İdlib anlaşmasının Türk devletinin lehine yeniden işleyebilmesi için ABD’nin Suriye’den çekilme sürecinin hızlandırılması gerekiyor. Minbic’de ABD askerlerini hedef alan saldırıyla da ABD’ye ‘hızla çekil’ mesajı verildi.
Heyet Tahrir El Şam’ın İdlib’i ele geçirme süreci Nureddin Zengi güçlerinin 2018’in son haftasında Tahrir El Şam’a bağlı 5 cihatçıyı öldürmesiyle başladı. Bir süre aynı çatı altında toplanan, İdlib’in işgali döneminde birlikte hareket eden bu iki örgütün 5 cihatçının öldürülmesi olayıyla, kapsamlı bir savaşa girmeleri aslında beklenmiyordu. Çünkü uluslararası bir kuşatma ve Rusya ile Suriye rejiminin operasyon tehdidi altında olan her iki örgütün de birbiriyle çatışarak güçlerini zayıflatmayı göze alabileceklerine ihtimal verilmiyordu. Ancak her ne olduysa 29 Aralık günü Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında yapılan görüşmeden sonra oldu. Dikkat edilirse 29 Aralık tarihi Trump’ın ABD askerlerinin Kuzey Suriye’den çekileceği açıklamasının hemen sonrasına denk geliyor. Tam da Türk devletinin Kuzey Suriye’yi işgale hazırlandığı dönem.
Rusya-Türkiye’nin İdlib mutabakatı
Çavuşoğlu ile Lavrov arasında yapılan görüşmeden sonra Lavrov yaptığı basın açıklamasında, “Suriye’de ‘terörist’ tehlikesini ortadan kaldırmak için birliklerimizin koordinasyonu konusunda mutabakata vardık” demişti. Şimdi asıl soru ‘hangi terörist’. ‘Terör’ kavramı da öyle bir kavram ki, hiçbir kalıba girmeyen, ama her kalıba da giren bir kavram. Lavrov, ‘terör tehlikesi’ derken neyi kastetti… Türk devletinin Kuzey Suriye ve PKK’ye ilişkin kopardığı kıyametten dolayı herkes Lavrov’un Kuzey Suriye’yi kast ettiğini sandı, ama Rusya Kuzey Suriye’deki oluşumların hiçbirini, hatta PKK’yi dahi ‘terörist’ diye tabir etmiyor. Lavrov’un konuşmasından anlaşıldı ki; Rusya İdlib sorununu masaya koydu, Türk tarafı da bu modelin Minbic ve Kuzey Suriye’ye de uygulanmasını istedi.
HTŞ ile ilişkiler
Tahrir El Şam ile Nureddin Zengi Tugayları arasındaki çatışmalar da bu görüşmeden sonra tırmandı. Bir anda Tahrir El Şam karşı atağa geçti, kısa sürede Zengi güçlerinin kontrolündeki tüm alanları ele geçirdi. O da yetmezmiş gibi Türk devletinin denetimindeki Afrin’e bağlı köyler ile Türkiye’nin desteklediği Suriye Kurtuluş Cephesi’ne üye diğer gruplara da saldırmaya başladı. Ki, Nureddin Zengi Tugayları da zaten Suriye Kurtuluş Cephesi’nde yer alıyor. Haa, Türk devleti Tahrir el Şam’ı desteklemiyor mu? Kağıt üzerinde öyle. 17 Eylül günü yapılan Soçi görüşmesine birkaç güç kala, o da Erdoğan’ın direktifi doğrultusunda alınan ani bir kararla, ‘terör’ örgütü olarak kabul edilmişti. Ancak ondan sonraki süreçte de Türk devleti ile Tahrir el Şam arasında ilişkiler sahada devam etti.
Colani’nin açıklaması
Heyet Tahrir El Şam lideri Ebu Muhammed Colani’nin, örgütün resmi sitesinde yayınlanan konuşması, bunu doğrular nitelikte. Colani konuşmasında, Türk devletinin Fırat’ın doğusuna yönelik saldırılarını desteklediğini ve PKK’nin Suriye devrimine karşı olduğunu söyledi. Tabi ki, Colani’nin AKP hükümetiyle aynı ağzı kullanması dikkat çekicidir.
İdlib’e operasyonun önü açıldı
Tahrir El Şam’ın son saldırılarıyla birlikte bölge radikal örgütlerin denetimine geçti. Bölgeyi sözde radikal gruplardan arındırmak için oluşturulan Soçi mütabakatı da böylece geçerliliğini yitirdi. Doğalında Suriye rejimi ve Rusya’nın bölgeye askeri operasyon yapabilmesinin önü açıldı. Moskova’da Çavuşoğlu ile Lavrov arasında yapılan görüşme de geçerliliğini yitiren Soçi anlaşması sonrası yeni bir mütabakat oluşturma arayışıydı. Peki bu pazarlıktan Türk devletinin çıkarı ne olacak?
Cihatçılar ne olacak?
Tahrir El Şam’ın Zengi Tugayı ve diğer Suriye Ulusal Cephesi’ne üye örgütlere saldırısından sonra bu grupların savaşçıları Afrin’de Türk devletine sığındı. Hem de önemli oranda güç kaybederek. Artık Türk devletine kafa tutacak güçte de değiller, gidebilecek başka yereleri de yok. Rusya’nın İdlib’e bir operasyon başlatması durumunda Tahrir El Şam güçleri de alan kaybettikçe, Afrin’e sığınacaklar. Bu da Türk devletinin denetiminde çok sayıda cihatçının toplanması demektir. Peki, bu cihatçıları ne yapacak?
Hedef ABD’nin çekilmesi
Türk devletinin temel takıntısının Kürtler ve Kuzey Suriye sorunu olduğu biliniyor. ABD’nin de bölgeden çekilme mesajı verdiği bugünlerde, Türk devleti ABD ile yoğun bir diplomasi içinde. Bu görüşmelerde Türk tarafı masaya ‘Kuzey Suriye’de Kürtlerin yerine rol alma karşılığında İran faktörü’nü koyuyor. Türk devleti ABD’ye, denetimi altındaki gruplar eliyle öncelikle Kuzey Suriye’de Kürtleri saf dışı bırakmayı, ardından da Kandil’de PKK’yi tasfiye edip İran’a müdahalenin zeminini hazırlamayı vaad ediyor. ABD’yi de bu şekilde İdlib planına ortak etmeye çalışıyor.
Ancak ABD’nin Suriye’den çekilip çekilmeme konusunda son günlerde ikircikli tutumlar göstermesi Türk devleti ile Rusya arasında yürürlüğe konulan İdlib anlaşmasını da riske soktu. Türk devleti kendi çapında ödünler vererek İdlib’deki durumun değişiminin önünü açtı, ancak ABD’nin çekilme kararının belirsizliği planın Türk devleti aleyhine dönmesine neden oldu. İdlib anlaşmasının Türk devletinin lehine yeniden işleyebilmesi için ABD’nin Suriye’den çekilme sürecinin hızlandırılması gerekiyor.
Minbic’de ABD askerlerini hedef alan saldırıyla da ABD’ye ‘hızla çekil’ mesajı verildi. 2014’ten beri Kuzey Suriye’de bulunmasına rağmen, Rakka ve Derazor hattında sıcak çatışmanın ortasında kalarak verilen kayıpların dışında, ABD askerleri hiç bu tür saldırılara hedef olmamıştı. Bu saldırıdan sonra ABD iç kamuoyunun beklenen tavrı; Trump yönetimine baskı yaparak çekilme sürecini hızlandırmak şeklinde olacak. Gerçi, ABD kamoyununda böylesi bir tepki göstermesi, kişi olarak Trump’ın da söylemleriyle örtüşüyor. Ancak ABD devlet politikasıyla ne kadar örtüştüğü tartışma götürür. Minbic’deki son patlamayla ABD’nin Suriye’den çekilme süreci hızlandırılmaya çalışıldı. Bu sürecin hızlandırılmasıyla birlikte Çavuşoğlu ile Lavrov arasında varılan İdlib mütabakatının önündeki engel de kaldırılmak istendi.