Zilan Kaya
Kürt özgürlük hareketinin mücadele tarihi “Ya şimdi ya hiçbir zaman!” denilip eyleme geçildiği tarihi an’larla doludur. An’da gerçekleşen Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi direnişi ve sonrası gerçekleşen eylemler şimdiyi yaratmıştır. En önemlisi de bu mücadelenin öncüsünün tüm an’larının bugünkü özgürlük paradigmasını yaratmış olmasıdır.
“Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım” döneminin bir parçası olan cezaevi direnişleri, an’da gerçekleşen ve yarını yaratacak bir niteliğe sahip direnişlerdir. Diğer bir deyişle devrim zamanıdır! Bu zaman, tüm halklar ve insanlık için özgürlük zamanı olsa da, en çok kadınların devrim zamanıdır.
Leyla Güven öncülüğünde Evin Kaya, Kibriye Evren, Hilal Ölmez, Hacer Halil Yusuf, Ruhşan Bozan, Özlem Özdemir, Ayten Gülsüm, Özlem Söyler, Nejla Atak, Esma Başkale, Belgin Kanat, Zozan Kutum, Reyhan Coşmuşlu, Figen Şahin, Emine Kılıç, Gülistan Tekin, Çiğdem Şakar, Rahşan Aydın, Gülten Akgün, Ebru Güden, Süheyla Taş, Zeliha Ustabaş, Saliha Taşkesen, Seyhan Çiçekli, Nevin Gökçe, Zelal Başboğa, Semra Akhan, Sabiha Önder ve isimleri henüz ulaşmayan yüzlerce kadın, bu devrim zamanını yaratmaya başladılar bile!
Özgürlük mücadelesi veren devrimciler için en kötü şey, uğruna mücadele ettikleri hakikat için bir şey yapamamaktır, yani eylemsiz kalmaktır. Hele de söz konusu özgürlük paradigmasının yaratıcısı olanca,tüm zaferler, direnişler, başarılar biraz buruk, biraz yarım kalır. Özgürlük mücadelesi yirmi yıldır sayısız direnişlere ve zaferlere imza atmıştır. Ancak hala özgürlüğün ve gerçek bir devrimin tamlığına ulaşılamamıştır. Çünkü nihai özgürlük,tecridin tümden kırılmasıyla gelecek olan özgürlüktür. Bu yarımlık ve burukluk sadece zafer ve direnişlerde değil, yaşamın bütününde hissedilir ve yaşanır. Bu yüzden de yirmi yıllık süre, öfke bilemiş özlemleri büyütmüştür. Öfke bedenleri ateşe dönüştürmüş, özlem duyguları yarım bırakmış, zihinler ise hep umut üretmiştir.
Süresiz dönüşümsüz açlık grevleri dışardakiler için hep zor ve ağır gelmiştir. Ancak içerdekiler için Leyla Güven’in deyimiyle; “En mutlu ve huzurlu oldukları zamanlardır.” AKP-MHP iktidarı binlerce Kürt siyasetçi ve yurtseveri tutsak ederek, ellerini kollarını bağladığını düşünebilir, onları hakikat yolundan alıkoyarak eylemsiz kıldığını düşünebilir; ancak AKP-MHP’nin düşünemediği ya da inanmak istemediği bir şey var. Bu da öncüsüne, halkına ve değerlerine inanç ve aşk düzeyinde bağlı özgürlük tutkunu binlerce tutsağın varlığıdır. Bu güç ve tutku, her türlü sindirme, boyun eğdirme, iradesizleştirme uygulamalarını boşa çıkardığı gibi bugün, büyük bir eylemsellikle direnmeyi sağlamaktadır.
Beklenen an gelmiştir, şimdi eylem zamanıdır! Bu direniş tıpkı geçmişte olduğu gibi zafer, kurtuluş ve özgürlüğe gebedir. Çünkü eylem gerekçeleri hiç olmadığı kadar haklı ve gecikmiş, umutları ve özlemleri hiç olmadığı kadar büyümüş, öfkeleri hiç olmadığı kadar birikmiştir. Gerekçeleri en güçlü olan, öfkesi en keskin olan, umutları en çok büyütenler kadın tutsaklardır. Onlar için tutsaklık dört duvar arasındaki tutsaklık değildir. Asıl tutsaklık bin yıllardır erkek egemenlikli sistemlerin eliyle inşa edilen tutsak yaşamlardır. Bugün cezaevlerine doldurulan ve bedenini açlığa yatıran kadınlar, bin yılların tutsaklığını reddeden ve özgürlük bilincine ulaşmış kadınlardır. Hele de söz konusu olan bu özgürlük bilincini veren önderlerine uygulanan tecride karşı direnmek, bir varlık ve yokluk sorunu olmuştur. Keza kadın ve erkek köleliğinin beş bin yıllık şifrelerini çözen ve özgürlüğün anahtarını sunan önderleri olmuştur. Bu sebepledir ki bugünkü kapitalistler, mutlak tecride alınan önderlerini“en büyük düşman”ilan etmişlerdir. Kendini kadın-erkek köleliği üzerinden büyüten ve sürdüren bugünkü kapitalizmin ağır tecrit koşullarını uygulamasının nedeni, özgür yaşam paradigmasıdır.
Kapitalist uygarlık güçleri şunu unutmamalıdır: Hiçbir saldırı, soykırım, engelleme ve tutsaklık, özgür toplum paradigmasının yaşamsallaşmasına mani olamayacaktır. Altı-on metre yükselen duvarlar, çepeçevre döşenmiş dikenli teller, art arda kapanan onlarca kapılar, oluşturulan daracık hücreler ve kişi başına düşen onlarca gardiyan ve askerle, direnmenin önüne geçememişlerdir, geçemeyeceklerdir.
Ayağa kalkmak için, yürümek için, bağırmak için, mücadele etmek için yarın çok geç olabilir. Bu süreç karşısında korkmak, ikircikli davranmak, çekinmek, düşünmek, oturmak, ertelemek, beklemek, seyretmek hiç olmadığı kadar kadınlara, Kürtlere, Türklere, Alevilere, dört parça Kürdistan’a, Ortadoğu’ya, Avrupa’ya ve tüm insanlığa kaybettirecektir. Tecride karşı özgürlük için, barış için, eşitlik için, zafer için… Ya şimdi ya hiçbir zaman!