HDK’nin 9’uncu Genel Kurulu’nda konuşan Eşsözcü Gülistan Kılıç Koçyiğit, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile kardeşinin yaptığı görüşme için, “3 yıllık izolasyondan yapılan kısa süreli görüşmeyi lütuf olarak gören aklı reddediyoruz” dedi.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) 9’uncu Dönem Genel Kurulu, “Emek, barış, özgürlük ve faşizme karşı toplumsal direniş” şiarıyla başladı. Hotel Akar International’da düzenlenen Genel Kurula, HDK içerisinde yer alan çok sayıda siyasi parti, sivil toplum örgütü, sendika ve demokratik kitle örgütü temsilcileri katıldı.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Mehmet Bozgeyik, Genel Kurul’da bulunan isimler arasında. Genel Kurul’un yapıldığı salona, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı açlık grevinin 67’nci gününde olan Leyla Güven’in fotoğrafının yer aldığı ve üzerinde “Tecride hayır, yaşamı savunan direnişe ses ver” yazılı pankart asıldı. Divanın belirlemesi ardından, saygı duruşuyla başlayan Genel Kurul’un açılış konuşmasını HDK Eş Sözcüleri Gülistan Kılıç Koçyiğit ve Onur Hamzaoğlu yaptı.
Koçyiğit, birçok dilde Genel Kurulu selamlayarak, şunları söyledi:
“Bizlerle olamayan çok arkadaşımız var. Ankara, Suruç’ta yitirdiğimiz, öz yönetim direnişlerinde yitirdiğimiz arkadaşlarımız burada yoklar. Her birini saygıya anıyorum.
Eşitlik ve özgürlük için mücadele ettiği için cezaevinde olan, sürgünde olan arkadaşlarımıza selam olsun.
Tecrit çatışmanın temel dayanağıdır
Yıllardır mücadele ediyoruz ama 7 Haziran 2015’den bu yana mücadelenin biçimi, rengi, kokusu değişti. Bugün bambaşka bir tarzda mücadele ediyoruz. En önde yürüyenler, yaktığı direniş meşalesinde önümüzü aydınlatan yoldaşlarımız var.
Tıpkı sevgili yoldaşımızı sayın Leyla Güven’de olduğu gibi. Leyla arkadaşımız şu anda değişen direniş sürecinin öncülüğünü yapmaktadır. Eski tarzda yeni sürece cevap olamıyorduk. Bir yol bulmak gerekiyordu. Bin selam olsun o yola o yolda yürüyen yoldaşlara. Kendisi açlık grevini şöyle tanımlıyor: ‘Kendim için talebim yok, benim talebim toplumsaldır.’ Tecrit bu ülkede demokrasinin yok edildiği zemindir. Her gün yaşadığımız haksızlıkların savaşın, çatışmanın temel dayanağıdır. Biz tecridi kırarsak, yenersek orada artık başka bir mücadele hattına geçebileceğimizi yüksek sesle söylüyor. Bu ülkede bütün iktidarlar hep kendileri için bir düşman yarattılar. Bir zamanlar Yunanlılar, bir zaman İran şimdi de Suriye düşman oldu ama içerde her zaman kadim düşmanlar buldular. Ne dediler? Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Süryaniler, bütün azınlıklar, farklılıklar bu coğrafyanın öz yurttaşları, kökü burada olanlar düşman gördüler.
Toplumu zehirliyorlar
Milliyetçiliğin zehirli sarmaşığına yapışmış durumdalar. Bütün bir toplumu hasta ediyorlar, zehirliyorlar. Bunun bir aşaması da tecrittir. İmralı’da Sayın Öcalan, barış için inisiyatif aldı. ‘Kürt sorunun çözümünde silahlı dönem bitti artık demokratik müzakere dönemi’ dedi. Ne bir Kürdün ne de bir Türkün ne de diğer halklardan hiç kimsenin burnu kanamadı. Yeni bir düzen kurulacaktı. O düzen çoğulcu farklılıkların sesinin yükseldiği bir düzendi. O düzen AKP-MHP faşizmine yer vermeyen bir düzendi. Onun için tetiğe bastılar, mutabakatı reddettiler ve 5 Nisan 2015’ten bu yana Sayın Öcalan ve diğer siyasi tutsaklar mutlak tecrit uyguluyorlar. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu tecrit sadece onlara yönelik değil. Bütün hayatımız kuşatmış durumda. Tecrit sadece İmralı’da da yok hayatın içinde var. Tam da Sayın Leyla Güven bu tecridi kırmak, yeni bir toplumsal barışın önünü açmak istiyor. Bu ses küçük bir görüşmeye vesile oldu. Sayın Mehmet Öcalan, İmralı Adası’na gitti ve Sayın Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdi.
Tecridin kırılmasını istiyoruz
Bu kısa süreli görüşmeleri, 3 yıllık temel izolasyondan, mutlak tecritten sonra lütuf olarak gören aklı da yönetimi de reddediyoruz. Biz tecridin sistematik bir şekilde kırılmasını istiyoruz. Ailesi ve avukatlarıyla ve daha önce olduğu gibi heyetlerle sistemli bir görüşme ve bu görüşmenin garanti altına alınmasını istiyoruz. Her seferinde bıçağın kemiği dayandığı yerde cezaevlerinde ve dışarıda arkadaşlarımızın eylemi sonucunda geliştiren 20 dakikalık kısa süreli tek seferlik görüşme, görüşme değildir. Yine de şunu biliyoruz. Milyonlarca insan dün sosyal medyada, televizyonlarında başında o görüşmede Sayın Öcalan sağlığının iyi olduğunu öğrendiği için mutluydu, huzurluydu gözyaşları döküyordu.
Kürt halkı Sayın Öcalan için ‘irademdir, barışın mimarıdır’ demiştir. Bu anlamda tekrar ifade edersek Leyla Güven’in direnişi, zafere götüren Mazlumların yoludur. Ser verip sır vermeyen İboların yoludur. Dar ağacına götürülürken Türkiye ve Kürdistan halklarını haykıran Denizlerin yoludur. O yola da bin selam olsun arkadaşlar.
Dünyada otoriter rejimler
AKP MHP temel politikasının savaş ve kaos olduğunu sadece bu hükümete özgü olmadığını çok iyi biliyoruz. Dünyada savaş politikalarının bizi daha fazla yıkıma götürdüğünü bir krize götürdüğünü görüyoruz. Sadece toplumsal kriz değil, son yılların savaş politikaları bütçelere nasıl yansıyor. Bütçenin yarısı savaş bütçesine ayrıldı. Eğitimize, sağlığa, halkın yararına olan hiçbir harcamaya yer verilmiyor. Limaklara, Kolinlere, Cengizlere; yandaşlara… Faşizm yeni bir emek rejimi kurdu. Bu emek rejimi içinde tam da 3’üncü Havalimanı işçilerinin itirazı vardı. Kölelik koşullarında çalışmak istemiyoruz tahta kurularının içinde uyumak istemiyoruz. Faşizm budur.
Sınıf direniyor. Flormar işçileri günlerdir direniyor. Tariş işçileri, TOKİ işçileri direniyorlar. Bizim de bu direnişle ses vermemiz gerekiyor. Bu direnişler kazanımla sonuçlandırmamız gerekiyor. Bunlar birer mevzi.
Bugünden yarına mücadeleye
HDK uzun bir yürüyüşten geliyor. Umuda yolculuk şiarıyla yola çıkmıştık. İçine kadınları gençleri, demokrasi, özgürlük isteyenleri ortak paydada buluşturmuştuk. Şimdi bu paydayı bugün burada daha da büyütmemiz gerekiyor. Toplum direniyor, itiraz ediyor ama biz hali hazırda bu itirazları birbiriyle ilişkilendirerek topyekun bir itiraza dönüştüremedik. Bu da bizim en büyük özeleştirimiz. Ortak bir mücadele hattını geliştiremedik. Ege ile Karadeniz ile Kürdistan’ı istediğimiz düzeyde buluşturamadık.
Önümüzde yerel seçimler var. Türkiye’de büyük kentleri kaybeden AKP-MHP başkanlık sistemi bütün yönetimi sorgulanacaktır. Seçimle faşizmi yenemeyebiliriz ama çözülmesini sağlayabiliriz. Gerçek demokrasimizi inşa etmek için bugünden yarına mücadeleye…”
HABER MERKEZİ