Şu ‘empati’ lafını bir türlü sevemedim. Belki çok kişisel bir duygudur ama bana hep çekiştirilebilir bir kavram gibi gelmiştir; yani biraz zorlarsan sorguda parmağına elektrik veren adamı da, havalimanını filan tarihe yetiştirmek zorunda olan müteahhidin üzerindeki baskıyı da anlayabilirsin, vs. vs…
Ama tamam, öyle yapalım biraz ve Allah aşkına biraz durup şu Kürtler üzerine düşünelim. Bir uluslararası toplantı var; orada AKP’nin son süreçteki baskılarını mahkûm eden bir karar oylamaya sunuluyor. Kabul edilse ne olur, o ayrı. Ama oylanıyor işte ve sen CHP olarak iktidar partisi vekilleriyle birlikte hizaya geçip ret oyu veriyorsun. Sonra da şöyle açıklıyorsun, kararda söz konusu edilen hep Kürtlerdi, sol güçler ve aydınlar üzerindeki baskılardan söz edilmemişti ki!
Bu da yalan ama neyse, diyelim ki durum böyle. Bir Kürt ne düşünsün şimdi? Buyurun, bir ‘empati’ vakasıyla karşı karşıyayız. Soru açık: Bir Kürt bu açıklama karşısında ne düşünür? Ya da şöyle soralım: Siyasal baskı ve özgürlüklerin kısıtlanmasına karşı çıkmak, bir ilke sorunu mudur, değil midir?
Hiç öyle inceltmeden söyleyeyim: CHP yönetimi ve Selin Sayek Böke yalan söylüyor. Bu “hayır” oyunun gerekçesi, kararın solu, aydınları içermemesi filan değil. Toplam 13 maddeden oluşan karar metninde, Demirtaş ve Leyla Güven başta olmak üzere HDP’li vekillerin ve el konulan belediyelerin durumu var. Ayrıca, Öcalan’ın tecrit haline de -zayıf bir şekilde- değinilmiş ama genel olarak Türkiye’deki basına, akademiye yapılan baskılar da net biçimde yer alıyor.
Nedir peki sorun? Halkın iradesiyle seçilmiş vekil ve belediye başkanlarının cezaevinde olması, doğru mudur yanlış mıdır? Ya da bir hükümlünün, ailesi ve avukatlarıyla görüşmesinin engellenmesi, yasal mıdır? İnsan haklarının evrensel normlarına uygun mudur?
Sorular basit, yanıtlar da son derece açık.
Peki, problem nedir?
Buyrun, şimdi şu ‘empati’mize geri dönelim. Pek sevgili Kürdümüz, (onu tabii ki çok seviyoruz, et-tırnak falan filan!) seçimlerde sandığa gitmiş, oyunu kullanıp A, B, C kişilerini seçmiş. Sonra, sen demişsin ki, tamam sen seçtin ama ben bunları beğenmedim, atıyorum içeriye! Ne düşünsün bu insan? Ne önerirsiniz Selin Sayek Böke olarak mesela?
Tutuklu bir CHP’li vekil, uzun uğraşlardan sonra tahliye edilmiş örneğin; ama bir diğer seçilmiş vekil, ancak açlık grevinin yetmiş bilmem kaçıncı gününde zar zor bırakılmış, vekilliği de resmi olarak ortada yok! Peki, Leyla Güven’e oy veren, tam olarak söyleyeyim, Leyla Güven’e Leyla Güven olduğu için oy veren Hakkâri halkı, ne düşünsün? Önerisi olan?
Diyarbakır halkına mesela, İdris Baluken’in 16 yıl 8 ay cezayı ‘hak etmek’ için ne yaptığını anlatabilir misiniz? Ferhat Encu’nun suçu, o gece Roboski’de sağ kalmak mıdır? Empati diyoruz ya, iyi, tamam; bir muhtar seçin siz İstanbul’da ya da Muğla’da ve ertesi gün birileri muhtarınızın ağzını burnunu dağıtıp onun yerine birini oturtsun. Nasıl? Hoşunuza gider mi?
CHP yönetimi ve Selin Sayek Böke yalan söylüyor. O “Hayır” oyunun gerekçesi, Yenikapı hizasıdır! Kararda Metin Akpınar’ın adı geçseydi de “evet” oyu filan vermeyecektiniz, bizi salak yerine koymayın!
Ha, yalan da söyleyebilirsiniz bak, eyvallah, yalnız sonuçlarına da katlanırsınız. HDP seçmeni bu memleketin en sadık ve en disiplinli seçmenidir ama o kadar da değil. Parti yönetiminin ikna ediciliği her zaman yetmeyebilir. Sonra ağlayıp zırlamak, sağda solda “Kürtler yüzünden kaybettik” numaralarına sığınmak yok!
Bunu da, güncel siyaset açısından söylüyorum yani; yoksa genel olarak özgürlük ve demokrasi konusunda bir ilkesel tutumu zaten kimsenin beklediği yok!
***
Eski TTB Başkanı Füsun Sayek’in kızı olan IMF memuru Selin Sayek Böke, bir röportajında IMF’ye giriş mülakatını şöyle anlatıyor: “Mülakat sonrası heyecanla annemi aradım. ‘Mülakat çok iyi geçti, ne dersin?’ dedim. Annem o gün IMF karşıtı bir yürüyüşte tekme yemiş ve eve dönmüştü. Bir fotoğraf gönderdi. ‘Kendi yolculuğunu, kendin tanımlayacaksın’ diyerek kararı bana bıraktı.”
Anne-kız ilişkisi, tekme ve ‘empati’ derken, insanın aklına nedense hemen Sabiha ve Leyla geliyor. Herkes ‘kendi yolculuğunu’ kendisi tanımlıyor değil mi?