HDK’nin 9’uncu Genel Kurulu sonuç bildirgesinde, faşizme karşı direnişin toplumsallaştırılacağı belirttirilerek, “Sayın Abdullah Öcalan ve tüm siyasi tutsaklar üzerindeki baskı ve tecridin bir an önce son bulmasını talep ediyoruz” denildi.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), “Emek, Barış, Özgürlük: Faşizme Karşı Toplumsal Direniş” şiarıyla gerçekleştirdiği 9’uncu Genel Kurul sonuç bildirgesini yayınladı.
Bildirgede, 9’uncu Genel Kurul’un, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 68 gündür açlık grevinde olan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven, baskı ve tecrit koşulları altında tutulan tutuklulara ithaf edildiği belirtildi.
‘Tecrit son bulsun’
Bildirgenin devamında şöyle denildi: “Onurlu ve boyun eğmeyen duruşuyla bugün faşizmin çözülüşünün yolunu açanların simgesi olmuş Leyla Güven’i ve hapishanelerdeki tüm yoldaşlarımızı saygıyla ve dayanışmayla selamlıyoruz. 2015 yılından bu yana İmralı’da mutlak tecrit altında tutulan Sayın Abdullah Öcalan ve tüm siyasi tutsaklar üzerindeki baskı ve tecridin bir an önce son bulmasını talep ediyoruz. Tecridin son bulması için mevcut direnişin toplumsallaşması, derinleşmesi ve güçlendirilmesi için mücadeleyi büyüteceğimizi ilan ediyoruz.”
‘Direniş toplumsallaştırılacak’
Bildirgede, Genel Kurul’da yapılan değerlendirmelerde HDK’nin örgütsel düzlemde mevcut durumu, potansiyelleri ve eksiklikleri ile gelecek perspektifinin ele alındığı belirtildi. Bildirgede, “Halkların Demokratik Kongresi’nin halkların, emekçilerin ve tüm ezilenlerin rejime karşı itirazlarını birleştirecek, yerleşen faşizme karşı direnişi toplumsallaştıracak, temsili burjuva demokrasisini de aşacak biçimde demokrasiyi inşa edecek bir özne olarak üzerine düşen tarihsel sorumluluğu yerine getirmesi için atması gereken adımlar karar altına alınmıştır” denildi.
Sonuç bildirgesinin maddeleri şöyle:
“* Yıllardır ülkenin tepesine çöreklenen AKP iktidarı, son üç buçuk yıldır adım adım faşist rejimi kurumsallaştırmaktadır. AKP’nin bu yoldaki ilk adımı halklara umut olan barış ve müzakere sürecini bir oldu-bitti ile sonlandırmak, 7 Haziran 2015 seçimlerini yok sayarak Kürt sorununda savaş politikalarına geri dönüş yapmak olmuştur. AKP, 15 Temmuz darbe girişimini demokratik siyaset zeminini ortadan kaldırmak, faşizmi yerleştirmek için lütuf olarak görmüş; her fırsatta milli irade vurgusuna sarılırken DBP’li ve HDP’li belediyelere atadığı kayyumlarla halkın iradesini ayaklar altına almış, bu tavrını HDK bileşenleri ve HDP’ye karşı siyasi soykırıma dönüştürmüştür. Hukuk devleti kağıt üzerinde kalan bir söyleme dönüşmüş, sözde bağımsız yargı organlarının temsilcileri tek adam karşısında cüppelerinde olmayan düğmeleri ilikler konuma gelmiştir.
* Hakların Demokratik Kongresi, faşizmi geriletmek ve demokrasiyi kazanmak adına demokratik muhalefetin tüm bileşenlerinin güçlerini birleştirebilmesi için var gücüyle çaba gösterme kararlılığındadır.
* Kendinden olmayana hayat ve hürriyet hakkı tanımayan milliyetçi, mezhepçi, cinsiyetçi, türcü zihniyet dün bu topraklarda başta Ermeniler olmak üzere Anadolu’nun Hıristiyan halklarını soykırıma uğratırken bugün benzeri bir zulüm politikasını Kürt halkına uygulamak istemektedir. MHP destekli AKP-Saray rejiminin “bekâ söylemi” altında normalleştirdiği ötekileştirme, düşmanlaştırma, kutuplaştırma siyaseti ve bunun yarattığı kültürel-toplumsal iklim sadece bununla da sınırlı kalmamakta; kadınlara, LGBTİ+’lara, çocuklara, hayvanlara şiddeti olağanlaştırmaktadır. Kadınlar tacize ve tecavüze uğrarken, katledilirken, çocuklar istismara mazura kalırken ve LGBTİ+’lar nefret suçlarının kurbanı olurken iktidar kılını kıpırdatmamaktadır.
* Halkların Demokratik Kongresi şiddetin meşrulaşmasına, sıradanlaşmasına, olağanlaşmasına karşı ezilenlerin her kesiminden yükseltilecek mücadeleyi sahiplenecek ve dayanışma içinde olacaktır.
* Suriye’de emperyalistler arası paylaşım savaşından nemalanarak “Yeni Osmanlı” olmaya soyunan AKP-Saray iktidarının bu rüyası savaşın seyri içerisinde sona ermiştir. Ancak AKP-Saray iktidarı, Kürtlerin kendi kaderini tayin ederek, Rojava’da Süryani, Arap ve diğer halklarla kurmuş olduğu demokratik-eşit-özgür yaşam modelini boğma planlarından vazgeçmemiştir. Geçen yıl cihatçı örgütlerle Afrin’i işgal edenler şimdi de Menbic’e ve Rojava’ya operasyon hazırlığındadır. Halklar için ölüm, gözyaşı, yıkım ve sürgün demek olan operasyona karşı barış talebini yükseltmek acil görevimizdir.
* Sürekli krizlere gebe olan kapitalizm, emperyalistlerin küresel ticaret savaşlarını yoğunlaştırması ile yine ve yeni bir krizin içerisine daha girmiştir. Kriz sadece finansal bir kriz değil, sistemin yapısal krizidir. 1990’larda estirilen neo-liberal küreselleşme rüzgârlarının toplumlar üzerinde yarattığı derin tahribat, ya sağ popülist ya faşizan hareketlerin dünya ölçeğinde tırmanışa geçmesine hatta pek çok ülkede iktidara gelmesine sebep olmuştur. Ancak bugün Fransa’da Sarı Yelekliler Hareketi’nin gösterdiği gibi kitleler sistemin kendi üzerlerine giydirmek istediği deli gömleğini yırtıp atmak noktasında kararlılığa sahiptir. Tüm Dünya faşizm ile devrim arasındaki salınımda büyük ölçekli kitle hareketlerine tanıklık ederken devrimci durum için hazırlanmak HDK’nin görevidir.
* Türkiye’de ise Saray ve sözcüleri, her ne kadar aksini iddia etse de tüm ekonomik göstergeler ülkenin derin bir ekonomik kriz içerisine yuvarlandığının kanıtıdır. Enflasyon, işsizlik, açlık ve yoksulluk sınırının altındaki hane halklarının sayısı her geçen gün artmakta, sosyal harcamalar azalmakta ve emekçiler üzerindeki baskı saldırı boyutuna ulaşmaktadır. Kamu kaynakları Varlık Fonu gibi araçlarla yandaş sermayeye aktarılırken, onurlu bir yaşam için hakkını talep eden emekçiye reva görülen ise grev yasakları, gözaltılar ve iş cinayetleridir. OHAL döneminde kendileri sayesinde grev olmadığını büyük bir övünçle söylemekten çekinmeyen iktidar, en son İZBAN grevini yasaklamıştır. Ancak emekçiler ülkenin dört bir köşesinde isyandadır; 3. Havalimanı’nda, Flormar’da, Cargill’de, Makro’da, TOKİ’de direnmektedir. Krizin yükünü emekçiler değil, krize yol açanlar ödemelidir. Halkların Demokratik Kongresi, bu direnişlerin başarıya ulaşması için her türlü dayanışmayı göstermek konusunda kararlıdır.
* Bütçe içerinde en büyük pay silahlanmaya ve Diyanet’e ayrılmaya devam etmektedir. Özel okullara yapılan büyük ölçekli teşviklerle, devasa şehir hastaneleri ile eğitim ve sağlıkta ticarileşme hız kazanmakta, halkın eğitime ve sağlığa yaptığı harcamalar günden güne artmaktadır. AKP’nin sosyal yardım ve inayete dayalı uygulamalarının halkın refahını temin edecek hak temelli sosyal politikalar olmadığı açıktır. AKP’nin çökerttiği sosyal güvenlik sisteminde Saraya yapılan milyarlarca liralık harcamalar gözardı edilirken emeklilikte yaşa takılanların bütçeye ek yük getireceği gibi iddialarla emekçilerin kazanılmış hakları gasp edilmektedir.
* Toplumun AKP-MHP ideolojisi doğrultusunda dönüştürülmesinde ve muhafazakârlaşmasında başat rol yüklenen Diyanet; Alevileri yok sayan, kadınlara dair cinsiyetçiliği meşrulaştıran, bilimsellik karşıtı fetvalar üretmektedir. Tüm toplumun vergileriyle finanse edilen ancak bizatihi varlığıyla ve işleyişiyle ayrımcılık üreten Diyanet kapatılmalıdır.
* Çılgın projelerle kentler rant uğruna talan edilirken, doğa katledilir, dereler kurutulur, ormanlar yakılırken siyasal iktidar en hakiki çevrecinin kendileri olduğunu ilan edebilmektedir. Halkların Demokratik Kongresi, AKP-MHP ittifakının sahte çevreciliğinin maskesini düşürmek, doğa ile uyumlu bir yaşam kurabilmek için rant temelli politikalara karşı ekoloji mücadelelerini ortaklaştırmayı ve dayanışmayı önümüzdeki dönemin acil görevlerinden biri olarak saymaktadır.
* Türkiye halklarının önünde 31 Mart yerel seçimleri bulunmaktadır. Bu seçimler AKP-MHP ittifakını hem kayyumlarla halkın iradesini gasp edişine güçlü bir cevap vermek hem de 24 Haziran’da “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı altında kurumsallaşan AKP-MHP faşizan rejiminde çatlaklar yaratmak, meşruiyetini sorgulatmak için önemli bir fırsattır. Halkların Demokratik Kongresi, fikriyatında ve pratiğinde seçimleri aşan bir siyasallığı savunmakla birlikte, bu seçimlerin sistemi oylayacak bir referanduma dönüştürülmesi için emekçilere, ezilenlere ve Türkiye halklarına çağrıda bulunur.
* Cumartesi Anneleri’nin polis şiddetine rağmen yılmaz direnişinden, Denizlerin, Mahirlerin, İboların, Kemal Pirlerin, Sakine Cansızların, Türkiye ve Ortadoğu halklarının devrimci mücadelelerinden ilham, baskıya ve zulme karşı Dünya’daki tüm direnişlerden güç alan Halkların Demokratik Kongresi, faşizmin karanlığında halklara, ezilenlere ve emekçilere umut ışığı olmak, onların özgün mücadelelerini birbiriyle buluşturmak ve birbirine bağlamak, insanların ve halkların kendi yaşamları üzerinde söz sahibi oldukları bir ülkeyi bugünden yarına kurmak için başladığı yolculuğuna yenilenerek ve yinelenerek aynı kararlılıkla devam edecektir.
* Bizler, faşizm kadar devrimin de koşullarının var ve mümkün olduğu bu tarih şafağında bizleri ezen, yok sayan ve sömüren bu sisteme karşı mücadelelerimizi ortaklaştırarak, birbirimize omuz vererek, toplumun kılcal damarlarına nüfuz ederek kazanacağız!”
HABER MERKEZİ