Kürtlerin dünya ulusları arasında hak ettiği yeri alma konusunda umutlandığı bir dönemde böyle bir başlık atmak, acı olsa gerek. Ama üzülerek belirtmek gerekir ki, umudun arttığı bu dönemde kaygı da veren o kadar çok şey var ki…
Tarihte Kürtlerin payına neden hep yenilgi, sürgün, katliam düştü? Kürtler neden tarih yazamadılar da tozlu safyalar arasında kendi tarihlerini bulmaya çalışıyorlar? Neden Kürt tarihinde direniş ve ihanet hep iç içe? Hepsinin tek bir nedeni ve tek bir cevabı var. Birlik olamamak… Mahabat Kürt Cumhuriyeti bundan dolayı yıkılmadı mı… Şex Said, Seyit Rıza, Bedirxan Beg ve daha niceleri bundan dolayı yenilmedi mi… Kürtler birlik olamadıkları için 20’inci yüzyılı kaybetmedi mi… Yok olmanın eşiğine gelmediler mi…
Üçüncü Dünya Savaşı’nın başladığı Körfez Savaşı sonrası Kürtlerin de ‘tarihte bizler de varız’ diyebilmeleri için yeni bir fırsat doğdu. Bu uğurda şimdiye kadar on binlerce genç, daha hayatlarının baharındayken, ölümün üstüne üstüne gitti, sadece halkının ve öncülerinin ‘biz de varız’ diyebilemesi için canını feda etti. Peki ‘Kürtlük’ adına hareket eden, ‘liderim’ diyen bazı kesimler ne yaptı, ne yapıyor?
Suriye Kürt Ulusal Meclisi (ENKS) temsilcilerinden Abdulhekim Beşşar ve Nuri Brimo’nun son sözleri işte bu noktada kaygı verici. Sanki Afrin’i işgal eden, Kuzey Suriye’nin tamamına yönelik her gün tehditler savuran, cihatçıları örgütleyip her gün Kürtlerin üzerine salan Türk devlet zihniyeti değilmiş gibi AKP-MHP hükümetine koltuk değneği oluyorlar. Sanki Afrin’den, İdlib’den bihaberlermiş gibi “Türkiye’nin Suriye halkının haklarına yönelik güçlü ve istikrarlı bir pozisyonu var” diyorlar. O zaman yüzde doksanı Kürt olan Afrin’de neden şimdi Uygurlu Türkistanlılar’dan tutalım dünyanın başka yerlerinden gelenler ile Araplar çoğunlukta. Kentte neden şimdi Kürt nüfusu yüzde beşe tekabül ediyor? Neden Kürt kentinde Kürtçe tabela görünmüyor? Neden okullarında Arapça ve Türkçe eğitim verilirken, Kürtçe konuşulması dahi yasaklanıyor?
ENKS’liler tüm bunların farkında değil mi?.. Hayır, farkındalar. Ancak Kürtlük adına siyaset üretemedikleri için Kürtlerin tarihi ‘başkalarının elindeki değnek olma’ hastalığına tutulmuşlar. Ama değneğin işi bittikten sonra kırılıp atıldığının farkında değiller. Bundan dolayı Erdoğan neyi bir kez söylese, onlar on kez tekrarlıyor. Erdoğan ‘Kürtler ayrı YPG/PKK ayrı’ diyor, ENKS’liler hemen tekrarlıyor. Erdoğan ‘PYD-YPG terör örgütü’ diyor, dünyada başka hiç kimse buna itimat etmemesine rağmen, ENKS ‘aynen öyledir’ diyep neredeyse ‘terör örgütü’ listesine koyuyor. Erdoğan ‘PYD-YPG Suriyeli bile değil’ diyor, ENKS’li yetkililer de “PYD ne Kürt ne de Suriyelidir. Suriye’ye ait ya da Kürtlere ait bir gündemi yoktur” diyor. Erdoğan ‘YPG-PKK-DAİŞ aynıdır’ diyor, ENKS de “Kürtleri DAİŞ’ten sonra bekleyen en büyük tehlike YPG/PKK’dir” diyor. Oysa DAİŞ tüm dünyayı tehdit ederken, en ön cephede savaşan YPG savaşçıları değil miydi?
Peki Türk devleti ve ENKS bu cephenin neresindeydi ve hala neresinde? DAİŞ’in yabancı uyruklu bütün elemanlarının Türkiye üzerinden Irak ve Suriye’ye gelmesi ve Suriye dışına giden bütün elemanların da Türkiye üzerinden gitmesi bir tesadüf olamaz. Aynı şekilde şimdi dünyanın terör örgütü listesine aldığı Tahrir El Şam (Cephet el Nusra) da dahil olmak üzere şu an İdlib, Afrin ve Cerablus’ta Kürtlere ve Araplara karşı savaşan grupların hepsi eğit-donat programı çerçevesinde Türkiye’deki kamplarda, Türk subayları tarafından eğitilmedi mi? Bu gruplar Türk devletiyle omuz omuza Afrin’i işgal ederken, ENKS’nin silahlı kolu da onlarla birlikte Kürtlere karşı savaşmadı mı?
Büyük üstad Ruhi Su sanki bugünleri yaşamış da Kürtlerin durumuna bakarak şu dizeleri yazmış;
Ağaç demiş ki baltaya
Sen beni kesemezdin ama
Neyleyim ki sapın benden
Bak şu ağacın bilincine sen
Ölen ben, öldüren benden
Tabi şu da ayrı bir merak konusu; Kürt karşıtları, çıkar çatışmaları her ne olursa olsun, mesele Kürt sorunu olduğunda neden hızla birlik olabiliyorlar da Kürtler bir türlü birlik olamıyorlar?
İşte bu yüzden 21’inci yüzyıla bakarken, Kürtler kaygılarını bir tarafa bırakamıyorlar. Bu yüzyılda da bir kaybediş olacaksa bunun yine Kürtler yüzünden olacağını düşünüyorlar. Tarihin önlerine Seyit Rıza isyanındaki gibi yeni ‘Reberler’ çıkarmasından korkuyorlar. Çünkü ‘ağacın kurdunun ağaçtan olduğuna’ inanıyorlar.