Ankara’da 10 Ekim 2015’te barış mitingine yönelik IŞİD tarafından düzenlenen bombalı saldırı davasında sona doğru gelindi. Bugün görülecek ve iki sürecek duruşmada savcının mütalaa vermesi bekleniyor. Davanın avukatlarından Nuray Özdoğan, soruşturma sürecinden bugüne davanın geldiği aşamayı değerlendirdi.
Olay gününe ilişkin birçok kez Ankara Valiliği ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan, MOBESE kayıtları ve GPS kayıtlarının toplanması için talepte bulunduklarını belirten Özdoğan, ancak savcılığın 11 Ekim günü dosyaya dair “kısıtlama” kararı getirdiği hatırlattı. Dosyaya getirilen “kısıtlama” kararıyla delillerin karartıldığını vurgulayan Özdoğan, “O bombacıları taşıyan kritik sanık aktif IŞİD üyesi Yakup Şahin yakalanmıştı. İfadesinde eylemi planladıkları ev dahil birçok isim ve depoları söylüyor. Ama ne hikmetse savcılık, 16 Ekim’de operasyon talimatı veriyor ve Antep Emniyet Müdürlüğü operasyon yapıyor. Fakat bir gece öncesinde bu şahıslar valizlerle orayı terk ediyor. Savcılık açık bir şekilde eylem örgütleyenlerin bulundukları alanları terk etmelerine izin verdi” dedi. Katliama ilişkin bir başka önemli noktaya işaret eden Özdoğan, savcılığın katliamın hemen sonrasında yaptığı “bombacı beyaz ayakkabılı” açıklamasına değindi. “Şimdi orada bir sürü insan var beyaz ayakkabılı olanın bombacı olduğu tespiti nasıl yapılıyor. Bence istihbarat ile iletişime geçilmişti ve zaten katliamı gerçekleştiren kişinin kim olduğu biliniyordu” diyen Özdoğan, İçişleri Bakanlığı, İstihbarat, Emniyet ve Valiliğin sorumluluğu hakkında soruşturma açılması ve bağımsız bir soruşturma ekibi kurulması yönündeki taleplerinin ise reddedildiğini belirtti.
Hepsi biliyordu!
Yargılama sürecinde sanıkların hepsinin teknik takipte olduklarını öğrendiklerini belirten Özdoğan, “Soruşturmayı yürüten savcıların gelen tape kayıtlarında sanıkların bir kısmı hakkında dinleme kararı alan savcılar olduğunu öğrendik. Devletin yargısı, istihbaratı, terörle mücadele teşkilatlarının bir çoğunun sanıklar hakkında bilgiye hakim olduğu bir tablo önümüze çıktı” diye konuştu. Soruşturma aşamasında delilleri karartan ve sanıkların kaçmasına neden olan savcılar hakkında suç duyurusunda bulunacaklarını belirten Özdoğan şöyle devam etti: “İddianameyi düzenleyen savcılar hakkında görevi ihmal ve suistimalden suç duyurusunda bulunacağız. Gelen delillerden kaynaklı bu bilgilere sahipken neden DAİŞ’lilere yol verdiler? Neden bunları halen eylem kapasitesi olmasına rağmen gezmelerine izin verdiler? Bunların soruşturulması gerekiyor. Sanıklardan biri yakın mesafe atıştan diğeri de canlı bomba yeleğini patlatarak şüpheli bir şekilde öldü.”
‘Adalet arayışımız sürecek’
Özdoğan, yargılama sürecinde karşılaştıkları önemli bir gelişmeye dair de şunları paylaştı: “Davanın önemli sanıklarından Ahmet Güneş, katlim öncesinde Antep’te bomba malzemeleriyle yakalanıyor ve 3 ay sonra serbest bırakılıyor. Bu kişi hakkında adam öldürmeden dolayı dava açılıyor. Savcılık bunun kaçmasına izin veriyor. Ahmet Güneş sonra 10 Ekim’i örgütleyen biri oluyor. Güneş, yargı tarafından iki defa kaçırılmış bir sanık. Ama Emniyet’in bulamadığı Güneş’e postacı tebligat yapmış görünüyor.” Davada bir an önce karar çıkartılmak istendiğini, ancak ortaya çıkan bağlar araştırılmadan mütalaa verilmesini kesinlikle kabul etmediklerini söyleyen Özdoğan, “Yargı cesur olmadığı sürece bu katliamlar önlenemez. Cesur savcı ve yargıçlar bulacağımıza umudumuz yok ama adaleti aramaya devam edeceğiz. Bu katliamın aydınlatılması demek Diyarbakır’ın, Suruç’un aydınlatılması demektir. Bunun içinde yargının bağımsız davranıp, cesurca davranması gerekir” dedi.
Berivan Altan/Ankara-MA