AKP iktidarına çıkan yolların taşlarının döşendiği, üniversitelere başörtüsü ile girişin yasaklandığı 28 Şubat sürecinden bir fotoğraf karesi… Slogan “Başörtüsüne Özgürlük”… Pankartı tutanların hepsi erkek… Sloganın yer aldığı pankarttaki çizimde bağlanmış bir örtü var ama içinde baş yok… Özgürlük zaten kadına değil örtüye isteniyor çünkü… Daha doğrusu kadının özgürlüğünü erkekler için sınırlayan örtüye isteniyor…
Ancak, kadının özgürlüğünü kısıtlayan bu örtüye “özgürlük” isteyen İslamcılık ile, kadının özgürleşmesinin toplumsal koşullarını yaratmadan dini kural ve simgeleri kamuda yasaklamaktan ibaret kalan devletçi laikliğin çatışmasından ilerici bir sonuç çıkmadı.
Doğrudan ya da dolaylı zorla örtülen kadın, devlet tarafından onu örtünün içinde yok etmek isteyenlere doğru itildi. Devletin de teşvik ettiği ‘açık kadın’-’başörtülü kadın’ kıyaslamaları, İslamcılar açısından elverişli bir zemin yarattı.
AKP, iktidar yolculuğunda “başörtülü bacılarım…” ile başlayan ajitasyonların ekmeğini çok yedi. Hala da yemeye çalışıyor.
Ne var ki, devletçi laiklik anlayışı ile İslamcı muhalefet arasındaki çatışma, devletin İslamcılar tarafından ele geçirilmesiyle buharlaşırken, bu çatışmanın gölgesinde kalan bir başka çatışma da gün yüzüne çıkmaya başladı: Başörtüsünün simgelediği erkek egemenliği ile kadın arasındaki çatışma.
İslamcıların “başörtüsüne özgürlük” talebi, 9-10 yaşındaki kız öğrencilerin bile okul sırasına kapatılarak oturtulabileceği bir “özgürlük” ortamı ile karşılandı. Ancak pankarttaki özlem bir türlü karşılanamıyor. Kutsal kitapta yazanın aksine hiçbir şey “ol” denilmekle olmuyor, “kaybol” denilmekle de kaybolmuyor. Kadın da örtünün içinde yok olmuyor hatta giderek artan biçimde örtünün altındaki kadının özgürlük özlemi ve mücadelesinin örtüyü zorladığı görülüyor. Çünkü olay yalan dünyada değil gerçek dünyada yaşanıyor ve “kul ile Allah arasında” değil, insan ile insan arasında, ezilen ile ezen arasında, kadın ile erkek arasında geçiyor. Kayseri Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi’nin üretimi olan 2016 tarihli “Tesettürlü Şeytan ve İmam Hatipli Merve” videosu İslamcıların kendi çelişkileriyle yüzleşmesini oldukça güzel simgeliyor. Vaktiyle çok tartışılan ve kimisinin dalga geçtiği, İslamcı yazarların ise videoyu çeken öğrencilerin amatörlüğüne verip geçiştirmeye çalıştığı kısa filmde, başörtülü genç kadınların kendi istekleri ile kendilerine dayatılan sınırlamalar arasında, genç bir kadın ile İmam Hatip’in kadın tanımı arasındaki çelişkiyi görüyoruz.
“Kötü kadın”, kapatılan Fethullah Gülen televizyonlarının popüler dizilerinden “Boşanmak İstemiyorum”daki gibi açık biri değil, örtülü bir genç kadın ve adı da “tesettürlü şeytan”. Video ilerledikçe görüyoruz ki “Tesettürlü Şeytan” aslında Merve’nin iç sesi. Alışveriş yapmak istiyor, buluşmak istiyor, kafede hoşlandığı çocuğun yanına gitmek istiyor, gittiği tesettür giyim mağazasında hoşuna giden bir elbise almak istiyor… Onun bu istekleri uyandığında yanında tesettürünün üzerinde boynuzlar çıkmış, yüzü kara siyah makyajlı, sırtı pelerinli bir kadın, yani “Tesettürlü Şeytan” beliriyor. “Şeytan” öyle gece kulüplerinde, sahillerde falan değil, İmam Hatip öğrencilerinin yan yana geldiği yerlerde, evde, tesettür mağazasında ortaya çıkıyor. “Şeytan” aslında örtünün içinde yok edilemeyen özgürlük isteği. Video her seferinde Merve’nin İmam Hatipli olduğunu hatırlaması ve isteklerinden vazgeçmesi ile sonuçlanıyor. Ama bu sonuca rağmen video, başörtünün içindeki kadının çelişkilerini yansıtması açısından, amacından bağımsız bir başarıya sahip. Demek ki yaşayan biliyor ve pek de saklayamıyor ya da saklamak istemiyor.
İslamcıların “Tesettürlü Şeytan” diye adlandırdığı, yok etmeye çalıştığı ama yok edemediği kadına sokakta sıkça rastlıyoruz. İslamcı-kapitalist bir iktidarın çelişkisini yansıtırcasına bir taraftan toplumsal hayata açılmaya zorlanıyor bir taraftan örtüsü ve aile ilişkileri ile kapanmaya. Ama olay başörtüsünden ibaret değil, başörtüsünün altında kadın ve o kadının özgürlük mücadelesi de var. #10YearsChallenge (10 yılın meydan okuması) kampanyası vesilesi ile, bir zamanlar başörtülü iken başörtüsünü çıkardığını duyuran kadınların meydan okuması, “sosyal medya fenomenliği” diye küçümsenebilecek bir şey değil yani.
Örtünün altında yok edilemeyen kadınlar, örtüyü kaldırıyor…
Oyuncu Deniz Çakır’ın bir mekanda örtülü kadınlarla yaşadığı tartışma üzerinden yeniden “başörtülü bacılarım” ajitasyonlarına başlayan Tayyip Erdoğan da, “tesettürden caydığını” duyuran kadınların meydan okumasını “kanımca ya adnancı ya da fettoşçu bir grubun manipülasyonu” diye karşısına alan Mine Kırıkkanat da eski kavgaların özlemini çekiyor ve aynı noktada buluşuyorlar. Ülkeyi bugünlere getiren bu iki gericiliğin aynı zemine ayak bastığı ise kadınların örtüleri kaldırması ile daha da belirginleşiyor.
Bu yazı sendikaorg’la eşzamanlı olarak yayımlanmaktadır.