İsa Taşçı
Herkes PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride ve onun kaldırılması için Leyla Güven’in öncülük ettiği direniş sürecine odaklanmış durumda.
Tecrit sadece İmralı’da değildir ve tecridi uygulayanlar da sadece sömürgecilik değildir. Tecrit her yerdedir, halkımızın tümünedir ve uygulayıcılar da kapitalist modernist sistemin toplamıdır.
Tabi tüm tecritlerin anası haline getirilen İmralı tecridi bambaşkadır. Dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir ‘hukuk’ ile yönetilmektedir İmralı. Oraya ne insanlar, ne mektuplar, ne selamlar gidebilir. Oradan ne mektuplar, ne selamlar, ne de düşünceler çıkabilir. Orası diri diri gömmenin yeridir. Bedeni ölümün değil, ruhsal ve düşünsel ölümün konmak istendiği bir tabutluktur orası. Bu yönüyle oradaki tam bir savaştır. Savaşların en büyüğüdür. En büyük teslim alma çabası, en büyük saldırı oradadır ve tabi ki en büyük direniş, sorumluluk bilinci ve irade de oradadır.
Ama aynı zamanda tecrit İmralı’nın ötesindedir, her yerdedir.
Tecrit, PKK öncüleri hakkında ABD’nin aldığı karardadır. Ve amaç özgürlük hareketinin Ortadoğu kaosundan güçlü çıkmasını engellemek ve “böyle olmuyor” dedirterek teslim almaktır.
Tecrit, Rojava’yı özgürlük çizgisinden uzaklaştırarak kapitalist modernite çizgisine çekme çabalarındadır. Ve amaç, milliyetçiliğin panzehri olan demokratik ulusun, ulus-devletin panzehri olan demokratik özerkliğin tasfiye edilerek Ortadoğu halklarının elindeki devrim imkanının alınmasıdır.
Tecrit, Tevgera Azadi’nin yasaklanarak özgürlük çizgisinin Başur’a sokturulmaması girişimlerindedir. Ve amaç, Başur’un Kürt işbirlikçiliğinin merkez üssü olarak kalmasını ve bu çizginin yayılmasını sağlamaktır.
Tecrit, Rojhılat’ın Kürdistan ile buluşmasını engelleme ve oradaki dinamiği hegemonyanın hizmetine koyma çabalarındadır. Ve amaç, İran’daki güçlü toplumsal muhalefetin demokratik ulus etrafında örgütlenmesinin önüne geçmedir.
Tecrit, Bakur’da Kürtlerin milliyetçi-liberal bir çizgiye çekilerek yalnızlaştırılmaya çalışılmasındadır. Ve amaç, tekçi türeme Türk ulus-devletinin yaşatılmasıdır.
Tecrit, Kürtler dışındaki diğer halklaradır. Amaç, kendi sorunlarının da temel kaynağı haline gelmiş olan Kürt sorununun çözümünü engellenme ve sürdürülebilir kriz halinde tutmadır.
Ve daha pek çok yerdedir tecrit…
Her yerde olsa da yine de tüm tecritlerin odak yeri İmralı’dır. Çünkü tüm yerlerdeki direnişin anası, kökü oradadır. Kökün kurutulmasıyla gövdenin ve dalların kuruyacağı öngörülmektedir. Ama köke gücü yetmeyenler, bu defa gövde ve dallara amansızca saldırmaktadır. Gövde ve dallara verilecek zararla kökün nefes alma boruları kurutulmak istenmektedir. O nedenle gövdeden, dallara kadar yapılan tüm saldırıların hedefinde kök vardır, oranın kurutulması vardır. Çünkü oranın kurutulmasıyla her şeyin kurutulacağı hesabı yapılmaktadır.
Gerçekleşen tüm saldırılar bunu başarmak içindir. İmralı’dan başlamak üzere gerçekleşen tüm direnişler de bunu boşa çıkarmak içindir. O nedenle mevcut durum varlık-yokluk denklemindedir. Var oluş ve var kalış isteniyorsa ki onuru kurtaracak bundan başka bir yol yoktur, o halde topyekûn saldırılara topyekûn direnerek cevap vermekten başka yol yoktur. İnsan olmanın ve kendi olarak insan kalmanın asgari gereği bu direniş yoluna girmektir.
Girilen bu direniş yolunda en çok da başaracağına olan inanca ihtiyaç vardır. Evet, inanmak gerekir. Eksik olan budur. Mevcut iktidarın geri adam atmayacağı, bu koşullarda ancak bu kadar olabileceği, durup beklemek, bazı şeyleri zamana bırakmak gerektiği algısı vardır. Yine yapabileceklerini küçük ve önemsiz gören duruşlar vardır ki mevcut iktidarı asıl besleyip yaşatan budur. Hâlbuki faşizmi çok büyük değil, küçük ama sürekli vuruşlar yıkar.
İnsan olmakta önemli olan insani olmayan şeylere karşı durmaktır. Bunda asıl olan başarmak değil insani davranabilmektir. “Zulme karşı bir şeyler yapmak, baş eğmemek gerekir” denir ve bu yapılır. Tıpkı Leyla’nın yaptığı gibi. “Kişi olarak faşizme karşı ben ne yapabilirim? Benim eylemim faşizmi yıkmaya yetmez ki!” demeden onurlu insan duruşu neyi gerektiriyorsa öyle davranır gerçek insan. Tıpkı Leyla’nın davrandığı gibi.
Gerçek bir insan olarak Leyla’nın ruhu bir özgürlük dalgası gibi her mekâna, başkalarının zamanına ulaştı ve hepimize değdi. Onun ruhuyla canlandık, kendimize geldik. Küçük ama sürekli vuruş büyüdü, yüzleri buldu. On binleri sokaklara döktü, aldığı enerjiyle şimdi milyonlara ulaşmanın yolunda.
Evet, hepimize bir şey lazım! Hepimize Leyla’nın duruşu lazım. Kişisel gerilimlerimizi, sıkıntılarımızı, buhranlarımızı aşmak; bedenî değil, ruhsal doygunluğu, özgürlüğü yaşamak için Leylalaşmak gerekir. Evet, en özgürümüz Leyla’dır. Kişisel gerilim, sıkıntı ve buhranlarımız Kürt olmamızdan kaynaklandığından da Leylalaşarak topluca özgürleşebiliriz. Evet, faşizme vurulacak her küçük dokunuş, büyük bir özgürlük yaratır. Leylalaşarak bu tarihi fırsatı değerlendirelim, kendimizle barışalım!!!