Akademi camiasından gelen taciz haberleri ve cinsiyetçi kültüre karşı akademisyenler, “Cinsiyetçi kültüre karşı başka bir akademi mümkün” bildirisi yayınlayarak imza kampanyası başlattı.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’ndeki Sosyal Antropoloji derslerini veren akademisyen Savaş Çağlayan’ın öğrencisi Gül Ece Yurdakul’u tacize maruz bırakması, İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi olarak çalışan psikolog Murat Paker’in terapi esnasında kadın danışanını taciz ettiği gerekçesiyle cinsel saldırı suçundan yargılanarak ceza almasının ardından akademi camiasındaki kadınlar tanıklıklarını sosyal medya üzerinden anlatmaya başladı.
Üniversitelerde yaşanan bu olaylar karşısında akademisyenler, ” Cinsiyetçi kültüre karşı başka bir akademi mümkün” bildirisi yayınlayarak imza kampanyası başlattı.
‘Akademideki eril tahakküm’
Paker’in cinsel saldırı davası ve ardından gelişen olayların, akademi içindeki eril tahakkümün nasıl işlediğini ve yeniden üretildiğini tüm açıklığıyla gözler önüne serildiği söylenen bildiride, şunlar kaydedildi: “Öncelikle, davanın duyulmasıyla birlikte akademik çevrelerde genel olarak derin bir sessizlik hâkim olmuştur. Sanki üstü örtülerek bu olayın daha fazla konuşulmamasına çalışılmıştır. Daha da vahim olanı ise nüfuzlu ve otorite sahibi bilim insanlarının, tanınmış bir akademisyen olması nedeniyle şiddet failini savunmaya ve korumaya yönelik gösterdikleri çabadır. Şiddet failinin eğitimi, uzmanlığı, muhalif ya da eleştirel tutumu gibi özellikleri öne çıkarılarak böyle bir eylemi yapmış olamayacağı iddiası çerçevesinde bir koruma kalkanı oluşturulmaktadır. Şiddet failini koruyan bu seçkinci ve hiyerarşik cemaatleşme eğilimi, akademi içerisinde ataerkil kültürü besleyerek erkek şiddetini meşrulaştırmaktadır. Yaş, sınıf, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi çok çeşitli dinamiklere bağlı olarak akademik dünyada üretilen bu iktidar ilişkileri, şiddete uğrayan kişilerin hak arama cesaretini kırmakta ve sessiz kalmalarına sebep olmaktadır.”
‘Cinsiyetçi iktidarla mücadele’
Bildiride şu ifadelere yer verildi: “Akademide cinsel tacizle ve onun arkasında yatan cinsiyetçi iktidarla mücadelenin önündeki en büyük engel, akademiye atfedilen saygınlık ve otoritenin erkeklik otoritesiyle birleşerek erkek faillerin çevresini bir koza gibi örmesidir. Akademi içinden veya dışından, her kim olursa olsun, failleri korumanın kendimizi ait gördüğümüz akademik geleneğin tüm etik ilkeleriyle ters düştüğünü düşünüyoruz. Bu akademik anlayışla aramıza bir sınır çizdiğimizi kamuoyuna aktarmak ihtiyacı hissediyoruz. Akademinin yaşanan bütün baskı ve zorluklara rağmen her türlü eşitsizlik ve ayrımcılık biçimlerinin farkına varıp bunlarla mücadele etmesi gerektiğine inanıyoruz. En önemlisi, bunu yaparken kendisini bu iktidar ilişkilerinden muaf tutmasını kabul edilemez buluyoruz.
Yalnız Değiliz
Bugüne dek akademik kültürümüzün en eksik ve zayıf yanı olan kendine dönük eleştirel bakış geliştirememesine maalesef Paker vakasında da tanık olduk. Bu iktidar ilişkilerini gizlemeye veya korumaya çalışan birçok akademisyenin cinsel taciz tartışmalarını istismar ettikleri ve hem mesleklerini hem de bulundukları muhalif politik konumları kötüye kullandıkları kanısındayız. Bize göre, akademisyenlik bu mesleği yapanlara ayrıcalık değil sorumluluk yükler; bu yüzden ayrıcalık gösterilmeyi beklemek yerine söz ve eylemlerimizin sorumluluğunu alacak bir meslek anlayışı ve etiğine sahip olmamız gerekir. Bu anlayıştan yola çıkarak, bu dava konusuyla ilgili tüm kurumları üzerlerine düşen görevi yapmaya ve saldırganı savunarak ya da sessiz kalarak bu suçu dolaylı bir biçimde onaylayan meslektaşlarımızı sorumlu davranmaya çağırıyoruz.
Biliyoruz ki biz yalnız değiliz, akademide bizim gibi düşünen ve hisseden çok sayıda insan var. Başka bir akademi mümkün ve bunu ancak bir araya gelerek biz değiştirebiliriz. Bu yüzden akademiyi içeriden ve dışarıdan dönüştürmek için bizim gibi düşünen herkesi bu çağrıya ortak olmaya davet ediyoruz.”
Aşağıdaki linkten bildirinin tam metni ve imzacılarına ulaşılabilir: