Devletçi İslam, dolayısıyla AKP ve her türlü türevi ideolojik ve siyasi yelpazenin sağındadır. Kültürel ve toplumsal İslam, dolayısıyla demokratik İslam ideolojik ve siyasi olarak yelpazenin solundadırlar…. Hatta dinler içinde, mezhepler içinde, tarikatlar içinde sol ve sosyalizme güçlü temel olacak değerler vardır…
‘İslam ve Sol’ temalı konuşmalar ve tartışmalar yapılıyor. Böyle toplantıların yapılması çok önemli. Hem dinleri doğru anlamak hem de solu doğru tanımlamak için bu tartışmalar gereklidir ve geç kalmıştır. Özellikle AKP iktidarının dini zulüm, baskı ve sömürü düzeninin örtüsü haline getirmesi bu tartışmaları acil kılmaktadır. AKP, insani ve dini hiçbir değeri dikkate almayan bir iktidardır. AKP iktidarı şahsında tarihte dini baskı ve zulüm aracı kullananların en belirgin örneği ile karşılaşıyoruz. Hristiyan, Yahudi, Müslüman inancını iktidarı için kullanan birçok iktidar olmuştur. Ancak hiçbirisi AKP iktidarı kadar dini pervasız ve açık olarak iktidar aracı haline getirmemiştir. Herhalde kapitalizm koşullarında dinin iktidar aracı olarak kullanılması böyle oluyormuş. Ya da kapitalizme abdest aldırıp meşrulaştırmak böyle oluyormuş. Bu gerçeklik dikkate alındığında AKP’nin dinle, imanla, İslami değerlerle hiçbir bağı kalmadığını göstermek tarihsel bir sorumluluk oluyor.
Her şeyden önce şu tespiti yapmak gerekir. Tüm dinler toplumcudur. Hatta dinler topluma yönelik her saldırıya karşı toplumu savunma gücü olarak ortaya çıkmışlardır. Zaten tüm dinlerin toplumsal değerlerin bozulduğu dönemlerde tarih sahnesine çıkması söz konusudur. Bu yönüyle tüm dinlerin toplumcu karakteri vardır. Sol ve sosyalizm kavramlarının, ideoloji ve teorilerinin de toplumu savunmak için tarih sahnesine çıktığı bilinmektedir. Özellikle kapitalizmin toplumu dağıtıp bireyciliği ve sömürüyü öne çıkarmasıyla birlikte sosyalizm ideolojik ve teorik olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Açıkça kendilerini kapitalizmin toplum karşıtlığına karşı toplumu savunma çizgisi olarak ilan etmişlerdir. Tüm dinlerde de toplumculuk ve toplumu savunma vardır. Ancak kapitalizm öncesi hiçbir siyasi, toplumsal, ekonomik ve kültürel zihniyet ve sistem kapitalizm dönemi kadar toplum düşmanlığı yapmamıştır. Toplumsal yaşam kapitalizm dönemi kadar tehdit altında olmamıştır. Kapitalizm öncesi dönemlerde baskı ve sömürü vardır. Ancak bu sistemler varlıklarını toplumu dağıtmada görmemişlerdir. Hatta varlıklarını toplumun varlığı üzerinde var etmişlerdir. Öte yandan da toplumsal değerlerde, ahlakta olmaması gereken baskı ve sömürüye başvurdukları için de toplumla çelişki yaşamışlardır. Ancak bu çelişki hiçbir zaman kapitalizm döneminde olduğu gibi toplumu ortadan kaldırarak kendini yaşatma biçiminde olmamıştır.
Dinlerin toplumsal çelişkilerin ağırlaştığı şehirlerde çıktığı bilinmektedir. Dinler genel olarak sorunları ağırlaştıran egemen sınıflara, iktidarlara karşı şehirdeki esnaf, zanaatkar ve tüccarların yoksul halkla birlikte isyanı olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Kuşkusuz daha sonra toplumsal değerleri güçlü olan kır toplumu tarafından da benimsenmişlerdir. Kırlar şehirlere göre her zaman toplumsal sorunların az olduğu alanlardır. Toplumsal değerlerin korunması, bu temelde sorunların çözümü kırsal alanda sorunların azlığını beraberinde getirir. Toplumcu bir inanç, hareket, din, tarikat ortaya çıktığında kırsal toplumda yankısını bulur. Kır toplumu böylece toplumsallığını yeniler, güçlendirir ve günceller.
Dinler karşısında zorlanan iktidarlar daha sonra dinleri kullanıp kendilerini koruyan bir zırh haline getirmeye çalışmışlardır, getirmişlerdir. Emeviler ve Roma buna en çarpıcı örneklerdir. Bugün de AKP ve benzeri siyasi sistemler ve iktidarlar bu kategoridedir. Dinin ilk çıkışında, dolayısıyla özünde, toplumsal ve kültürel karakterinde toplumculuk vardır. Bu yönüyle kapitalizmle birlikte kavram olarak ortaya çıkmış olan sosyalist ve sol karaktere ve özelliklere sahiptir. Kapitalizm öncesinin solu, sosyalistleri ve sosyal demokratları kimler olabilir sorusuna cevap aransa bu sonuca ulaşılır. Bu çerçevede irdelendiğinde iktidarcı, devletçi İslam, dolayısıyla AKP ve her türlü türevi ideolojik ve siyasi yelpazenin sağındadır. Kültürel ve toplumsal İslam, dolayısıyla demokratik İslam ideolojik ve siyasi olarak yelpazenin solundadırlar. Egemenler ve iktidarlar tarafından sömürü ve baskı aracı haline getirilmek istediğinde İslam’ı ve Hristiyanlığı ikili bir kimlikle ifade etmek gerekir. Ya da gerçek İslam ve İslami değerler sol içindedir denilmelidir. Hatta dinler içinde, mezhepler içinde, tarikatlar içinde sol ve sosyalizme güçlü temel olacak değerler vardır. Sol ve sosyalizmi gerçek toplumsal zeminine oturtmak için bu değerleri mutlaka sahiplenmek, sol ve sosyalist mücadelenin ve sistemin değerleri haline getirmek gerekir. Bu yapılmazsa gerçek sosyalistlik ve solculuk yapılamaz. Sol ve sosyalist değerlerin toplumsal ve kültürel temeli zayıf kalır.
Kuşkusuz bütün dinlerde, inançlarda, tarikatlarda ve mezheplerde toplumculuk, dolayısıyla sol ve sosyalist değerler vardır. Hem de önemli düzeyde vardır. Kuşkusuz bazılarında daha fazla vardır. Özellikle iktidara bulaşmamış inançlarda ve tarikatlarda bunları görürüz. Bugün İslam’da sol ve sosyalist değerler vardır. Devlete bulaşmamış Aleviler gibi inançlarda daha fazla vardır. Tabi bugün modernizme ve kapitalizme meyledenler için bunu söylemiyoruz. 50-60 yıl önce Alevilikte toplumculuk çok güçlü biçimde varmış. Zaten hem bu nedenle hem de ezildikleri ve demokratikleşmeye ihtiyaç duyduklarından Alevi gençlerde sola eğilim gösterme çok yüksek olmuştur.
Tarikatlar bugün devlete dayanarak bozulmuşlardır. Aslında önceleri dinin devlet ve iktidara bulaşması karşısında toplumu savunmak ve toplumsal sorunları çözmek için bu tarikatlar ortaya çıkmış. PKK Lideri Abdullah Öcalan eski yüzyıllarda bu tarikatları bugünün toplumsal işlev gören demokratik kitle ya da sivil toplum örgütleri rolünü oynamak için tarih sahnesine çıktıklarını belirtir. Bu yönüyle eski yüzyılların birçok tarikatı da ideolojik ve siyasi olarak sol yelpazede görülmelidir.
Geçen yıllarda bazı yazarlar neden İslam’daki tarikat önderlerinin çoğu Kürt, diye sormuş. Bunun cevabı olarak Kürtlerin hiçbir zaman Türk, Arap, Farslar gibi devlet olmadıkları; bu karakterleri nedeniyle toplumcu karakterde olan tarikat şeyhlerinin Kürtlerden çıktığını vurgulamıştır. Bilimsel bir araştırma, gerçekliğin bu olduğunu ortaya koyar.
Sosyalizmin (toplumculuğun) anavatanı Ortadoğu’dur. Sol kavramının anavatanı ise Avrupa’dır. Belki şimdiye kadar Ortadoğu sosyolojisinde sol kavramı kullanılmadı. Sol toplumdan yana, ezilenden yana olmak olarak ifade edildiğine göre İslam sağ ölçülere sığdırılamaz. Tabi ki toplumcu, kültürel ve demokratik değerler taşıyan İslam için bunu söylüyoruz. Şunu da vurgulamayız ki, toplumculuk demokratlık olmadan var olamaz. Bu açıdan toplumculuğun yüksek olduğu kapitalizm öncesi kır toplumunda yaşam içinde doğal demokratik değerler güçlüdür.
Türkiye’de geçmişte İslami kesimler sosyalistler ve Kürtler kadar olmasa da baskıcı ve sömürücü iktidarlara karşı çıktılar. Yetersiz de olsa sömürücü baskıcı sisteme karşı muhalif oldular. Devlet ve iktidardan uzak olanlar haksızlığa ve baskılara karşı çıktılar. Kuşkusuz ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı ‘Yeşil Kuşak’ projesi çerçevesinde desteklenen ve beslenen İslami kesimler iktidarların savunucusu oldular. Hatta sosyalist gençler ABD askerlerini denize dökerken, onlar bu gençlere saldırıp namaz kılarak tutumlarını emperyalizmden yana koymuşlardır. Ancak İslam’daki toplumcu kültürel değerler taşıyanlar ve savunanlar iktidarlarla belli bir çelişki yaşamışlardır. AKP’nin içinden çıktığı Milli Görüş geleneğinde bu tür tutumlar ve yaklaşımlar da görülüyordu. İslami kesimlere yönelik baskılara karşı çıkmak açısından olsa da haksızlıkları dile getiriyorlardı. Tayyip Erdoğan şahsında devleti değiştirmek değil de ele geçirmek esas alınınca, AKP iktidara yerleştikçe tamamen baskıcı karaktere bürünmüştür. İslamcı kesimlerin önceleri savunduğu değerleri bir kenara bıraktılar. Kendi yandaşlarını iktidarın imkanlarından yararlandırmak için en faşist ve insani değerler düşmanı güçlerle ittifak içine girdiler.
AKP iktidara geldiği dönemde İslami kesimlerin savunduğu tüm değerlere karşıt bir konuma geldi. Kapitalizmin konformist yaşam imkanlarından yararlanmak için her türlü inanç değerleri bir tarafa bırakıldı. Şu anda AKP’ye bağlı olan kitlenin büyük bölümü toplumsal değerler ve inanç değerleri nedeniyle AKP etrafında değil. Kendilerine rant ve bir kısım imkan sağladığı için AKP iktidarını destekliyorlar. Bu durum, gerçek İslami düşünceye sahip olanlara yönelik bir saldırı ve hakarettir. Kendi kimlik ve değerlerine vurulmuş en büyük darbedir. Aslında şu anda AKP iktidarı ve Erdoğan’a esas muhalefetin İslami kesimlerden gelmesi gerekir. Tabi toplumsal değerlerini ve gerçek ruhlarını koruyorlarsa.
İslam ve Sol toplantılarında AKP’nin karakterinin ortaya konulması ve teşhiri önemlidir. İslam ve Sol tartışmaları, AKP’nin egemenlerden, iktidardan, zalimlerden yana olduğunu ortaya koyarsa o zaman İslam ve sol ilişkisi doğru ifade edilmiş demektir.