Tarımda işlerin iyiye gitmediğini herkes biliyor.
İyiye gitmesinden yana olanlar, rakamlar üzerinden kötü gidişatı görünür kılmaya çalışıyor. Ancak açıklanan rakamlar, tarımı bu hale getiren hükümetlerin yönetimindeki devlet kurumlarından alınıyor! O zaman, hükümetler tarımın çöktüğünün farkında, biliyorlar diyebilir miyiz? Evet! Rakamlar köylünün kaybedişinin, şirketlerin kazanmasının muhasebe defteri gibi zaten.
Rakamları açıklamakla “zenginin parası züğürdün çenesini yorar” durumuna düşülmüyor mu diyeceksiniz? Tam öyle olmazsa da “öyle”!
Tarımdan ve tarımcıdan yana olanlar, niye bu rakamkarı açıklıyor o zaman? Dünya duysun diye. Alem bilmiyor mu? Bilmez mi, onlar da biliyor.
Cümle alem ne diyor veya ne düşünüyor o halde? “Battı balık yan gider” diyor! Çünkü ahali tarımın düzeleceğine zerre inanmıyor.
Sorulara devam edelim.
Tarım çökerken ülke düzeliyor mu?
Ne gezer; Türkiye’nin tarımsal ürün ithal etmediği ülke yok ki.
Peki, ithalata bağlı bir üretim sisteminde, enflasyonla mücadele edilebilinir mi?
Dışa açık kapitalist ekonomide enflasyon ile mücadele edilemez. Faizler ise hiç mi hiç aşağıya çekilemez. Bakmayın öyle “tarımda her şey iyiye gidiyor” demelere.
Ayrıca tarımsal ürün ithalatı dövize bağlı. Biliniyor. Türkiye tarımsal üretim girdilerinde de dışa bağımlı, yani önemli bir girdi ithalatçısı. Girdi ithalatı da döviz karşılığında yapıldığına göre, dövize bağlı bir yapının girdabında olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Söyleyebiliriz.
Dövize bağlı yapı için Keynes ne diyor?
Keynes, 1. Dünya Savaşı’ndan sonraki süreçte Almanlara kabul ettirilen barış anlaşmasını eleştirir, ve “Bir ülkenin ulusal parasını yok etmeyin, onu mahvetmeyin, bunu yaparsanız ikinci bir savaşa sebep olursunuz” der. Kendisine nereden çıkarıyorsunuz diye sorulduğunda “bir ulusu yıkmak istiyorsanız, ulusun parasından başlayın” demiş.
Şimdi referansımız Keynes mi olacak denilebilir? Evet, Keynes diyemeyeceğim, ancak 1.Dünya Savaşı’ndan sonra Lenin de aynı görüştedir!