Bu yıl Türkiye’deki avukatlara ithaf edilen 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü dolayısıyla İstiklal Caddesi’nde yürüyen avukatlar, ”Avukatların sesi kesilirse yurttaşların sesi kesilir, teslim olursak adaleti teslim ederiz” dedi.
Avrupa Demokrat Avukatlar Birliği (AED), Dünyada İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupalı Avukatlar Birliği (ELDH) ile Avrupa Barosu İnsan Hakları Enstitüsü (İDHAE) tarafından bu yıl Türkiye’deki avukatlara ithaf edilen 24 Ocak Tehlikedeki Avukatlar Günü’nü dolayısıyla İstanbul Barosu tarafından İstiklal Caddesi’nde yürüyüş gerçekleştirildi. Galatasaray Meydanı’nda bulunan Yapı Kredi Kültür Sanat önünde toplanan avukatlar, katledilen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi, katledilen gazeteci Uğur Mumcu ve tutuklu meslektaşlarının fotoğraflarını taşıdı. Eyleme Halkların Demokratik Partisi(HDP) ve Cumhuriyet Halk Partisi(CHP) milletvekilleri de destek verdi.
Yürüyüş öncesi Galatasaray Meydanı’nın çevresi polislerce bariyerler kapatıldı. Avukatların meydana girmesine izin verilmedi. İçerisinde İstanbul, Mersin, Diyarbakır, Tekirdağ, Bursa, Aydın, Adana, Bursa baro başkanlarının olduğu yüzlerce avukat cübbelerini giydi.
Avukatlar İstiklal Caddesi üzerinde bulunan İstanbul Barosu binasına kadar yürüdü. İstanbul Barosu binasına üzerinde “Avukatların sesi kesilirse yurttaşların sesi kesilir” yazılı dev pankart asıldı.
‘Elçi olup öldürüldük’
Baro önünde avukatlara ilk olarak İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu seslendi. Durakoğlu, Tehlikedeki Avukatlar Günü’nün Türkiye’deki avukatlara ithaf edilmesini çok haklı bir neden olduğunu dile getirerek, “Türkiye’nin hukuk tarihinin hiçbir evresi, avukatların bu denli tehlikede olduğu bir zaman dilimini ifade etmedi. Yaşadığımız süreçler zaten çok sancılı bir seyir içindeyken üstüne gelen OHAL rejiminin ilk hedefi konumuna geldik. KHK’larla sınırlanan savunma hakkının yok edilmesine direnirken, tehdit edildik, darp edildik, duruşmalardan atıldık, tutuklandık, dahası Tahir Elçi olup öldürüldük… Üçayaklı minarenin altında, yargının üç ayağından birini kaybettik o gün…” dedi.
“Avukatı müvekkilleriyle özdeşleştirip, onların avukatlıklarını yaptıkları için, soruşturmalara uğrayıp, tutuklandı bu ülkenin avukatları…” diyen Durakoğlu, “ÇHD avukatlarının davasında olduğu gibi, dertlerini anlatıp ıslak imzalarla tahliye kararları alsalar da, 10 saat sonra yeniden tutuklandılar elektronik imzalarla” diye konuştu.
Durakoğlu’nun konuşmasının devamında şunları dile getirdi:
“Salt etkili savunma yaptı diye, salt Mahkemenin beklediklerinden farklı söyledi diye, salondan atılmakla kalmayıp, ertesi gün duruşma salonu önünde gözaltına alınıp tutuklandı bu ülkede avukatlar… Kavili davasında olduğu gibi, derdini anlatıp tahliye kararı alsa da, avukatı savcılığa şikayet eden yargıçlar tanıdık bu vesileyle… Ölüm tehditlerinin duruşma salonlarında avukatlara yönlendirdiğini yaşadık. Bürosuna kadar gelip elinde fotoğraflarla soruşturuldu bu ülkede avukatlar… Erdal Doğan örneğinde olduğu gibi, sindirmek amacıyla, yıldırmak için tehditler gözdağına dönüştürüldü. Yetmedi, avukatın akıl sağlığını sorgulanmasına karar veren mahkeme marifetiyle, polisler büro kapılarına dayandı bu ülkede… Muhittin Köylüoğlu örneğinde olduğu gibi, bütün usul hükümleri de ihlal edilerek alınan karar, itiraz üzerine düzelse de, bunu bile yazdı tarih…
Size daha onlarca olay sayabilirim. Bunlar son birkaç ayın, birkaç günün sadece İstanbul ölçeğinde herkesin duydukları.
Hiç duyulmayan onlarca örnek de yaşandı aynı zaman diliminde… Müvekkili ile görüştürülmeyen avukatlardan, karakol dışına zorla çıkarılanlar, karakolda polis tarafından darp edilen avukattan, işkenceyi tespit ettiği için görevi engellenenlere kadar daha pek çok örnek yaşadık. GBT sorgusu yapmak isteyen polise ‘haklı şüpheyi’ sorduğu için darp edilen avukattan, salt kimlik tespiti yapamadığını göstermek için avukatın kimliğini tahrip ve tahrif edeni bile gördük bu evrede…
‘Suçlu muamelesi gördük’
Hacizlerde karşılaştığımız saldırılar cabası… Karşı yan tehditleri, potansiyel suçlu muameleleri gördük. Silahların gölgesinde duruşmalar yaptık yasaya aykırı olarak… Adliyelerden dışlandık, alanlarımız kısıtlandı. Bizi tehdit yıldırmadı ey halkım… Biz gözdağlarına prim vermedik. Sinmedik biz, eğilmedik, biat etmedik, boyun eğmedik ey halkım… Darbelerden, darbelerin sıkıyönetim Mahkemelerinden, DGM’lerden, Özel Yetkili Mahkemelerden, OHAL’Ierden geliyoruz. Hep direndik. Senin için direndik… Unutma bizi ey halkım… Öyle demişti Sevgili Uğur Mumcu… O da bugün tam da bugün 24 Ocak 1993’de haince öldürülmüştü karanlık güçlerce… Saygıyla anıyoruz meslektaşımızı, sevgili hocamızı…
‘Unutma bizi halkım’
Evet unutma bizi halkım… Sadece para kazanmak için değil, bizim mücadelemiz… Biz de ekmek mücadelesi yapacağız kuşkusuz, biz de eve ekmek götüreceğiz de bu meslek onunla sınırlı değil… Bizimkisi özünde bir demokrasi mücadelesi… Senin hak arama özgürlüğün için… Asla vazgeçmeyeceğimiz adalet için… Hukuk devleti için bizim mücadelemiz… Yargı bağımsız olsun ki, sen insanca yaşa diye… İnsan Haklarına dayalı bir toplum olalım diye… Hukuk güvenliğin olsun diye bütün bu çektiklerimiz… Tehlikedeysek, senin için… Unutma bizi…
‘Teslim olursak adaleti teslim ederiz’
Bir teslim olursak, adaleti teslim ederiz. Teslim olursak, kalmaz senin de hukuk güvenliğin… Haklılığını anlatamazsın biz teslim olursak… Biz sesteki nefesiz biliyoruz ama bizim sesimiz kesilirse senin nefesin kesilir. Unutma bizi…
Buradan bütün dünyaya ilan ediyoruz ki, hiçbir baskıya boyun eğmeyeceğiz. Tehditler bizi yıldırmayacak… Asla sinmeyeceğiz. Bizi büyüten öykülerimizin yol göstericiliğinde daima demokrasiye ve insan haklarına sahip çıkacağız. Genlerimizdeki mücadele azmini hep diri tutacağız. Çünkü biliyoruz biz: Evet sesteki nefes avukatlardır ama avukatların sesi kesilirse yurttaşların da nefesi kesilir. Kesmeyiz biz, biz avukatız. Biz avukatız ve bir gün herkese lazım oluruz biz…”
Avukatlar açlık grevinde
Durakoğlu’nun ardından söz alan Adana Barosu Başkanı Veli Küçük, Silivri’de tutuklu bulunan meslektaşlarını ziyaret ettiğini ve açlık grevine başladıklarını dile getirdi. Küçük, “Yargının baskının aracı olarak kullanılmasına karşı mücadele edeceğiz. Savunma susmadı susmayacak” dedi.
‘Yazıklar olsun’
Aydın Barosu Başkanı Gökhan Bozkurt da “Barolarda avukat hakları merkezi varsa buna sebep olan herkese yazıklar olsun. 24 Ocak’ın Türkiye’de ki avukatlara ithaf ettiren kim varsa yazıklar olsun. Avukat olarak hakkımızı aramak için yürüdüğümüz bu yolda önümüze çöp bidonu koyan kim varsa yazıklar olsun” dedi.
‘Bir avukat kalsak da…’
Antalya Barosu Başkanı Polat Balkan’da avukatların hukukun üstünlüğü ve insan haklarını her zaman savunduğunu dile getirerek, “Bu uğurda kimi zaman yargılanır, kimi zaman tutuklanırız. Bu meydanda bir avukat kalana kadar savunmadan vazgeçmeyeceğiz” dedi.
‘Elçi cinayetinde adım atılmadı’
Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın da Tehlikedeki Avukatlar Günü’nün Türkiye’ye ithaf edilmesindeki en büyük etkenin Tahir Elçi’nin katledilmesi olduğunu dile getirerek, “3 yıl oldu. Tahir elçi cinayetinde bir adım atılmadı. Kameraların önünde yaşanan cinayet faili meçhul olarak duruyor. Yanımızda olun. Sesimiz daha güçlü olsun istiyoruz” dedi. “Avukatlar tehdit altında demeye devam edeceğiz” diyen Aydın, “Tek avukatlar değil, barış istiyoruz diyen akademisyenler, savaş sağlık sorunu diyen hekimlerde tehdit altında. Bir anlamda tüm Türkiye toplumu tehdit altında” diye konuştu.
‘Var olmaya devam edeceğiz’
Hatay Barosu Ekrem Dönmez de “Bugün avukatlar tehlike altındaysa Türkiye’nin hak özgürlüğüne dayanan bir ülke olmadığını gösteriyor. OHAL kaldırılmasına rağmen OHAL Komisyonu faaliyette ise Türkiye’nin özgürlükler noktasında olmadığını gösteriyor. Tarihten bu yana vardık bundan sonrada var olacağız” dedi.
‘İyi çocuk olmayacağız’
İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel ise “Tarihin hiç bir döneminde bu kadar karanlık bir dönem yaşamadık. 1930’larda Almanya’da bunlar yaşanıyordu. Bugün bizim o Almanya’dan bir farkımız yok. Susmamızı istiyorlar, iyi çocuk olmamızı istiyorlar” dedi. Yücel’in meslektaşlarına “Biz iyi çocuk olur muyuz?” diye sorunca avukatlar bir ağızdan, “Hayır” diye haykırdı.