Edirne Cezaevi’nden savunmasına devam eden Demirtaş, haklarında hazırlanan fezlekelere ilişkin ”Kendilerine o kadar güveniyorlar ki nasıl olsa parlamentoda da bu işler politik saiklerle yürüyor diye iki fezlekede de deliller diye bir başlık yok” dedi.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, tutuklu yargılandığı Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmasında ikinci gününde savunma yapmaya devam etti. İki yıldan fazladır Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde kalan Demirtaş, SEGBİS ile bağlandığı duruşmada 17’nci fezlekeye dair savunma yaptı.
Demirtaş, 17’nci fezlekedeki suç tarihinin 25 Mart 2011 tarihli olduğunu anımsatarak, hazırlanan fezlekenin de öğleden önce yaptığı 16’ncı fezlekeden bir gün sonra yaptığı konuşmaya dair olduğunu söyledi.
‘Bu kadar ciddiyse 4 yıl neden bekledi?’
17’nci fezlekenin yapılan açıklamadan 3,5 yıl sonra hazırlandığını dile getiren Demirtaş, şu noktalara dikkat çekti: ”Bir önceki fezleke ise 4,5 yıl sonra Meclis’e gönderilmiş. Yani soruşturmayı yürüten savcının veya kolluğun soruşturmayı yürüttüğü aşamada, bir acziyet oluşturan bir kamu güvenliği tehdidi altında alelacele Meclis’e gönderilmiş bir fezleke de değil. Tümüyle siyasi gelişmelere istinaden polis fezlekesi olarak elde tutulmuş, olası gelişmelere göre de Meclis’e gönderilmek üzere Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığında bekletilmiş. Yoksa bir açıklama ile ilgili 4,5 yıl bir savcı niye bekler? Soruşturma mı çok derinlemesine yürütülmek zorunda? Hayır. Zaten delil diye bir şey yok. Bu fezlekede de delil başlığı diye bir şey yok. Açıklamadan ibaret bir suçlama söz konusuysa ve bu kadar ciddi bir suçlama ise 3,5 yıl 4,5 yıl niye bekledi savcı?”
‘Savcılar farklı fezleke aynı’
Yapılanların hepsinin siyasi şantaj, tehdit, komplo ve baskı unsuru yapılmak üzere yürütülen soruşturmalar olduğunun altını bir kez daha çizen Demirtaş, ”Şimdi 17 no’lu fezlekeyi okuyarak savunmama başlamak istiyorum” diyerek, şöyle devam etti: ”Dediğim gibi bir önceki ile aşağı yukarı aynı, yalnız burada şüpheli olarak ben ve Pervin Buldan gösterilmişiz. Eski milletvekilimiz şu andaki eş genel başkanımız ikimiz birden fezlekede şüpheli olarak belirtilmişiz. İddia şu, yine bir önceki fezlekenin kopyala yapıştır hali. Bakın iki ayrı savcı hazırlamış. Biri Uğurhan Kuş öbürü Volkan artık ne ise yani başka bir savcı. Bu 2014’te hazırlanmış diğeri 2015’te hazırlanmış. İki fezleke arasında bir yıldan fazla zaman var. 1 yıl 4 ay kadar. Fakat kelimesi kelimesine aynı. Ben 17’inci fezlekeyi okuyacağım ama siz 16’ıncı fezlekeye bakabilirsiniz. Göreceksiniz ki noktasına virgülüne dokunulmamış” dedi.
‘Siyasi saikle hazırlandığı için deliller kısmı yok’
Hakkında hazırlanan 17’nci fezlekeyi okuyan Demirtaş, savunmasını şöyle sürdürdü: “Şimdi iddia kısmının giriş bölümü kopyala yapıştır şeklinde alınmış. Savcılar kendi arasında mesleki dayanışma yürütebilirler, destek anlamın da birbirleriyle bilgileri paylaşabilirler. Bunda ne yasal ne hukuki bir sıkıntı yok. Fakat bir buçuk yıl arayla soruşturma yürüten iki savcının iki milletvekili, birisi eş genel başkan, onlara ilgili ciddi bir iddia ortaya koyacaksa kendine has bir soruşturma yürütmesi lazım. Gerçekten tam olarak biz nasıl örgüte yardım etmişiz, nasıl propaganda yapmışız. 2911’i nasıl ihlal etmişiz? Bunu bütün delilleriyle belgeleriyle ikna edici bir şekilde her türlü şüpheden uzak düzenlemesi ve parlamentoya göndermesi lazım. Fakat kendilerine o kadar güveniyorlar ki nasıl olsa parlamentoda da bu işler politik saiklerle yürüyor diye gerek bile duymamışlar. İki fezlekede de deliller diye bir başlık yok. Dosyada hangi deliller var onu belirtmemiş.
Bu fezlekeye dayanarak da tek bir milletvekili bunu okumadan, komisyona havale edilmeden, genel kurulda tartışılmadan dokunulmazlığımız kaldırıldı, Anayasaya aykırı bir şekilde hakkımızda kovuşturma ve soruşturma başlatıldı. Şimdi İki yıldır tutukluluğumun devamına karar verilen fezlekelerden biri de bu olmaya devam ediyor.”
‘Savunmalarımı halka yapıyorum’
Demirtaş 20 Nolu fezleke ile savunmasına devam etti. ”Avukatlarımın ısrarla dikkat çektiği vakti zamanındaki soruşturmaların yeni yasal düzenlemeler nedeniyle kadük hale geldiği fezlekeler bunlar” diyen Demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü: ”Ben savunmalarımı halka yapıyorum ki iyi anlaşılsın. Biz neyle suçlandık? Şu anda mahkeme düşmüş, kadük olmuş soruşturmaları tutuklanmamızda gerekçe olarak ısrarla karara koymaya devam ediyor. Bunun halk tarafından görülmesi bizler açısından önemlidir. Sizler zaten bunu biliyorsunuz. Hukukçusunuz. Dosyaya konulan delil nedir, yasa değişiklikleri nedir?”
‘Neyle suçlanmışız belirtilmiyor’
Bu fezlekenin de tipik bir komplo-kumpas fezlekesi olduğunu dile getiren Demirtaş, şöyle devam etti: ”İddianameye konulmuş olması da utanç verici. Fezleke olarak düzenlenmiş olması utanç vericidir. Bir savcı, kendine güvenen bir hukukçu elindeki belgeyle, delille dosyasını hazırlar, mahkemeye sunar ya da meclise gönderir. Biz de mahkemeye çıktığımızda da en azından savcının yaptığı çalışmaya saygı duyarız. En azından hukukçu kimliği ile objektif bir dosya hazırlamış, iyi çalışmış, lehte aleyhte tüm delilleri toplamış, mahkemenin takdirine sunmuş deriz. Ama bu fezlekeye karşı neyin savunmasını yapacağız. Neyle suçlanmışız? Ben ve Pervin Hanım ne yapmışız tam olarak? Mesela Cuma Namazı kılmışız. Bu suç mudur? Anlaşılmıyor. Slogan mı atmışız, belirtmiyor. Taş mı atmışız belirtmiyor, molotof mu atmışız, belirtmiyor. Suç olarak savcının kendisinin gördüğü pankart mı açmışız belirtmiyor. Ne şekilde bir örgüte yardım etmişiz, belirtmiyor. Konuşma içeriğimizi tek cümle ile belirtmiyor.”
‘AKP-Cemaat ilişkisi’
O tarihteki AKP-Cemaat ilişkisine değinen Demirtaş, şu ifadeleri kullandı: ”O dönem Diyarbakır Başsavcısı, şimdi FETÖ itirafçısı, gidip kendisiyle görüştük. ‘Bakın biz siyasetçiyiz, yapmayın böyle’ dedik. Biz barış arayışındayken bunları nasıl yapıyorsunuz diye. Açık yürekliydi, ‘Hükümetin arzu ettiği çizgide olursanız bunu değerlendiririz.’ dedi. Hiç de saklama gereği duymuyordu. Masasındaki dosyalara elini vuruyordu, ‘Bunlar da sırada bekleyenler. Gelişmelere bakacağız.’ Gelişmelere baka baka sayı 10 bini buldu. KCK operasyonları adı altında 10 bin partilimiz tutuklandı.
O üç yıl içerisinde, 2009, 2010, 2011 ve hepsi 5 yıl tutuklu kaldı. Sonra tutuklama 5 yılla sınırlanınca tahliye oldular. Şimdi ceza aldılar. İstinaf Mahkemesi dosyaya bakmadan onayladı, Yargıtay’a gönderdi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı şu anda onama istiyor. On binlerce sayfa, binlerce klasör, tek tek incelemek bile yıllar sürer. Ama savcı birkaç ayda daha dosya Yargıtay’a gelir gelmez onama istedi. Bunların hepsi o dönem başlayan siyasi operasyonlarının, AKP cemaat işbirliğiyle başlayan operasyonlarının halen devam ettiğini, aynı siyasi saikle hareket edildiğini göstermektedir.”
‘2014’teki MGK kararı’
Devletin tüm kurumları tarafından hedef haline getirildiklerine dikkat çeken Demirtaş, 2014 yılındaki MGK kararlarını da hatırlatarak, şöyle konuştu: ”Bir devlet bütün kurum ve kuruluşlarıyla, yargısıyla, Anayasa Mahkemesi’yle, parlamento ve hükümetiyle biz ülke içerisindeki siyasi bir gruba karşı topyekûn mücadele ediyoruz diye bir karar almış olabilir ki almış, MGK kararlarında var bunlar. O grup da biziz. Bizi de teröre müdahil çevre olarak tanımlıyorlar. Kimiz biz peki? 6 milyon oy almayı başarmış, aileleriyle birlikte en az 15 milyonluk bir nüfustur. Terör de değiliz, bunlarla mücadele edeceğiz. Bunlarla mücadele edilirken terörle mücadele zafiyete uğramasın diye, terörle mücadeledeki görev alan personel moral motivasyon bozukluğu yaşamasın diye gerektiğinde kanunlar, teamüller ve anayasa görmezden gelinecek. Çünkü önemli olan devletin bekasıdır. Bu perspektif bu anlayış açıktan veya örtülü olarak, resmi veya gayri resmi olarak sürekli devlet kurumlarına verilmektedir.”
‘Terörle mücadele altında her şey yapılıyor’
Terörle mücadele adı altında her şeyin yapıldığını vurgulayan Demirtaş, ”Bir bakan, şu anda görevde olan bir bakan Diyarbakır’daki hakim ve savcıların tamamını mesai saati sonrası konferans salonuna topluyor Ankara’dan telekonferansla bağlanıyor. Adalet Bakanı da değil ve hakim ve savcılara terörle mücadelenin önemini anlatıyor o konferansta. Hakim ve savcılar da pür dikkat o bakanı dinliyor ve kendisine verdiği perspektif de şudur; ‘biz terörle mücadele ediyoruz, siz de bize yardımcı olacaksınız. Önümüze gelen dosyalarda ince eleyip sık dokumayın. Arada mağdurlar da olabilir, önemli değil. Devletin bekası önemlidir. Devlet tehdit altındadır, 3-5 kişi de mağdur olursa çok önemli değil.’ Perspektif bu: Vatan millet Sakarya” ifadelerini kullandı.
‘Kimse bizi düşman olarak tanımlayamaz’
Demirtaş savunmasında şu noktalara dikkat çekti: ”Biz teröre müdahil bir çevre değiliz, biz Kürt halkıyız. Bizimle birlikte hareket eden demokrasi için mücadele eden, aramızda bulunan Türk, Arap, Süryani Ermeni arkadaşlarımla birlikte bu ülkenin öz be öz yurttaşlarıyız. Sizin kadar bu ülkede hakkımız var, sahibiyiz. Cumhurbaşkanından daha az değildir bu ülkedeki yurttaşlık hakkımız. Kimse bizi düşman olarak tanımlayamaz. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Avrupa Parlamenterleriyle yaptığı bir görüşmede Avrupa parlamenterleri benim tutuklu olduğum hususunu dile getirince benimle ilgili ‘O düşmanımızdır’ lafını kullanmıştır. Çıksın inkar etsin bakalım Çavuşoğlu. Düşman demiştir Çavuşoğlu. Böyle bir Dışişleri Bakanının, böyle bir hükümetin, böyle bir zihniyetin yargı faaliyeti böyle olur işte. Düşman olur. Yurttaş hukuku diye bir şey yok.
‘1924’ten beri düşman hukuku devam ediyor’
Cumhuriyetin kuruluşu 1924’ten beri böyle görüldüğümüz için bu sorun devam ediyor. Siz bunu yapmaya, biz bunu anlatmaya devam edeceğiz. Dilimiz döndüğünce, sözümüz yettiğince. Kimin hangi hukuksuzluğu bize dayattığını biz çok iyi biliyoruz. Ama şunu da iyi biliyoruz; biz de bugüne kadar bunlardan asla bir adım geri atmadık. Çünkü bu ülke ülkemizdir, vatanımızdır. Dilimizle kültürümüzle eşit özgür yurttaş olana kadar da haklarımızı savunmaya devam edeceğiz. Bizi düşman olarak gören zihniyeti kabul etmeyeceğiz. Bana düşman diyen, ithamda bulunan bu ülkenin Dışişleri Bakanı’nın provokasyonlarına gelmeyeceğiz. Bu utanç onun utancıdır. Ben cezaevindeyken benim arkamdan ‘o düşmandır’ diyen Dışişleri Bakanı hiç benim Dışişleri bakanım olamaz. Bu ülkenin hiçbir yurttaşının da Dışişleri bakanı olamaz. Siz de bu anlayışla hareket etmeye devam ediyorsunuz.
‘AKP kaybetti, biz kazandık’
Bunlarla yargılanmak utanç vericidir. Benim açımdan değil tabii, bunu yapanlar açısından. Bunlardan dolayı tutuklu kalmak ayrı bir utançtır. Tayyip Erdoğan’ın önü açılsın, rahat rahat tek başına iktidar olsun diye HDP’ye operasyon yapmak utanç vericidir. Bunlardan medet ummak da utanç vericidir. Bunun başarılı olmadığını, olamayacağını gösterdik, göstermeye de devam edeceğiz. Şu bilinsin, bu fezlekeyi hazırlayan savcı da bilsin, bizi tutuklayan savcı hakim de bilsin. Her yerde polisiye tedbirlerle HDP’nin çalışması engellendi. Öte taraftan iktidar partisi devletin bütün gücüyle, maliyesiyle, hazinesiyle, medyasıyla, güvenlik güçleri, kaymakamı, holdingleri valisiyle ne varsa elinde, il tarım müdüründen, Cumhurbaşkanının imkanlarına kadar devletin minicik imkanını bile kullanarak seçim kampanyası yürüttüler. AKP yüzde 49’dan yüzde 42’ye düştü, HDP yüzde 10,7’den yüzde 11,8’e çıktı. Hadi bakalım kim kazandı? AKP bütün gücünü, devletin bütün imkanlarını kullandı ve 7 puan kaybetti halk nezdinde.
‘Başaracağız’
Demek ki halk bizim bu dediklerimiz sahipleniyor. Hangi askerin polisin annesi evladının yaşamını yitirmesini ister? Dağdaki hangi çocuğun annesi babası bunu ister? İstemez. Biz barış olsun, siyasetle çözelim dediğimizde hepsinin yüreğinin içinde buna karşı bir sempati oluşuyor. Savaş diyenlerini savaş çığırtkanlarının çığlıkları, halkın tepkisini çekiyor. Onlar kaybediyorlar, oy, güç, destek kaybediyorlar. Ama bunu çaktırmamak için görünür kılmamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Kaybetmeye de mahkumlar. 2 yıldır buradayız, partim dimdik ayaktadır. Daha da büyümeye devam ediyor, büyüyerek devam edecek bundan hiç şüphem yok. Eğer HDP’nin bu ülkede savaş, ölüm, kan, gözyaşıyla ilgili en küçük bir hatası olsa, o gün HDP’den istifa ederdim. Benim bunda en küçük bir hatam olsa, halktan binlerce defa özür diler siyaseti bırakırdım. Benim HDP’ye olan inancımın, HDP çizgisine olan inancımın sebebi budur. Başaracağız HDP sadece Kürdün partisi değildir, Türkiye’nin demokratik çizgisini temsil ediyoruz. Bunu da engellemeye çalışıyorlar, ırkçısı, faşisti, milliyetçisi, dincisi yobazı gericisi el ele vermiş ‘vay bu ülke bizimdir kimseye nefes aldırmayacağız ‘diyor. Kusura bakmayın bu ülke bizim de değil sizin de değil, hepimizindir. Biz size saygı duyuyoruz, siz de bize saygı duymayı öğreneceksiniz.”
‘Öldürmekle bitmiyor’
Yargının HDP’yi boğmaya çalıştığını kaydeden Demirtaş, “Ama yargı, iktidar ve yandaşlarına büyük toleranslı davranıp onlara muazzam siyaset imkanı sunarken bizi boğmaya çalışıyor. O zaman ülkenin yargısı değildir bu, partinin yargısıdır. Yargı makamları bağımsız değil, bir partiye bağlı çalışıyor çünkü başka bir partiyi boğmaya çalışıyor. Size az gelebilir ama 6 milyon oy Yunanistan’ın seçmen sayısıdır. Yani biz Yunanistan’da seçime girsek ve 6 milyon oy alsak tam yüzde yüz oy almış oluyoruz. Avrupa’daki 18 ülkenin toplam nüfusundan fazla oy alıyoruz bu ülkede. Türkiye’nin nüfusu kalabalık coğrafya büyük diye size az geliyor olabilir. Biz neredeyse Irak’ın seçmen sayısı kadar oy alıyoruz, İsviçre’nin toplam nüfusundan fazla oy alıyoruz öyle bir fark ki. Ama siz bizi terörist ilan ediyorsunuz Ben terörist, 6 milyon terörist, peki ailelerle birlikte 15 milyon teröristtir ne yapacaksınız bizi? Ne yapacaksınız bizi? Bir çaresini bulun. Valla yargılamakla bitmiyor. Öldürmekle de bitmiyor. Bitmiyor” diye kaydetti.
‘Yargı cesur olmalıdır’
Yargının cesur olması gerektiğini vurgulayan Demirtaş, savunmasını şöyle sonlandırdı: “O nedenle yargı, bütün yargı için sadece heyetiniz için söylemiyorum bütün yargı cesur olmalıdır. Gerçekten de hukuka uygun kararlar vererek özellikle siyasete dair tıkanmış mevzularda ön açıcı yol gösterici olmalıdır. Yargı bana dair bir karar tahsis ederken gerekçede ifade özgürlüğü nedir, siyaset nedir, siyasette hak ve özgürlüklerin savunulması nedir, bunu geniş geniş anlatmalı özgürlükçü bir bakış açısıyla bunun çerçevesini çizmeli. Ben de çıkıp gençlere diyebilmeliyim ki, ya da arkadaşlarım başka bir davada, bakın Türkiye’de hakimler var arkadaşlar korkmanıza gerek yok, bak burada yazmış gerekçeleri, diyor ki sen doğrudan şiddeti teşvik etmeden şiddet kullanmadan istediğin siyasi faaliyeti yürüt, dernek vakıf, siyasi partide çalış, gösteri yap, miting yap, yürüyüş yap, buradaki kriter şiddeti doğrudan övme, doğrudan şiddet kullanma ırkçılık yapma. Başka kriter yok diyor. O yüzden güvenin yargıya, o yüzden siyasete gelin. Ama sizin gerekçelerinize Bülent Arınç baksa herhalde dağa çıkar, çünkü kendisi bu konularda çok duygusaldır.
‘Yarattığınız trajediyi görün’
Ülkeden kaçan kaçana, kaçanlar da biz değiliz parası olan kaçıyor. Fakir fukara burada. Bu ülke fakir fukara ülkesi, parası olan başka yerden vatandaşlık alıyor, başka yerden ev alıyor başka yerde iş buluyor, yatırım yapıyor da ev alıyor. Korkuyorlar çünkü yargı yok. Bir tek sığınabileceğimiz liman yargıydı o da çöktü. Tam arkanızdaki yazı çöktü. Adalet mülkün temeli değildir, temel çöktü. Ben tek başıma bunu düzeltemem. HDP tek başına bunu düzeltemez. Selahattin Demirtaş 2 yıldır tutuklu, muhtemelen yarın savcı diyecek ki senin dosyandaki bilgi belge falan filan tutukluluk halinin devamına. Siz de diyeceksiniz ki katibe kopyala yapıştır geçen sefer niye tutuklanmıştı, onun aynısından. Çok da umurumda değil ama yarattığınız trajediyi görmelisiniz.
‘Hukuksuzluğa karşı direniyorum’
Heyetiniz bilsin ki ben direniyorum. Size karşı değil hukuksuzluğa karşı direniyorum. Dilim döndüğünce anlatmaya çalışıyorum Topluma, halka anlatmaya çalışıyorum. Yılmadım bıkmıyorum Kendimi aklamaya çalışmıyorum. Türkiye toplumuna karşı borçluyuz biz. Çocuklarımız var büyüyecek bu ülkede yaşamaya devam edecek Barış içinde yaşasın istiyorum çocuklarım. Sizin çocuklarınızla kardeş kardeş büyüsün, öbürünün çocuğu ile kardeş kardeş büyüsün. Öbür türlü içeride yatarız. Ne kadarsa bitin gitsin deriz. Ama yüreğimiz el vermiyor buna. Son saniyeye kadar burada avukatlarımla birlikte, partimle birlikte, arkadaşlarımla birlikte Türkiye toplumunu hukuka davet etmek olacak. iktidarı hukuka davet etmek olacak. Bu mücadeleyi sürdüreceğim. Bu fezlekelerde belirttiğim şekilde siyasi görüşümü kendimi ifade etmem terör faaliyeti olarak addedilmiş. Yasadışı gösterilmeye çalışılmış. Tümüyle hukuk dışıdır. Yapılanın kendisi suçtur. Bizim yaptığımız suç değildir. Aleni tek bir deliliniz yok, olamaz da. Ne yaptığımızı, ne yapmadığımızı neyin içinde olduğumuzu biliyoruz.”
Demirtaş’ın savunması bugün de devam edecek.