Suriye’de 8 yıldır yaşanan iç savaşta hemen herkes en az 80 bin ayrı öngörüde bulundu. En az 80 bin plan oluşturdu. Bu öngörülerin çoğu çöktü. Suriye denkleminde yapılan “bilimsel analizlerin” geçerlilik süresi 3 günü geçmiyor. İşin garibi, yanılgı sahibi güçler hemen sonrasında 3 günlük ömrü olacak yeni analizlere girişiyor, hedef belirliyor. Suriye bağlamında Ortadoğu denklemi, tam bir illüzyonlar silsilesi şeklinde ilerliyor.
Yanılsamalar çağındayız ve herhangi bir kimse ya da çevrenin en büyük çıkmazı kendi yanılsamasına saplanmış olmasıdır. “Yanıldık, Allah afetsin” meselesi sadece iktidarın veya Erdoğan’ın meselesi değil. Kendi acı gerçeği ile yüzleşmek yerine, toplumun mahkûm edileceği bir sanal gerçeklik yaratılmasına gönüllü olmuş ve bunun için hakikat ve gerçekliği katleden herkes ve siyasi yapı sadece yanılsamayı yaratmakla kalmıyor aynı zamanda onun bir parçası haline gelerek yalan oluyor. Bunca yanılsamanın önemli nedenlerinden biri budur. Yani çıkar çevrelerinin toplumu mahkûm etmeye çalıştıkları illüzyonlar içinde yok olmaları, yalan olmalarıdır. Muhaliflerin de yanılsaması muktedirleri ciddiye alması ve gerçekleşmiş gibi davranmasıdır.
Bununla birlikte, Suriye’deki gelişmelerde bunca yanılsamanın bir diğer önemli nedeni, “modernist üstenciliğin”, adına “bilimsel değerlendirme” dediği yöntemde yaşadığı iflastır. Politik çıkarlara angaje olmuş sosyal bilim; olanı olduğu gibi değerlendiren değil, çıkarlarına göre olması gerektiği gibi değerlendiren bir disiplin halini almıştır. Bu durum hem egemenlerin güçlerinin nedeni hem de zayıflıklarının göstergesidir.
Üçüncüsü, yapılan değerlendirme ve analizler çok fazla güç merkezlidir ve kendi içinde geçmişin ezberlerini taşımaktadır. Merkeze sıkışan bu ezberler, yerel etrafında oluşmuş özgüce gözlerini kapatmış. Oysa dünyanın geldiği aşamada güç tanımı değişmiştir, artık sadece askeri, siyasi, ekonomik varlık tek başına belirleyici güç olmaya yetmemektedir. En büyük güç ideolojik-politik güç ve toplum ile kurulan yatay ve doğrudan ilişkinin gücüdür. Herhangi bir politik-ideolojik grubun gücünü belirleyen, onun alternatif bir nüveye sahip olup olmadığıdır. Kürtlerin Rojava’da, her türlü saldırıya rağmen (IŞİD’in devletleri dize getiren gücüne, bölgesel devletlerin saldırılarına, küresel devletlerin oyunlarına rağmen) bugün bölgesel bir güç haline gelmesi taşıdığı alternatif yaşam iddiasıyla ve bu konudaki ideolojik güçlülüğü ile ilgilidir. Ayrıca güç merkezli bakış açıları halk ve toplumları küçümseyerek, onların dinamiklerini yok sayarak yanılsamasının da temelini oluşturmaktadır.
4’üncüsü kestirilen, kestirilemeyen bütün gelişmelerin yönünü belirleyen, üzerinde inşa edildiği coğrafyanın hakikatidir. Her şeye rağmen günün sonunda Esad ve Kürtlerin birer başat güç olarak Suriye sahasında ayakta kalmalarının sebebi dayandıkları coğrafi gerçeklik ve bu coğrafi gerçekliğin sunduğu yaşam imkanıdır.
ABD çekiliyormuş, Esad bölgeye yerleşiyormuş, Kürtler korunacakmış, Güvenli Bölge oluşturulacakmış… Bütün bunlar etrafında yeni analizler oluşturuladursun, bunların hiçbirinin yarın için geçerliliği yoktur. Gerçek olan, hakikat olan oluşturulan her türlü algıya, operasyona rağmen bölge halklarının, Kürtlerin ortaya çıkardığı sonuçtur.
Suriye deneyimi, çöken analizler, yanılgılar, çürüyen tezler ile birlikte hakikatin her fırsatta kendisini yeniden görünür kıldığı, gelecek için vazgeçilmez bir deneyim oldu. Bu deneyim aynı zamanda, 7/24 Suriye meselesi üzerine konuşanların etkisizliğine rağmen, bir adaya hapsedilmiş, 20 yıldır mutlak bir tecride tabii tutulan Öcalan’ın, 2,5 yıl sonra yaptığı yarım saatlik görüşmesinin dünya ölçeğinde yarattığı etkisinin teyit edildiği bir deneyimdir. Bütün bunlar görülmeden ve anlaşılmadan Suriye meselesini, Kürt realitesini, Öcalan’ın etki gücünü ve neden her seferinde öngörülerinin doğrulandığını anlamak mümkün değil.