Barış isteyen herkesin terörist ilan edildiği, işinden gücünden olduğu, üniversitelerinden atıldığı, değerli bilim insanlarımızın izlenmesi dahi katlanılamaz trajediye dönen adaletsiz yargı odalarında süründürüldüğü memleketimizde, yasaklanmayan yegâne barış talebidir, imar barışı…
Yasağı bir yana bırakın, meslek odaları ve yaşam ve kent savunucuları dışında bugünlerde meydanlarda olan muhalif siyasi parti liderlerinin bile karşı çıkmayı göze alamadığı kadar dokunulmaz, deyim yerindeyse ülkenin bölünmez bütünlüğü kadar kutsaldır aynı zamanda… Nasıl kullanıldığı biçimde imar hakkı gerçek bir “hak” değil ve olamazsa, İmar Barışı diye bir kavram da olmaz, olamaz. İmar suçlarının affıdır kanunlaşan… Kısaca imar affı… Son derece alışıktır toplumumuz bu imar aflarına…
Özellikle de seçim zamanlarında… Neo liberal ekonomik politikalarının hayata geçirilmesine ebelik yapan 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ülkenin tüm kentlerinin, doğal, kültürel ve tarihi varlıklarının sermayenin emrine sunulması ile palazlandırılan ve şimdi çökmekte olan inşaat sektörünün ve bu sektörden nemalanan sermaye kesiminin yaşam teminatıdır bu aflar… Bu nedenle de sistemli ve sürekli hale getirilmiştir. Ancak bu gerçek böyle sunulmaz yurdum insanına…
Gerekçe gösterilen hep yurttaşların mağduriyetidir. Kimse sormaz gerçekten hangi yurttaşların mağduriyeti önlenecek diye. Zira öyle bir önyargı yaratılmıştır ki: Asıl imar suçu işleyenler hep kaçak olarak başını sokacak bir ev yapmış olan garibim halklardır. Ve kimse, bu yurttaşların temel insan haklarından olan insan onuruna yaraşır barınma/konut hakkını (ki bu hak mülkiyet hakkında bağlı olmayan bir haktır) çözmekle sorumlu olan merkezi ve yerel yönetimlerin bu konudaki sorumluluğunu aklına bile getirmez. Sistem meseleyi çözmüştür. Önce insanlar mecburen iş ve aş peşinde kente göçerler, hazine arazileri üzerinde başlarını sokacak bir katlı kondularını yaparlar. Tüm birikimlerini de arazi mafyalarına kaptırırlar bu arsalar için… Güzeldir buralar, yaşanılasıdır. Ağacı, böceği, bahçesi vardır. Fabrikadan çok da uzak değildir. Yürüyerek gider gelirsin. Dayanışma da vardır bir yandan komşularla, henüz köy tükenmemiştir erzak filan gelir…
Devletin de, sermayenin de işine gelmiştir bu durum, kimse konut sorunu diye sesini çıkarmaz maliyetler düşmüştür işte… Sonra mı? Sonrası malum. Çıkarırlar bir imar affı mülkiyetin çok da dert olmadığı bu yaşam alanlarını mülkiyet vaadiyle bağlarlar sistem politikacılarının seçim oyunlarına, kat çıkarsın sonra evlatlar için… Sonra hep af beklersin, fabrikalar kapanır, işsizlik gelir çatar, kirli bir savaş vardır ülkenin bir ucunda, onlar da gelir yanına… Sen beklersin, nasıl olsa af çıkar, bak göz yumuluyor…
Bir kat daha çıkıp onu da kiraya veririm. Oy verirsin. Beslersin, büyütürsün nerdeyse oy deposu olursun emek kent ve doğa düşmanı iktidarlar için… Ama işler değişir… Küresel sermaye dümeni kentsel ranta kırmıştır, depremleri bile kullanırlar. Sonra gelsin kentsel dönüşüm… Mega projeler… Artık seçim meydanlarında kerameti kendinden menkul projeler çarpışmaktadır. Projesi olmayanlar bir hiçtir. 10 projeden dokuzu da senin mahalleye, köye, ormana, otlağa, kıyılara- meydanlarına, kamusal alanlarına dairdir. Asıl büyük suçlar, imar kaçakları, kayırmalar, haksızlıklar hukuksuzlar, yolsuzluk, rüşvet, kamunun, toplumun ortak malını rantçı sermayeye peşkeş çekmeler bu alanlarda hüküm sürmektedir. Bütün bu hukuksuzlukları kaçakları affetmek için kanunlar çıkarılır. Yargı kararları görmezden gelinir. Ama öyle büyük öyle kapsamlıdır ki bu suçlar herkes farkına varmıştır…
Bütün mahalleler de bu acımazsız dönüşüme karşı direnmeler örgütlenmeler başlamıştır. İnsanlar haykırmaktadır; kentime, doğama, tarihime, mahalleme, kültürüme, meydanıma, dereme, ormanıma, ağacıma, parkıma dokunma diye… Sistem çökmüştür; bunca hukuksuzluk ve adaletsizlik karşında bu işten nemalanan küresel sermaye dahi elini eteğini çekmiştir. Kent ve doğa suçu projelerin yarattığı delik yamanamaz ölçüdedir.
Hem bütçeye para lazımdır hem de elde kalan başta tarihi kent merkezlerinde işlenen imar suçları, doğal varlığımız olan yapı yasaklı kıyı bölgelerinde, orman ve tarım arazilerinde, doğal ve arkeolojik sit alanlarında ve ören yerlerinde, Doğu Karadeniz’in yaylalarında, korunması gereken dağlar, akarsu yatakları ve vadilerde hukuksuz olarak yapılan oteller, turistik tesisler, rezidanslar ve ticari yapıların satılabilmesi için yasallaştırılması gerekmektedir. Bu katliamların güvencesi sağlanmalıdır yeni rantçı sermaye için, sadece bunlar içindir imar barışı adı altında pazarlanan imar affı… En önemlisi de, rantçı sermayenin örgütü TOKİ’ye yeni yağma alanları kazandırabilmek için mahallerde direnen insanların af vaadiyle kandırılarak mücadelelerini bölmek ve kendilerini sisteme ihbar etmelerine yarayacaktır. Aman derim…