Ankara, ziyaretine büyük umut bağladığı Jeffrey’e randevu bile vermedi. Erdoğan’ın ağzından düşürmediği ‘Adana Mutabakatı’ için açıklama yapan Şam ise ‘2011’den beri teröristlere destek veriyorsunuz’ vurgusu yaptı
Ankara’nın Ortadoğu politikalarındaki çıkmazına her gün yenileri ekleniyor. Erdoğan’ın Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ile bu hafta içi yaptığı görüşmede İdlib konusunda sıkıştırılması ve ‘güvenli bölge’ isteklerini kabul ettirememesinin ardından önceki gün Ankara’ya gelen ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey de çare olmadı. YPG Genel Komutanı Sipan Hemo’nun Reuters’e verdiği röportajda Jeffrey ile görüştüklerini ve Türkiye’nin tatmin edilmesi ve Kuzey Suriye’nin korunması konularını ele aldıklarını açıklamasının ardından Ankara’ya gelen Jeffrey, hükümet tarafından pek hoş karşılanmadı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 24 Ocak günü son dakika gelişmesi olarak duyurduğu ziyarete rağmen Jeffrey şu ana kadar sadece Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile görüşebildi. Daha önce yüz yüze görüşeceği açıklanan Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ise yurtdışı temaslarında olduğunu öne sürüp Jeffrey’e randevu vermedi. Jeffrey’nin dün alt düzeydeki bir diplomat olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal ile görüşeceği öğrenildi. Önal’ın Jeffrey’i Ankara’ya geldiği gün kabul etmeyerek bir gün beklettikten sonra görüşecek olmasının ABD’ye diplomatik yoldan tepki bildirme olarak yorumlandı. Erdoğan’ın 23 Ocak’taki Moskova gezisi sonrasında Ankara’ya gelen Jeffrey’nin ziyareti, “ABD’nin son durum hakkında bilgi edinme talebi” olarak yorumlandı.
Bolton’u da kabul etmediler
Son olarak Jeffrey, 8 Ocak’ta ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un başkanlığındaki heyette ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford ile birlikte Ankara’daydı. Ancak Bolton’un bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşme talebine karşın heyet, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı İbrahim Kalın başkanlığındaki Türk heyetince ağırlanmıştı. Dunford ise, ertesi gün Orgeneral Güler ile ayrıca görüşmüştü. Bolton’un Erdoğan tarafından kabul edilmemesi sonrasında ABD Cumhuriyetçi Parti Senatörü Lindsey Graham, 18 Ocak’ta bizzat Erdoğan tarafından özel olarak ağırlanmıştı.
‘Mutabakat’ı farklı okuyor
Moskova’dan eli boş dönen Erdoğan, Putin’in gündeme getirdiği “Adana Mutabakatı”nı son günlerde hiç ağzından düşürmüyor. Bu mutabakat 1998’de Beşar Esad’ın babası Hafız Esad döneminde “terörizm” ile mücadele adı altında Türkiye’de 28 Şubatçı paşaların denetimindeki uzlaşıyla Kürt karşıtlığını içeriyordu. Mutabakat, Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması ve devletlerarası bir operasyonla Türkiye’ye teslim edilmesiyle sonuçlanmıştı.
‘Kardeşim Esad’ isteği
1998 yılındaki bu mutabakatı yapan politik aklın dolaylı olarak hükümet adına Şam yönetimiyle kurduğu ilişkinin resmiyet kazanması anlamına geliyor. Böylelikle Erdoğan, 2011 yılından bu yana kullandığı “Katil Esad” söyleminden, “Kardeşim Esad”a geri dönüşün de sinyalini verdi. Mutabakatın gündeme gelmesi aynı zamanda Esad’a “Şam 1998’e dönsün” teklifi oluyor. Bu aşamada 7 yıldır iç savaşta olan Şam yönetiminin ne düşündüğü önem kazanıyor. Ancak ne Şam eski Şam, ne Kürtler eski Kürtler, ne de Suriye’nin kendisi eski Suriye. Ankara’nın “eskiye dönüş” teklifinin karşılık bulması uzmanlar tarafından çok zayıf bir ihtimal olarak yorumlanıyor.
Kabak Jeffrey’e patladı
Yine Adana Mutabakatı’nı hatırlatan Putin’in anladığı ile Erdoğan’ın anladığının da oldukça farklı olduğu belirtiliyor. Putin, bunu söylerken, “Suriye’nin toprak bütünlüğü” kapsamında Türkiye’nin yerleştiği topraklardan çekilmesine, güçlerinin kendi sınırları içine dönmesine dikkat çekerken; Erdoğan ise mutabakatı 1998 ruhuna uygun Kürt karşıtlığı eksenine çekmek istiyor. Türkiye’nin elindeki İdlib, Afrin, Cerablus, Ezaz ve Bab artık masada, Ankara’nın işi de oldukça zor. Şam yönetimiyle görüşmelerini sürdüren Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi ise Ankara’nın mutabakat çıkışının çözüm yerine tıkatıcı olduğu düşüncesinde. “İflas eden bakkal eski defterleri açar” deyiminde olduğu gibi, bu politik aklın artık sonuç almayacağı konusunda Türkiye dışında herkes hemfikir. Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’e kapıların kapatılması da bunun en son örneği oldu. Ankara ziyareti öncesi Kuzey ve Doğu Suriye yönetimiyle görüşen Jeffrey’in çantasında “güvenli bölge” vardı. Güvenli bölgeden, kendisinin yerleştiği ve yöneteceği “tampon” çıkarma hesabında olan Ankara yönetiminin bu planı tutmayınca tepkisini Jeffrey’e randevu vermemekle gösterdiği belirtiliyor.
‘Kürt karşıtlığı’ tutmuyor
Tüm kartlarını “Kürt karşıtlığı” üzerine oynayan Ankara yönetiminin ne “tampon bölge” planı ne de “Adana Mutabakatı” tutacak gibi gözükmüyor. Kürtler öncülüğündeki Kuzey ve Doğu Suriye yönetiminin, 7 yıldır IŞİD’e karşı verdiği mücadele ve elde ettiği başarılar artık dünya kamuoyunun gündeminde. Uluslararası güçler ve ülkeler de bunu görmezden gelmiyor ve her fırsatta tutum alma zorunluluğu hissediyor.
Şam: Türkiye 2011’den bu yana ihlal ediyor
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ankara ile Şam arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı’nın yeniden gündeme gelmesi gerektiği yönündeki açıklamalarına Suriye’den yanıt geldi. Suriye’nin yarı resmi haber ajansı SANA’nın Dışişleri Bakanlığı’ndan bir yetkiliye dayandırdığı açıklamada, Türkiye’nin 2011 yılından bu yana teröristleri destekleyerek, militanları eğiterek ve onların Suriye’ye geçişini sağlayarak mutabakatı ihlal ettiği kaydedildi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Suriye, Adana Mutabakatı’na ve onunla ilişkili tüm anlaşmalara olan bağlılığının tüm çeşitlerde sürdüğünü teyit etmektedir. Ancak Türk yönetimi 2011 yılından bugüne terörü destekleyerek ve finanse ederek, militanları eğiterek ve onların Suriye’ye geçişini kolaylaştırarak, kontrol ettiği ya da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin doğrudan desteklediği terör gruplarının Suriye topraklarını işgaliyle anlaşmayı ihlal etmektedir.”
DIŞ HABERLER