Şaşırma kaybına uğradık. Sağ kolumuz yok gibi ya da bir gözümüz görmüyor, belki ikisi de. İşin kötüsü farkında bile değiliz. Yani bacakları yeni kesilmiş birisinin bilek ağrısını bile çekmiyoruz. Yok olmuş şaşırma kaybımız, hiç yokmuş ve hiçbir zaman olmamış gibi davranıyor bize.
Alışkanlık insanın en zayıf, aynı zamanda en güçlü tarafı. En güçlü tarafı çünkü bu kadar dehşetli şeylere eğer alışmasak bu hayatın sürdürülebilir tarafı yok ama en zayıf tarafı, bu hayatı katlanabilir kılıyor.
Çok genç bir devrimciyken -ki insanlar şimdi, çocuk diyorlar o yaştakilere- Kuzey İrlanda’da parlementer Bobby Sands ve arkadaşlarının ölüm oruçlarını girmiş olması, günlerce ölüm orucunu sürdürüyor olması çok şaşırtmıştı beni. Nasıl bu kadar gün aç kalabiliyorlardı? Sadece su içerek insan ne kadar gün yaşayabilirdi? O günler için dünyanın en çok açlık grevi-ölüm orucu deneyimine sahip bir ülke, İrlanda’da, ellerinde yaşamlarından başka bir şeyi kalmayan insanların, ortaya kendi bedenlerini koyması beni şok etmişti doğrusu.
Bir diğer tarafı ‘Parlamenter’ yani Burjuva sisteminde bile olsa, halkın seçtiği bir kişinin ölüm orucuna girmiş olması daha da şaşırtıcıydı benim için. Tabii ki her insanın yaşamı çok değerliyken, seçilmiş birinin, binlerce kişin oyunu verdiği kişinin bunu yapmasının sembolik başka yönü de vardı. Madem meclis kürsüleri, kıyafetleri, tüzükleri falan önemliyse ve onlara, ‘Temsili Demokrasi’lerinde bir kutsallık atfediliyorsa yani madem sembollerle devam ediyorlarsa, o zaman meclis de ölüyordu.
Bir de o zamanlar alışıktık biz parlamenterler filan önemli insanlardı. Çarın gölgesindeki Duma, padişah yokuşunda Meclis-i Mebusan ve hele İngiliz Kraliçesi’nin meclis mensupları, bütün yaşayanların ters göstereni, yansıması olduğundan, onlardan birisi ölüme yattığında, temsili demokrasinin, temsili tiyatrosu bile perdelerini hiç görmemek için kapatamazdı.
Sonra, sesi olmaya çalıştığımız, katıldığımız, sadece seyrettiğimiz ve herşeyin gözlemizin önünde ceryan ettiği o kadar çok ölüm orucu günü yaşadık ki, iktidarların duyarsızlığının farkına bile varmadık. ‘Şaşırma Kaybı’ daha uzun günlere taşındı. B1 kullanımıyla birlikte, 200 günü aşan ölüm oruçları, sanki hiç kimseyi öldürmemiş gibi hatırlanmak istenmeyen anılar bölümünde kaldı. 100’den fazla kişinin ölüm orucunda yaşamını yitirdiğini hepimiz unuttuk.
500’den fazla Wernicke-Korsakoff hastası eski tutsak, sanki ölüm oruçlarından değil de önlenemez bir salgına yakalanmış bahtsız insanlar gibi hala hayatta var olmaya çalışıyorlar.
Daha uzun direnebilmek için B1 vitamini kullanmış olmaları, ne ölümü durdurdu, ne Wernicke-Korsakoff ne de parça parça ölen bedenlerinin parçalarını geri getirdi. Sadece herşeye rağmen iktidarların ne kadar daha uzun süre hiç bir şey yapmadan durabileceğini gösterdi bize ve biz buna da alıştık.
Bütün bu yaşadıklarımız arasında, alışkanlık batağına saplanmış, şaşırma kaybını arıyor bu yazı.
Biliyor musunuz, milletvekili Leyla Güven, süresiz açlık grevinde, 71. gününde…