Zaten Türkiye’de hep göstermelik olan kuvvetler ayrılığını yok eden, parti ile devleti büyük ölçüde ve tepeden aşağı entegre eden otoriter saray rejimi, uzun süredir içte ve dışta sürdürdüğü baskı ve sindirme seferberliğini asimetrik seçimlerle taçlandırmak, MHP destekli AKP iktidarını pekiştirmek istiyor. Baskın seçimlerin ilanı öncelikle bu hedefe hizmet ediyor. Ancak meşru seçimlerden bahsetmek, temsili demokrasinin temel ilkelerinden bihaber olmak demektir. Hem CB hem meclis seçimleri, meşruiyetten büyük ölçüde yoksundur: “Özgür” değildir, baskı ve saldırılar her alanda sürmektedir. Demirtaş CB adayı olarak özgür olmadığı sürece seçim de meşru olamaz. “Eşit” değildir, adaylar arasındaki koşullar eşit olmadığı gibi seçmenler arasındaki koşullar da eşit değildir. HDP’den seçmen (seçim sandığı) kaçırma girişimleri en basit örneğidir. “Adil” hiç değildir, devletin tüm olanaklarını, TSK’yi ve korucuları, muhtarları ve mafyayı, medyanın %85’ini, camilerden vakıflara her alanı kendi seçim kampanyasının aktif aktörü yapan AKP karşısında muhalefetin kampanya araçları son derece sınırlıdır.
Seçim kampanyası tamamen asimetrik olduğu gibi propaganda da asimetriktir. En başta AKP adayı, “teröristten cumhurbaşkanı adayı olmaz” diyerek tüm mikrofonlardan seslenmekte, rakibi ancak hücreden yanıt verebilmektedir. Sarayın yönettiği Adalet Bakanlığı Demirtaş’ın adaylığını onaylamış, yani “suç karnesi temiz” demiş. YSK, adaylığı kabul etmiş. Ama AKP adayı, “terörist” ilan ediyor. Türkiye’de AKP’ye itiraz eden herkes, “terörist” ilan edildi. Bu kadar çok “terörist” barındıran başka bir ülke yok dünyada. Gerçekte ise halkın yarısını “terörist” ilan eden AKP, ele geçirdiği devlet aracılığıyla terör uyguluyor.
Örgütlü kamu talanının partisi AKP elinde “proje” kavramı, seçimlerin sihirli silahı, ama gerçekte doğayı, emeği, insanı sömürme ve katletmenin anahtarı.
AKP, Türkiye’de her şeyi sattı, önemli oranda kamu malları özelleştirildi, “vakıf” adı altında tarikatlara peşkeş çekildi, ama seçimlerde suçlanan “komünistler”. Demagoji tam gaz. Kendine 1300 odalı saray yetmiyor, yazlık sarayını da yaptırıyor, mevcutları da kullanıyor – halka ise buzdolabını”refah” diye satıyor.
Kürt meselesini “yok” sayıyor. Son başbakanı ise “benim de geçmişim Kürt” diye oy avına çıkıyor. Aslında bu bir suçlunun cümlesi olabilir ancak. “Size karşı suç işledik, ama geçmişimiz temiz, oy verin” manasında bir yakarış.
AKP seçim motifleri komedi: “Kriz, mıriz yok” diyor “profesör” Kurtulmuş. Erdoğan, Kurtulmuş, Soylu ve diğer AKP liderleri için gerçekten kriz yok. Koruma duvarları arkasında lüks hayatları var. Halk ödüyor. Halka da “buzdolabı” yeter diye dalga geçiyorlar.
“Şehir hastanelerinin müşterisi artacak” diyor. Mesaj net: Hepinizi hasta yapacağız. Gerçekten de AKP’nin kent katliamı, zehirli hava, zehirli beslenme ve politik terör stresi insanlarımızı hasta ediyor.
Tarihi darbelerle dolu TSK’yi iyice oyuncak ettiler, içine tarikatları, cemaatleri yerleştirdiler, birbirlerini yargıladılar, darbeler yaptılar, yaptırdılar, generalleri cezaevlerine attılar. TSK içindeki savaş güçleri, AKP ile bütünleşti. Artık ordu komutanları AKP adayının nefret konuşmalarını üniformalı alkışlıyorlar. Askere rabia-bozkurt işareti yaptırıyorlar.
Tüm bu aldatma-aldatılma oyunları tezgahlanırken HDP hedef tahtası olmaya devam ediyor. Sarayın HDP’yi mutlaka baraj altı bırakma çabasını boşa çıkarmak, sadece HDP’lilerin değil, tüm Türkiye’nin görevi olarak duruyor. Saray egemenliğinin son bulması, nefret duvarını ve dışlayıcı barajı delmekten geçiyor.
AKP aslında Gezi’de iflas etmişti. O tarihten bu tarafa baskı, savaş, OHAL ile uzatmalara oynuyor. Yenilgi sürecini zamana yayıyor. Şimdi de seçim kampanyası yapmıyor, adeta kin kusuyor. Korkusunu, korkutarak yenmeye çalışıyor. Henüz daha ideolojik manipülasyonun kurbanı kitleler kopmadı. İslamcı üst ve orta sınıf, desteğini çekmedi. Erozyon yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Hegemonyanın bittiği yerde çıplak zorun hakimiyetiyle devam edeceklerini sanıyorlar: Çıplak zorun da ekonomik maliyeti var. Ekonomiyi de asıl çökerten içte ve dışta savaş politikaları ve yarattığı büyük maliyetle birlikte sürekli istikrarsızlıktır. Merkez Bankası (ve AKP) politika faizini bir buçuk haftada % 120 artırdı. Döviz rezervi bir haftada 1 milyar 597 milyon dolar eridi. “Baş ekonomist ve hepsinin paşası” nefret konuşmalarıyla ekonomik çöküşü örtmeye çalışıyor. AKP tüm Türkiye’yi duvara çarptırdı. Sarayın yenilgisi, köklü çözüm getirmese de nefes aldırır.
AKP “yeni” kelimesini çok kullandı, gerçekten yeni olan hiçbir şeye imza atmadı, ahlakı, kültürü, siyaseti, ekonomiyi çökertti. Nerede gösterişe hizmet, AKP imzası orada gerçek yenilenme ihtiyacını örttü. Şimdi bitişi izliyoruz.