“Amerika hava sahasının kontrolünü ele alırsa, biz de tüm güvenliği ele alabiliriz ve insanların yaşam koşullarını iyileştiririz, demiştim. Ne yazık ki Obama gerekli adımı atmadı. Şu anda (Trump’ın) yaklaşımı 30 km bir derinliktir. Hatta daha da uzatılabilir. Bu konu üzerinde çalışılabilir. Biz TOKİ olarak bu işin içerisine gireriz. Ama koalisyon güçleri maddi destek verirse güvenli bölgeyi halletmiş oluruz. Bu göçü de tamamıyla engeller. Benim planlamam şöyleydi: 500’er metrelik bahçesi olan, içinde iki kat zemin artı bir gibi konutlar yapılabilir. Etrafında da bahçesi olur, onlar için yeni bir hayat başlayabilir.”
Erdoğan bu sözleri gayet soğukkanlı söyledi.
Zorla girmek istediği bir toprak parçasına “yeni hayat” kurmaktan bahsediyor. Yanı başında ‘yeni hayat’ kurmak isteyenlerin bedenlerini yatırdığı açlığı tüm dünya duymuşken, sarayın dev odalarından duymama ihtimali elbette yok; ama duymak istemediğini biliyoruz. Yeni hayattan ne anladığımızı karşılaştıracak halimiz yok. Biz yaşam dedikçe onlar karşısına dikiliyor. Tüm mesele yaşam ve anti-yaşam sınırlarında dolanıyor. Ortası yok yani… Sadece karşısına dikilseler iyi, somut olarak üstüne TOKİ ile beton döküp, taş dikiyorlar. Bu dehşet bir fantezi! Çünkü savaş+ekonomi+kâr üçgenine bu derece kafa yormak da alkışı hak eden cinsten!
Rojava ve TOKİ meselesi aklıma Nazi dönemini getirdi.
Albert Speer uzun yıllar Hitler’in baş mimarı idi. Hatta en güvendiği adamlardan biriydi. Çünkü Hitler için bir şeyler dikmek, tüm kazanımlardan daha değerliydi. Bu tamamen geleceği çalmak üzerine kurulan, yapı-birey ekseninde gelişen muazzam bir fantazmaydı.
1. Canetti, “Kâğıt üstünde bile salt büyüklüklerinden ötürü insana soğuk ve itici gelen bu yapılar, onları yaptırmak isteyenin kafasında kitlelerle doludur; bu kitleler içinde bulundukları kalıbın türüne ve onları çevreleyen sınırlara göre değişik tutum ve davranışlar içindedirler” derken, son derece haklıdır. Çünkü yapıların ilham aldığı şey ölümünden sonra da sürdürülebilecek bir canlandırmadır.
Hitler’in kafasındaki yapıların olabilmesi için savaşa ihtiyacı vardı. Bunu kendisi tek biliyordu, bu bilgisine ruh veren de Speer idi. Dünyayı fethetme planları geliştirildikçe oluşturulacak yapıların da niteliği ve büyüklüğü geliştiriliyordu. Hitler’de bunlar paraleldir. Hatta 1933-44 yılları arası gelişmelerin “savaş-mimari” bağlamında incelediğinde bu iki durumun nasıl at başı gittiği görülecektir. Etrafa saldırdıkça, güç kazandıkça dikilen ve büyüyen yapılar da katbekat artıyor/büyüyor.
Speer’in daha sonra gerek itiraf gerekse de kendini aklamak üzerine yazdıklarında iki şey ön plana çıkar. “Yapım ve Yıkım”…Hitler’i bu iki sözcükle betimler. Bu iki durum birbirine sürekli karışır, birbirini sürekli besler, sürekli canlıdırlar. Yıktıkça yapar, yaptıkça yıkar! Varlık maskesi böyle yüze yerleşir, bedende yeşerir.
Türkiye’deki mevcut iktidar da bu formülden çok uzak değil. “Yapım ve Yıkım” aynı anda işler. Bu ikisinin cisimleşmiş haline TOKİ diyoruz.
TOKİ, bir fetih projesidir, bir fetih motivasyonudur. Esas görevi ucuz konutlar yapmak değildir. Erdoğan 1990’larda belediye başkanlığı yaptığı süreçte kentin yoksullarına seslenirken, onları politize etmeye çalışırken de ‘sizi bu gecekondulardan kurtarıp binalara yerleştireceğim’ diyordu. AKP bugün TOKİ ile bir “medeniyet” inşa savaşına girişmiş durumda. Bu girişimin propaganda ayağına ‘modernleşme’ diyorlar. AKP’nin modernleşme tarzı nefret üzerine kurulu korkunç bir kompleksten ibaret. Dini yapılar/Osmanlı sembolleri/camiler üzerinden eskiyi yeniden kurup Batı’dan intikam aldığını söylerken; diğer yandan da görece modern yapılar ile çağı yakaladığını iddia ediyor.
TOKİ’nin Nazi döneminden ayrılan temel farklarından biri iktidar algısını dikey büyümeden çok yatay büyümeye serpiştirmesidir. İktidarın fetih ile birleşen tüm tahayyülleri yatay bir zeminde alabildiğince genişler. Bu saplantının en önemli belirtilerinden biri beton aşkıdır. Her şey betonlaşmaya tabidir! Her yere beton dökülür. Her şey betonlaştırılır. Bu beton aşkının altında sadece doğaya hükmetme isteği yok! İnsandan da nefret var. Mesela geçen hafta Hasankeyf’e beton döktüler. Bu inanılması zor bir şey taştan ibaret geniş bir alana beton dökerek dümdüz bir yer yapmışlar.
Başa dönersek,
Rojava’dan bahsederken yanına TOKİ’nin iliştirilmesi, neyin amaçlandığını da gösteren en önemli işaret. Kürtler şahsında bir yapım-yıkım ihalesine girişimdir. Gigantomani, (yapılarda büyüklük saplantısı) iktidar hastalığına tutulmuş olanlarda görülen ortak bir rahatsızlık…. AKP’de de işler bu saplantının etrafında gidiyor.