ormandan Sayılan işlerde Çalışma Koşullarına İlişkin Yönetmelik’i küçük işletmeleri de dahil edecek şekilde genişletmeyen, binlerce iş cinayetine karşın denetleme mekanizmaları kurmayan, insan haklarına dayalı sosyal ve ekonomik müdahaleler geliştirmeyen gerçek sorumluluk sahiplerine ne olacak?
Yoksa her hafta bir çocuğun ölümünü yazabileceğiniz bu ülkede, bir süre sonra da hep birlikte ölümü cezasız kalan 13 yaşındaki Berivan’ı mı hatırlayacağız? Ne dersiniz?