ABD Başkanı Trump’ın ‘Suriye’den askerlerimizi çekiyoruz’ açıklaması, gerek bölgede gerekse de dünyada tartışılmaya devam ediyor. Trump’ın ilk söylediği ile sonrakilerin birbirini tutmaması ve ABD yönetiminden gelen farklı açıklamalar üzerine, yapılan yorumlar artmış görünüyor. Karara ilişkin fikir beyan edenler, ayrıntılarda birbirlerinden ayrılsalar da özünde herkesin üzerinde hemfikir olduğu konu, ABD’nin bölge politikasında bir yeniliğe gittiği biçiminde. ‘ABD, Türkiye’yi daha fazla kullanma temelinde bir siyasetin sahibi olacak, Türkiye üzerinden bölgede etkili olmaya çalışacak’ diyenler fazla. Son dönemde ABD ve Türkiye’den yapılan açıklamalar buna işaret olarak gösteriliyor. Her ne kadar, Bolton’un Türkiye ziyareti, krizin devamına ilişkin bir izlenim yaratsa da esasta yaşanan, NATO üyelerinin birbirine yaklaştığı bir süreç oluyor. ABD’nin de Türkiye’deki iktidarın da çıkarlarını var olan ilişkinin geliştirilmesinde gördükleri anlaşılıyor. Denilebilir ki, iki taraf da beraber çalışmak istiyor fakat Kürt realitesine yaklaşımlarının farklılık arz etmesi yer yer karşı karşıya gelmelerine neden oluyor.
Türkiye’deki mevcut iktidar için Kürdün tasfiyesi, hatta soykırımı temel politika olmaya devam ederken, ABD için benzer bir değerlendirmeyi yapmak zor. Gerek Güney Kürdistan’da gerek Rojava’da ve gerekse de diğer Kürdistan parçalarında ABD’nin bir Kürt politikasının olduğu, Kürdün var olan enerjisinin kullanılmak istendiği açık. Elbette bu özgür Kürdün iradesinin kabulü anlamına gelmiyor fakat Türkiye gibi düşünülmediği de görülüyor.
Dikkat edelim! ABD, bugün tüm dünyaya DAİŞ’i yendiğini söylüyor. Aynı ABD DAİŞ’i Kürt müttefikleri ile birlikte yendiğini de ekliyor. Ve herkes de bunu böyle biliyor. Gerçekte Kürtler, Koalisyon güçlerinin desteği ile DAİŞ’i yense de ABD merkeze kendisini alarak propaganda yapıyor. Parçaları bir araya getirip totalden bakınca, şöyle bir durum açığa çıkıyor: ABD yönetimi, yaptığı ‘çekilme’ açıklaması ile beraber hareket ettiği, müttefik olduğunu söylediği Kürtleri, bir nevi yolda bırakmış, sırtını dönmüş oluyor. Esas olarak kıyamet de burada kopuyor. Karara yönelik ABD içinden ve dışından -özellikle Avrupa’dan- gelen tepkiler, özünde bu algının oluşmasını engellemeye dönük olarak gerçekleşiyor. ABD siyasetinden, askeri kanattan gelişen tepkiler, ‘ABD ortaklarını, müttefiklerini yolda bırakmaz’ mesajı taşırken, Avrupa devletlerinden gelen tepkiler de ‘Batı beraber çalıştığı insanlara, halklara sırtını dönmez’ anlamı taşıyor. İki temel gücün de korktukları, uzun vadede kendileri için sorun teşkil eden temel husus; ABD örneğinde görüldüğü gibi ‘batılı güçlerin güvenilmez olarak damgalanmasıdır.’ Eğer böyle bir algı oluşursa, Ortadoğu başta olmak üzere dünyada bu güçler ile kimsenin kolay kolay iş yapmayacağı ve bunun da uzun vadede bir gerilemeye yol açacağı değerlendiriliyor. Bundandır ki panikle her gün, yeni yeni açıklamalar yapılıyor.
Klasik deyimle kimse Kürdün, kara kaşına kara gözüne hayran değil. Bugün, Trump’ın açıklamasına hayır diyenler, karşısında duruyormuş gibi gözükenler için temel kaygı, ABD Batı’nın, güvenilmez ortak olarak akıllarda yer edinmemesidir. Kuşkusuz! ABD’nin Suriye savaşına müdahil olurken, belli hedefleri vardı,bunlar hala güncelliğini korumaktadır. ABD’nin bir biçimde, Suriye’de bulunacağı, Suriye siyasetine müdahil olacağı da tartışma götürmez. Fakat ABD’nin Türkiye ile Kuzey Doğu Suriye özgürlük güçleri arasında bu kadar kalmasına rağmen ilişkisini bu düzeyde sürdürmesi, esasen oluşacak bu toplumsal algının önüne geçmek içindir. Şöyle dahi söylenebilir; Trump’ın açıklaması ardından, bölgede ve dünyada bu ölçüde itirazlar yükselmeseydi, ABD ‘ortaklarını’ bıraktı tartışmaları olmasaydı, şimdi çok daha farklı bir siyasal atmosfer içerisinde olabilirdik. Dikkat edilirse, RTE, Trump’ın açıklaması sonrasında, ‘biz operasyonu erteliyoruz’ dedi. Belli ki yapılan görüşmelerde Kuzey-Doğu Suriye’ye ilişkin ABD ve Türkiye arasında bir mutabakat söz konusuydu. Fakat aradan geçen zaman diliminde, bugün tekrardan, Rojava’ya operasyon gündemdedir.
Bu aşamada şunu söylemek mümkün: politika değişikliğine yol açan, kısa zamanda iki tarafı -ABD ve Türkiye’yi- yeniden karşı karşıya getiren gelişme, hem yerelden hem de genel olarak dünya kamuoyundan gelen tepkilerdir. İşte tam da bu noktada şu soru akla geliyor; Hem bölgede hem de dünyada halkların ve mecburen devletlerin,alınan bu karara itirazının kaynağında ne var? Hiç kuşku yok ki! Direniş var. Direniş ile elde edilen hakların meşruiyeti var. Eğer Kuzey Doğu Suriye halkları, DAİŞ gibi insanlık düşmanı bir güce karşı direnmeseydi, canını ortaya koyup mücadele etmeseydi, öz savunmaya dayalı, öz yönetimlerini kurmasaydı, bugün böyle bir dayanışmanın gösterilmesi, itirazların yükselmesi mümkün değildi. ABD’yi, genel olarak batılı güçleri Kuzey Doğu Suriye halklarıyla birlikte hareket etmeye zorlayan temel husus, burada gelişen ve insanlığa umut olan direniştir. Direnişin muazzam değiştirip, dönüştüren gücüdür.