Edirne Cezaevi’nden savunma yapan Demirtaş, kendisine fezleke hazırlayanların savaşın bitmesini istemediğini belirterek, ”Polisin, askerin, fakirin fukaranın ölümü bunların umrunda bile değil. Bunlar çete, yeni ortaya çıkmadı, her dönem varlar” dedi.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklu yargılandığı Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi Sincan Cezaevi Salonu Kampüsü’nde görülen duruşmada savunma yapan Demirtaş, 21 Nolu fezlekeye dair savunması ile devam etti. 21 Şubat 2011 tarihli fezleke olduğunu kaydeden Demirtaş, isnat edilen suçun işlenme tarihi ise 27 Kasım 2010 tarihine ait olduğunu söyledi.
Demirtaş, savunmasına şöyle başladı: “Örgüt propagandası yapmak, örgüte üye olmamak ile birlikte örgüt faaliyetinde bulunmak suçu isnat edilmiş. Yine bu fezlekeyi de aynı şahıs hazırlamış. Yine 2010 yılında Lice ilçesinde ‘6’ıncı Halk şöleni Lice Tarihiyle buluşuyor’ etkinliğinde yaptığım konuşma yer almış. O festivalde gerçekleşen ve savcının yasa dışı olarak gördüğü ne varsa benimle ilgili. Ben tüm bunların hepsinden sorumlu olduğumu düşünerek herhalde dolayısıyla işin içinden çıkmayı kendince akıllılık olarak görmüş. Çok sayıda festivale mitinge katıldım. Böyle bir festivali de hatırlamıyorum. Gitmiş de olabilirim. Partimin belediyesi sonuçta. Konuşma içeriğim tespit edilsin, madem görüntü çekilmiş. Görüntü çözümleri getirilsin ne ile suçlandığımı bileyim. Neyi konuşmuşum neyi savunmuşum tam metin getirilsin. Bütün pankartları hazırlamakla mı yoksa oradaki posterleri asmakla mı suçluyor? Yoksa konuşma ile mi? Bana ait tam metinin çözümlenmesini istiyorum.
Bu yönüyle fezleke ve suçlamayı kabul etmiyorum. Ben ne örgüt propagandası ne de başka bir şey yapmadım. Hiçbir konuşmamı inkâr etmem arkasında duramayacağım hiçbir konuşmam da yok zaten. Mahkemenizin elinde tarafsız bilirkişi tarafından yapılan çözüm tutanakları varsa okunsun, dosyada tebliğ edilmiş ise avukatlarım çıktı olarak bana verirler. Siz okursanız ben de ona göre savunmamı sürdürürüm.”
Demirtaş’ın talebi ardından mahkeme heyeti soruşturma aşamasında düzenlenen bilirkişi raporunu okudu. Mahkeme heyetinin okuduğu rapor Demirtaş’ın avukatları tarafından kabul görmezken, Demirtaş da söz alarak, “Ahmet Karaca’nın konuşma metnini tamamıyla koymadığı sizin okuduğunuz metinde bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ancak bu şekilde çarpıtılabilinir. İlk cümlesinden son cümlesine kadar barış çağrıları yapılan konuşmaya yer verilmemiştir” diye belirtti.
‘Sayın demem suç sayılmış’
Festivalde Öcalan’a dair “Muhatap olarak Sayın Öcalan, bu barışın imarı ve mimarı olacaktır” sözlerinin suçlama konusu yapıldığını belirten Demirtaş, şunları söyledi: “O dönemde yapılan barış görüşmelerinin mutlaka sonuçlandırılması için siyasi irademizi ortaya koyan sözlerdir. Öcalan’a ‘sayın’ demem suç olarak burada konulmuş ise bunu konuşmaya bile gerek duymam. 2010 yılında Oslo’da Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi yetkilileri görüşme yapıyordu. Barış olsun, siyasi çözüm sağlansın dedik. O dönem yapılan açıklamalarımız var. Oslo süreci sürdürülürken, yine bir sonraki fezlekenin savunmasında göreceğiz 2012-2013 başında doğrudan Abdullah Öcalan ile görüşmeler yapıldı. Oslo’da yapılan görüşmelerde sonuç alınmayınca devlet ve hükümet yetkilileri kendi içlerinde yaptıkları değerlendirmede Öcalan ile doğrudan görüşme olmadan sürecin ilerlemesinin imkansız olduğu kanısına varıldığı içindir ki bu defa İmralı’ya doğrudan bir devlet heyeti gitmiş. Daha sonra bu konuda hükümetin teklifi ve önerisi ile partim adına bir heyet İmralı’ya giderek, hükümet ve Kandil’le görüşmeler yürütüp, kolaylaştırıcı misyonu üstlenmiştir. Öcalan barışın mimarı olarak hükümet tarafından görülmeseydi zaten bu yapılmazdı. O yüzden duruşmaya başlarken, Leyla Güven’in açlık grevine dikkat çekerken önemli olduğunu belirttim.”
‘Barışın mimarı demek nasıl suç?’
“Gerçekten barış konusunda barıştan kastımız da PKK’nin Türkiye’ye karşı tümden silahları bıraktığı, Türkiye’nin demokratik standartlarda bir anayasa ile toplumsal barışı sağladığı bir ortamı kastediyoruz” diyen Demirtaş, buna en önemli katkıyı da Öcalan’ın sunabileceğine dikkat çekti. Demirtaş, “Öcalan buna en yüksek katkıyı sunabilecek kişidir. Halen öyledir. Bu benim siyasi görüşümdür. Siz mahkeme olarak katılırsınız katılmazsınız takdir sizindir. Ama ‘bu suçtur’ diyemezsiniz. ‘Sen niye Öcalan’ın barışa katkı sunabileceğini düşünüyorsun’ diye bir suç uyduramazsınız. Ben öyle düşünüyorum. Halen öyle düşünüyorum. Siyaseten ben yanılabilirim. Başkası yanılır. Tarih kimi haklı gösterecek, göreceğiz. Ben bir şiddet propagandası için bunu söylemiyorum ki. ‘Öcalan savaşın mimarıdır’ desem tamam ‘Öcalan iyi savaşçıdır, savaşmaya devam etsin’ desem tamam. ‘Örgütünü de daha fazla silahlanmaya teşvik etsin’ desem savcı burada diyebilir ki sen şiddetle terör propagandası yapıyorsun. ‘Öcalan barışın mimarıdır’ demek nasıl terör propagandası oluyor” ifadelerinde bulundu.
‘Devlet yetkilileri de söyledi’
Öcalan’ın tecrit altında tutulmasına dikkat çeken Demirtaş, şunları söyledi: “Abdullah Öcalan bu ülkede eğer gerçekten de etkili ve yetkili olmasa İmralı gibi özel bir adada tecrit altında tutulmazdı. Bu kadar tecrit uygulanıyor. Bunu benden daha iyi yetkililer biliyor. Spekülasyon yapmak için söylemiyorum fakat çözüm sürecinde görüştüğüm birçok devlet yetkilisi ‘kendisinden çok etkilendik, barış konusunda samimiyetini gördük. Etki gücünü de biliyoruz. O yüzden biz onla görüşüyoruz, sizler de görüşün hem topluma kamuoyuna anlatın. BDP’den bunu bekliyoruz’ diye düşünce beyanları var. Haksız da sayılmazlar işin gerçeği budur. Siyasetçinin acıları derinleştirme işini yapmak değil bu acıların yaşanmamasını önleyebilecek cesur politikalar üretmektir. Ben buna dayanarak Öcalan barışın mimarıdır dedim ve diyorum da doğrudur. Selahattin Demirtaş olarak partimin başında iken de PKK beni dinleseydi. Defalarca çağrım var. Benim partimin çağrılarıyla silah bırakmaz. Keşke bıraksa. Geçmişte de yaptık. Yine yaparım bu salondan da yaparım, keşke olsa. Deseler ki Selahattin Demirtaş çağrı yaptı biz buna istinaden bırakıyoruz. Bundan memnuniyet duyarım. Ama Öcalan’ın yaptığı çağrıyı dikkate alır. Biz buna dayanarak, Öcalan ile görüşülmeli, muhatap alınmalı dedik. Aksi takdirde şiddet sarmalı içerisinde koşturup, duruyoruz.”
‘Acısını bu halkın evlatları ödüyor’
Savaşın acısını halkın çektiğini vurgulayan Demirtaş, şöyle devam etti: “Acısını Ankara’nın elitleri çekmiyor. Halk çekiyor. Kürdüyle, Türküyle, askeriyle, polisiyle, gerillasıyla, korucusuyla, siviliyle. Bu halkın evlatları ödüyor faturaları. Bildiğimiz gerçeği savcı bize soruşturma açacak, mahkeme bizi yargılayacak diye saklamam. Bu benim siyasi görüşüm. En fazla buna katılmayabilirsiniz ama beni bundan dolayı yargılayamazsınız. Bu yargının konusu olamaz. Doğrudan şiddet, savaş, terör, övmek yok.”
‘Savaştan besleniyor bunlar’
Kendilerine fezleke hazırlayanların savaşın bitmesini istemediğini söyleyen Demirtaş savunmasını şöyle sürdürdü: “Oradaki yapı bu çatışmaların bitmesini asla istemez. Siyaset, demokratik parti, demokratik alan, barışçıl alan güçlensin istemez. Onların rahatsız oldukları biziz. Savaştan besleniyor bunlar. Beslendikleri ortaya çıktı. Polisin, askerin, fakirin, fukaranın ölümü bunların umrunda bile değil. Bunlar çete, yeni ortaya çıkmadı, her dönem varlar. Polis, asker dediğimiz ben 50 bin defa konuşmuşum kim bunlar. Bu halkın çocuğu, eşimin akrabası, komşum, bunların ölümünü nasıl savunalım. Bunların canlarını kaybetmesini nasıl savunalım. Dağdaki çocuk da gerillası da bu halkın çocuğu. Bunları savunmuşum. Savcının görebildiği tek terörist benim. Biz gençler molotof atmasın, silah tutmasın dedik. Biz bunu teşvik ettikçe bunu teşvik eden siyasetçilerin üzerine özellikle fazladan gidildi. Çok ilginç. Kürt sorununda şiddet sarmalı budur. Bunu kim yaptırıyor. Bilmiyorum. Ama böyle bir güç var ve halen devam ediyor. Bu fezleke bu zihniyetin hazırlamış olduğu bir durumdur.”
‘Ortak paydamız barış olsun’
Kemal Pir, Mazlum Doğan ve Hayri Durmuş’lara dair sözlerinin suç unsuru sayılmasını da eleştiren Demirtaş, şöyle konuştu: “12 Eylül faşizmine karşı Diyarbakır Cezaevi’ndeki direnişi Tayyip Erdoğan Diyarbakır Meydan’ından selamladı yahu. Diyarbakır Cezaevi’ni müze yapacağız dedi. Seçim vaadiydi yapmadı şimdi Leyla Güven orada tutuklu. Diyarbakır Zindan’ında ne işkenceler yapıldı bu halka. Diyarbakır Meydan’ında, bu ülkenin Cumhurbaşkanı selamladı. Ben orada direnenleri anınca mı terör propagandası oluyor. O işkenceciler yargılandı. Herkes Diyarbakır Cezaevi ile ilgili konuşur, haktır ama Selahattin Demirtaş orada faşizme karşı direnişi, işkenceye karşı direnişi anarsa suçtur. Vallahi anmışım. Çok andım. Hiçbir zaman yüzde yüz görüşlerimiz uymayacak. Sen farklı düşüneceksin ben farklı düşüneceğim. Ortak paydamız barış olsun. Bu yetmez mi yeter bence yeter. Benden daha ne bekliyorsunuz.
‘İlla bizim gibi yapacaksın diyorsunuz’
Devlet, hükümet, yargıç, savcıya ne yapayım artık. ‘Öcalan’a teröristbaşı de’ demiyorum. ‘Mazlum Doğan’ı, Hayri’yi ağzına alma.’ Alıyorum ama şiddete karşıyım. Olmuyor mu? İlla bizim yaptığımız gibi yapacaksınız diyorsunuz. Faşizm budur. Faşizm bir sözü başkasına zorla söyletmedir. Düşünce ifade özgürlüğüne aykırıdır. Ben bunları açıklayabilmeliyim ki beni takip eden gençler de heveslensin. Desin ki Selahattin Demirtaş bunları söylemiş bir şey olmamış. Konuşulabiliyor ben niye dağa gideyim ki? Diyebilsin. Ben bunları anlatmaya çalışıyorum. Figen Yüksekdağ, Gültan Kışanak’ın tutuklanmasının sebebi budur.
Bakın Bülent Arınç, ‘Gültan Kışanak’ın Diyarbakır Cezaevinde yaşadıklarını ben yaşasaydım dağa çıkardım’ dedi. E o niye propagandadan yargılanmıyor? Yargılanmasın da. Doğru söylüyor.”
‘Biz samimiyet istiyoruz’
Demirtaş bugün savunmasının sonunu Kürt sorununa dair dayatılan çözümsüzlükleri eleştirerek, sürdürdü. Demirtaş, savunmasında şu noktalara dikkat çekti: “Kuru gürültüyle PKK dağdan indirilmez. Yalan söylüyor bunu yapanlar günü kurtarıyor. Biz samimiyet istiyoruz. O yüzden doğru yolu istiyoruz. Benimle birlikte siyaset yapan arkadaşlarım şiddet istesek, silah istesek dağa çıkardık. Ama hayır. Bir realite var. Kürt diye bir şey, Kürdistan diye bir realite var. Anadil de eğitim talebi var. Bunlar PKK’den bağımsız olarak da var. PKK de Öcalan da bir realite. Ne yapacağız hepsini aynı siyasi projesi içerisinde görüp, makul bir çözüm geliştirelim. O çözümde ortak paydalarımız bir, şiddet karşıtlığı iki, Türkiye’nin sınırlarının birliği içerisinde birlikte yaşayalım. Bunlar ortak paydalarımız.
‘Geldiğimiz nokt iyi bir nokta mı’
Bunun dışında Kürt halkının tüm talepleri kabul edilmeli, anayasal güvence altına alınmalı. PKK’de şiddet kullanmamalı. Türkiye’ye karşı silahlarını bırakmalı bunu kim yapabilir Öcalan. Öcalan devreye girer, o da kurucusu olduğu örgütünü ikna eder. Biz buna tanık olduk, yapabiliyor. Bu fezleke de buna dairdir. 2010’dan 2019’a geldik. Ne oldu ne bitirildi. Biz içeri atıldık, operasyonlar, savaşlar, ölümler ne oldu. Türkiye’nin her yerine bir sürü cenaze gidiyor. Ne oldu? Polisi, askeri insan değil mi? Kürt genci insan değil mi? Hepsinin anası var. Bunlar olmayabilirdi. 9 yılda geldiğimiz nokta iyi bir yer mi?
‘Söz, silahın alternatifidir’
Bu hükümet çatışmacı, savaşçı politika ile oy devşirmek istiyor. O hükümet, o devlettir istediğini yapar. Sen muhalefetsin sana düşen ya hükümetin politikasını desteklersin ya da susarsın. Ben diyorum ki hayır böyle siyaset olmaz. Yargı araya giriyor. Yargı niye benle AKP, MHP, CHP arasına giriyor. Niye beni susturmaya çalışıyor. Ben konuşayım, benim konuşmam, konuşabilmem önemlidir. Aksi takdirde bu savaş durdurulamaz. Konuşmak şiddetin alternatifidir. Söz silahın alternatifidir. Çok rahatsızlardı Oslo, İmralı görüşmelerinden. Spekülasyon olsun diye söylemiyorum. Ben cemaat memat bilmem ama kesinlikle uluslararası istihbarat örgütleri süreç bitsin diye ellerinden geleni yaptılar. Batıda bazı ülkeler bundan rahatsızdı.
‘Bu mahkemeler yanlış iş yapıyor’
Öcalan, PKK’ye silah bıraktırsa, kendi Kürdüyle barışmış Türkiye Suriye’deki, Irak’taki Kürtlerle de barışmış olacak. Arkasına Kürtleri almış bir Türkiye Ortadoğu’nun dev gücü olacak. Bunu kim ister. Biz isteriz, eminim siz de istersiniz. Ama bu savcı istemez. Bu savcı dediğim de zihniyettir. Bu zihniyet işte mahkum edilmelidir. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ değil. O zihniyet yargılanmalıdır. Bu mahkemeler yanlış iş yapıyor. Biz değiliz halka, devlete karşı suç işleyen. Bizim şiddetle, terörle, baskıyla işimiz yok
‘Duruşum son nefesime kadar devam edecek’
2 yıldır içerideyim. 5 yıl cezam, bir sürü dosyam var. Toplamda kaç yıl verirsiniz bilmiyorum ama şundan adınız gibi emin olun; burada siyasi duruşum son nefesime kadar değişmeyecek. Tartışırım, görüşlerim değişir ama dayatmayla değiştireceğim bir tek görüşüm yoktur.”
Duruşma bugün de devam edecek
HABER MERKEZİ