KHK ile ihraç edilen Dr. Gazal Dilan Sucu, Sur’da çatışmaların en yoğun yaşandığı dönemde yaralanan sivilleri tedavi ettiği ve hastaneye getirilen tutukluların ters kelepçesinin sökülmesini istediği için polisin kendisine ”faili meçhule gideceksin” dediğini belirterek, ”Yine olsam yine yaparım” dedi.
AKP Hükümeti tarafından 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile Ankara Tabip Odası’nın verilerine 5 bin 400’ün aşkın doktorun görevlerine son verildi. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) verilerine göre ise, sadece KHK’ler ile ihraç edilen sağlık emekçisi sayısı 10 binin üzerinde.
Bu ihraçların yanı sıra yine sağlık alanında sürdürülen “güvenlik” soruşturmaları gerekçesiyle binlerce kişinin atamaları yapılmıyor.
Mesleklerinden ihraç edilerek mağdur edilen bu binlerce sağlık görevlisinden biri, Malatya İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2015 yılında mezun olduktan sonra Diyarbakır Selahattin Eyyubi Devlet Hastanesi Acil Servisi’nde görev yapan Dr. Gazal Dilan Sucu. Hekimlik görevini yerine getirerek kentin Sur ilçesinde çatışmalarda yaralanan sivilleri tedavi edip, o dönem uygulanan baskı ve hukuksuzluklara itiraz eden Dr. Sucu, Ekim 2016’da yayınlanan 675 sayılı KHK ile ihraç edildi.
Polisten ‘Faili meçhule gideceksin’ tehdidi
Mezopotamya Ajansı’ndan Esra Solin Dal’a konuşan Dr. Sucu, mezun olduktan sonra atamasında ilk tercih olarak Diyarbakır’ı gösterip, kentte çok büyük hayallerle geldiğini belirterek, çalışmaya başladıktan sonra yaşadıklarını ise şu sözlerle dile getirdi: “Kimsenin kurayla atanmak istemediği yere ben isteyerek geldim. Diyarbakır’ı çok özlemiştim. Beni zorlukların karşılayacağını biliyordum ama bunların başıma geleceğini bilmiyordum. Geldiğimde Sur‘da çatışmalar vardı. Ben hastanede çalışıyordum, üzerimizde çok fazla baskı vardı. Hem yönetimin hem de polis ve askerlerin yoğun baskısıyla karşı karşıya kalıyorduk. Birçok şeye zorlandık ama dik durmaya çalıştık. Özelikle özel dosyalar için darp cebirler alındı. Bana göre vicdani ve hukuki olarak da yapmamız gereken birçok şey vardı. Muayene odaları olmadan çalıştık, hastalar sıraya bindirilerek isim ve soy isimler söylenerek alınıyordu. Tutuklunun ellerindeki ters kelepçeyi sökün dedim diye, polis bana; ‘failli meçhule gideceksin’ dedi. Başhekimliğe çıkıp yaşamımla tehdit ediliyorum diye belge bıraktım, kayıtlarda vardır.”
‘Yine olsa yine yaparım’
Dr. Sucu, o dönemde Sur’da çatışmaların yoğun şekilde yaşandığı belirterek, insan ayrımı yapmadan görevini yerine getirmesine rağmen, ayrımcılık yapmakla suçlandığını söyledi. ”İhraç olacağımı hissediyordum” diyen Sucu, şöyle devam etti: ”Hastane yönetiminin kanaatleri, orada bulunduğum süre zarfında yapılan haksızlıkları kabul etmeyen, itiraz eden birkaç kişinin olması, bu sonuca sebep oldu. Polislerin ‘yine mi siz, yine mi darp raporu alacaksınız’ ifadeleri, tutukluların cebir darp muayenesi gizli olmasına rağmen polisin girmesine; muayenede ters kelepçeleri sökmemeleri, bu konuda tartışmalarımız, hekim arkadaşlarımızın bizi desteklememesi, bu durumu hızlandırdı. Yapılanların yanlış, bizim gösterdiğimiz tavrın doğru olduğunu anlatabilseydik, bunların hiçbiri yaşanmayabilirdi. Yaptığım şeylerden pişman mıyım, hayır değilim. Yine olsa yine yapar mıyım, evet. Daha fazlasını yaparım çünkü hekimlik bunu gerektirir” diye konuştu.
Beynindeki tümör büyüdü
Dr. Sucu, ihraç edildikten sora hayatında olumlu ve olumsuz birçok değişiklik yaşadı. Bu süreçte iki yılının elinden çalınması ile birlikte 25 kilo verip, majör depresyon tedavisi gören Dr. Sucu’nun beynindeki tümör de yaşadığı strese bağlı olarak büyüdü.
Bir sabah uyanıp, bir kararnameyle ihraç edildiğini öğrenmesi sonrası yaşadığı maddi zorlukların ötesinde bu dönemde manevi olarak çok yorulduğunu dile getiren Dr. Sucu, insanın en yakınlarının bile tehditle kaşı karşıya kaldığını ifae etti.
9 ay boyunca hiçbir işte çalışmayıp, geleceğe dönük hiçbir plan yapamadığını anlatan Sucu, bu dönem ve sonrasında yaşadıklarını şu sözlerle dile getirdi:“Bunların yanı sıra 9 ay yatakta uyuyamadım. Her an bir baskın olabilir, her an bizi tutuklayabilirler diye 9 ay boyunca yerde yartım. Sırf içeriye girip kimseyi rahatsız etmesinler diye. Sonra bu kaygının çok fazla işe yaramadığını, birçok insanın çok daha fazla bedeller ödediğini görünce artık bu endişenin çok fazla gerekli olmadığı anladım. Şimdi artık daha rahat uykumu uyuyabiliyorum, eskisi gibi konuşabiliyorum.”
‘Yanlışa karşı susmayacağız’
İktidarın aydın ve düşünen kesime dönük yönelim içerisinde olduğunu vurgulayan Sucu, “Çünkü düşünen insan ‘hayır’ diyebiliyor. Bizim istediğimiz şey topluma faydalı olmak ve kendi mesleğimizi yapmak ama iktidarın istediği şey; ‘Susun oturun, zaten ekmeğinizi yiyorsunuz, daha ne istiyorsunuz’ mantığıdır. Biz yanlışa karşı susmayacağız” dedi.
Mesleğini yapmayı çok özlediğini belirten Sucu, sözlerini şöyle tamamladı: “Ama bu topraklarda mesleğimizi sürdürmemize izin vermiyorlar. Bizim hayatımız çalışmakla geçiyor, ilmek ilmek örüyorsunuz kolay değil. Bunların hepsi hiçbir cana kast etmediğim halde, hiç kimseye zarar vermediğim halde bir anda siliniyor. İnanmış olduğum mücadeleden vazgeçmeyeceğim. Çünkü inanmış olduğum mücadele, ırk ayrımı olmayan bir mücadele. İnsan hak ve özgürlüklerine dayalı bir mücadele. Dünyanın neresinde bir haksızlık olursa ona karşı olmamız gerektiğine inanıyorum. Zaten böyle de büyüdüm ve yetiştirildim. Hayatımı böyle devam ettiriyorum. Benden sonra gelecek çocuklarım, torunlarım ve neslimin de böyle devam etmesini itiyorum”