Yerel seçimlere 74 gün kaldı. Umarım 1 Nisan sabahı gene “biz nerede hata yaptık” demeyiz, hatanın, muhalefeti bir türlü beceremeyişimizde olduğunu bile bile. Özellikle ana muhalefet partisi CHP’nin bir yandan sol ve sosyal demokrat geçinip öte yandan milliyetçi politikalarla Kürtlerle işbirliği yaptı dedirtmemek adına HDP’den öcüden kaçar gibi kaçmasının kendisine hiçbir şey kazandırmayacağını, aksine zarar vereceğini bir türlü anlayamaması AKP’nin işine yaramaktadır. Millet İttifakı’ndaki diğer ortağı İYİ Parti ise zaten ayrıldığı MHP’den çok da farklı olmayan bir yapıda. İş gene HDP’ye düşüyor. Hiçbir art düşünceye kapılmadan belediye başkanlıklarında iddialı olmadıkları yerlerde muhalefetin adayını destekleyecekleri izlenimi veriyorlar ki akla uygun olan da odur.
Bu tespiti yaptıktan sonra iktidar blokunun durumuna bakacak olursak bir akıl karışıklığı ile karşılaşıyoruz. Sayın Bahçeli’nin tüm çabalarına karşın MHP örgütünde üst kademeden bile üst perdeden çatlak sesler çıktığını görüyoruz. Bozkurt işareti yapmak için iktidar partisinin başı olan ortağından izin isteme, birçok partiliyi can evinden vurmuş. Birçok yerde aday olmak isteyenler, önleri kesilince Mersin’de olduğu gibi istifa eder oldular.
Tabii en büyük telaş, AKP’de görülüyor, daha doğrusu genel başkanları sayın Erdoğan’da.
Bir yandan sık sık yaptıkları anketlerin yarattığı karamsar hava, bir yandan resmi rakamlara göre % 20’yi aştığı açıklanan ama aslında bunun çok çok üstünde olan enflasyonun kitlelerde yarattığı umutsuzluk sonucu seçimi kaybederlerse, tek adam rejiminin sonuna doğru hızla gidileceğini görüyorlar ve büyük bir telaşla her türlü hukuk dışı yola başvurmaktan çekinmiyorlar.
Seçmen kitlelerini konsolide etmek için bir yandan içte ve dışta savaş ve kitleleri ayrıştırma politikalarından, bir yandan seçim manipülasyonlarından, bir yandan tehditlerden medet umuyorlar.
Yedi yıldır zikzaklar çizen Suriye politikası sonunda, önceleri birlikte tatil yaptıkları, ortak Bakanlar Kurulu toplantısı düzenledikleri, can ciğer kuzu sarması oldukları ‘Esat Kardeşimizle’ can ciğerlikten can düşmanlığına geçildi. 7 Haziran 2015 seçimlerinin yarattığı hüsran, Kürt illerinde uygulanan ve birçok cana mal olan 1 Kasım seçimlerine götürdü. Tam olarak ele geçiremedikleri Anayasa’yı değiştirmeye yeterli milletvekilliği sayısını MHP ve “Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz” diyen CHP’nin sayesinde HDP’nin birçok milletvekilinin dokunulmazlıklarını kaldırıp hapse attılar.
Fırat Kalkanı ve Zeyten Dalı hareketlerinden sonra şimdi de Fıratın doğusu için savaş hazırlıkları sürüyor. Ne var ki her iki harekâtta Suriye hava sahasını açan Rusya ve Efrin’deki askerlerini çeken ABD’nin yaktığı yeşil ışık, şimdilerde pek yanacak gibi görünmüyor.
Rusya, bir yandan Türkiye’yi ABD ve NATO’dan uzaklaştırmayı istiyorsa da, öte yandan Kürtlerle Suriye yönetimini uzlaştırmaya çalışıyor. Putin’in, Türkiye’nin yeni bir Suriye harekâtına pek sıcak bakmadığı sanılmakta. Hele bugünlerde Türkiye’nin Ukrayna’ya İHA’lar satmakta olduğu da hesaba katılırsa, Rusya daha farklı davranabilir.
ABD’ye gelince durum daha da karmaşık. Trump Suriye’den çekileceğini açıkladı, önce sevinmekle birlikte buna şüphe ile bakıldı, arkasından çekilmenin uzayacağı ve Kürtlerin korunacağı ABD yetkililerince açıklanınca hava değişti. Son olarak da evvelki gün Erdoğan ve Trump arasındaki telefon görüşmesinde, Trump’ın daha önce tweeterda açıkladığı Türkiye sınırı boyunca 20 millik (32 km) bir tampon bölge oluşturulması gündeme geldi. Daha önce Türkiye’nin bu yolda kabul edilmeyen talebine şimdi Türkiye şüphe ile bakıyor. Ankara oraya, kendi askerini göndermek istiyordu, halbuki ABD, SDG’nin de içinde olacağı bir askeri güç yerleştirmek istiyor.
Şimdilik durum bu, ne ABD ve Rusya’nın sözünde durma garantisi var, ne de Türkiye vazgeçecek gibi görünüyor. Verilecek tavizler sonucu ortaya koyar.
Seçimi kazanmak için yalnız savaş yetmiyor tabii. Daha önceleri işler sandıkta, daha doğrusu sayımda bitiyordu. Mühürsüz oyları sayma, sandık başına kimseyi yaklaştırmama, sonuçlarla oynama gibi oy toplama yolları artık yetmiyor anlaşılan. Şimdi, sayıları dudak uçuklatacak çoklukta seçmen kaydırma yoluna başvurulduğu anlaşılıyor. Güçlü oldukları yerlerden kritik yerlere seçmen kaydırılıyor. Yapılan hem ceza yasalarına, hem seçim kanununa hem de nüfus ve vatandaşlık kanununa aykırı ve de ayrı ayrı suçlar. Özellikle Kürt illerinde bir apartmanın üç dairesinde iki bini aşkın seçmen kayıtlı. Hiçbiri orada oturmuyor. İki gün öncesine kadar saptananların sayısı oldukça yüksek. Batı illerinde daha insaflı davranmışlar. Bir belediye meclisi üyesinin evinde kırktan çok seçmen kayıtlı ve gayet pişkin bir şekilde bunların akrabaları olduğunu, maç seyretmek için orada yazıldıklarını söylüyor. Tabii suç bu, seçim kurullarının suç duyurusunda bulunması, bulunmasalar bile savcıların şikayet üzerine veya bu haberleri ihbar kabul edip harekete geçmeleri gerekir. Gerçi Yüksek Seçim Kurulu bunların oy kullanamayacağına karar verdi ama…
Umarım CHP, tarafsız olması, istifa etmeden aday olamaması gereken TBMM Başkanı Sayın Binali Yıldırım’a itiraz etmeyeceğini açıkladığı gibi bu garabeti de “seçmenin takdiri” olarak karşılamaz.
Tabii seçim kazanmanın yollarından biri de tehdit. Terörle iltisakı olanların (!) kazansalar da görevden alınıp yerlerine kayyım atanacağını, iktidarla uyumlu olmayanın hizmet yapamayacağını söylemek bunlardan bazıları. Polise ya da savcıya yapılacak bir ihbar, terörle iltisakın delili olacaktır.
Seçimi kazanmak için 31 Mart’a kadar kesenin açılan ağzından, 1 Nisandan itibaren zam yağacaktır.
Bir de küçük bir kehanette bulunayım. Seçimden birkaç gün önce bir yasayla emeklilikte yaşa takılanlara da bir kıyak çekilebilir. MHP de o havayı veriyor. AKP bile Meclis’ten geçmesine yardımcı olabilir ve seçimden sonra veto edilebilir. Umarım kehanetin bu son kısmı gerçekleşmez.
Her türlü tertip, tehdit ve manipülasyona karşın halklarımızın sandığa gidip oylarını kullanacağına inanıyorum.