Baskın seçime çok az bir zaman kala, muhalefet adaylarının kampanyalarını hatasız bir şekilde yürüttüğü, bunun da Erdoğan’ın hatalar yapmasına, geçtiğimiz seçimlerde görülen heyecanı yakalayamamasına neden olduğu sıklıkla dile getiriliyor. Millet İttifakı çatısı altında bir araya gelen partilerin, belirli ilkeler üzerinde anlaşması ve ittifak anlayışını muhafaza edebilmesi, bu durumu yaratan başlıca faktör olarak öne çıkartılıyor. 16 Nisan referandumu öncesinde yazdığı “Parlamenter Sistem mi, Başkanlık mı?” kitabıyla tartışmalara bilimsel bir katkı sağlayan, Saadet Partisi kontenjanından CHP İstanbul 1. Bölge Milletveki adayı olan siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Bağce, seçim süreci ve ittifaklar üzerine sorularımızı yanıtladı.
Emre Tansu Keten
Seçim tarihinin açıklanmasından bugüne, siyasi iklimde ne gibi değişimler meydana geldi?
Erken seçim kararından önce Cumhur İttifakı aslında kendi adını koymuştu. Seçime yönelik düzenlemelerin çoğunu Meclis’ten çıkartmıştı, ama adayların yüz bin imza toplaması konusu başta olmak üzere birçok başlık da belirsizliğini koruyordu. Bu geçmişte de karşılaştığımız gibi, iktidar partilerinin seçim oyunudur. İktidar partilerinin kendi çıkarları için düzenlemeler yapması, demokrasinin kurumsallaşmasını engelleyen bir faktördür.
24 Haziran tarihini MHP’nin açıklamasında gördüğümüz, Cumhur İttifakı’nda yer alan iki parti arasında da bir rekabetin olduğudur. İttifak oluşturmuşlar, ama amaçlarında ciddi farklılıklar var gibi gözüküyor. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle bir baskın seçim kararı alarak iktidarı koruma refleksinde buluşsalar da, bu rekabetin devam ettiğini düşünüyorum.
Peki, Millet İttifakı, iddialarına ve amaçlarına ne kadar yaklaştı?
Millet İttifakı’nda iki tane kritik aktör var benim görebildiğim kadarıyla: birisi SP, diğeri CHP. İktidar partisinin toplumu dindarlık, muhafazakârlık, milliyetçilik, sekülerlik gibi kimlikler üzerinden ikiye ayırarak, bir tarafı konsolide etmeye yönelik bir politikası olduğu biliniyor. Özellikle SP’nin bu kutuplaşmaya mesafeli durduğunu, bu ayrımı kırmaya çalıştığını gözlemliyoruz. Ben bunu hem SP’nin kendisini koruyan bir hamlesi; hem de, bundan daha önemlisi, Türkiye’de çok büyük bir kamplaşma hattına izin vermemesi olarak yorumluyorum.
Millet İttifakı içerisinde yer alan Atatürkçü, sosyal demokrat gelenekten gelen CHP, milliyetçi bir gelenekten gelen İyi Parti ve Milli Görüşçü SP’nin ekonomik ve sosyal söylemlerde, adalet, haklar, güçler ayrımı, sosyal adalet konularında birbirlerine yakınlaştığını görüyoruz. Ben bunların önemli ortak paydalar olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin yüz yıllık çatışma noktalarını açığa koyan ve bunları birleştirmeye yönelik bir adım olarak görüyorum. Aynı zamanda iyi bir çıkış yaptıklarını da düşünüyorum. 25 Haziran’da Türkiye siyasetini ağırlıklı olarak Millet İttifakı belirleyecektir.
Böyle bir ortamda, Erdoğan’ın stratejisinin bozulmaya başladığını söyleyebilir miyiz?
Evet, bozulmuş gözüküyor. Aslında stratejisinin bozulması Erdoğan dahil herkesin lehine olan bir şey. Aksi hali, bir kişinin kazandığı ama bütün toplumun yara aldığı bir tablodur. Bugünlerde, toplumun kutuplaşma dilinden uzaklaştığını gözlemliyorum. Farklı düşünen insanlar birbirlerine ellerini uzatmaya başladılar. Bu önemli bir kazanımdır.
24 Haziran seçimleri açısından HDP’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni Meclis’te, HDP dahil sekiz parti parlamentoda yer alacak. Bu çoğulculuk için, demokrasi için çok önemli bir gelişme. Öte yandan, HDP’nin ittifakta yer alıp almaması çokça konuşuldu. Bana kalırsa, bu seçimlerde sürenin kısa olması, HDP’nin bu tartışmalar içerisinde bulunmadığı, yoğunlaşmadığı bir sükunet alanı sağladı HDP için. AK Parti, HDP’yi özellikle dışlayan, ötekileştiren, ancak aynı zamanda Kürt seçmeni kendisine çekmeye çalışan bir strateji yürütüyordu. Bu stratejinin çok başarılı olmadığını düşünüyorum. Aynı stratejiyi CHP üzerinde de uygulamaya koydular, ama SP’nin Millet İttifakı’nda yer alması, bütün bu stratejiyi bozdu. HDP dışarıda bırakılmış gibi bir izlenim olsa da, bu ortam HDP’ye bir soluk alma fırsatı tanıdı, bu bence çok önemli. HDP’nin baraj sorunu olduğunu da düşünmüyorum. Geçtiğimiz seçimlerde barajı geçtiğini gösterdi ve bir daha yüzde onun altına düşmedi. Bu da şunu gösteriyor: HDP’nin belli bir seçmen kitlesi var ve bu seçimlerde de aynı seçmen kitlesini konsolide edecektir.
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’nın kazandığı bir tabloda, Erdoğan Millet İttifakı’nın yarattığı siyasi iklime saygı gösteren bir yönetim uygulayabilir mi?
Yüzde elli artı bir toplumu kutuplaştırarak gidilecek bir seçenektir. Ancak bu çok sürdürülebilir değil. Toplum, anayasa değişikliğinin ne anlama geldiğinin farkında değil. Başkanlık sisteminin, ülkeye, toplumun çoğulcu yapısına, farklı partilere, refaha, bir arada yaşama hiçbir şekilde katkı sağlamayacağını öngörüyorum. Bunu kehanet anlamında değil, dünyadaki örneklerini incelediğim için söyleyebiliyorum. Bir yapıyı bozuk şekilde kurarsanız, o yapı bozuk sonuçlar üretir. Bu yapıyı kısa zamanda tamir edip düzeltebilecek, demokrasiyi ihya edebilecek, hukuk sistemini güçlendirecek mekanizmalara ihtiyaç var.