“Çok meşhur bir gazinocu vardı. (Fahrettin Aslan) Ziyaretime geldi. Geldi oturdu, çay kahve içti. Sonunda, ‘Benim bina ne olacak’ dedi. ‘Sizin bina yıkılacak’ dedim. ‘Ben Fahri Bey’e çok yardım yaptım’ dedi; benden evvelki başkana yani. ‘Size de yaparım’ dedi. ‘Ben sizin yardımınızı kabul etmem’ dedim. ‘Belediye bir kamu yönetimidir. Devlet borçla, bağışla yaşamaz, vergiyle yaşar. Siz verginizi doğru ödeyin, başka bir şey istemez’ dedim. Beni tehdit etti. ‘Çocukların bisiklete biniyorlar, çok trafik kazası oluyor İstanbul’da’ dedi. Zile bastım. Odacı geldi. ‘Kapıyı aç, bey gidiyor’ dedim. Normal kapıdan girmişti, şeref misafiri gibi iki kanatlı kapıdan çıktı. Sonra yıktık binayı tabii…”
Belki de tam şimdi, bazıları İstanbul ve metropol kentler için eski faşistlerden kırparak imal ettiği abuk sabuk belediye başkan adayları arar ve bulurken, evet, tam da şimdi Ahmet İsvan’dan söz etme zamanıdır.
1973-1977 yılları arasında İstanbul Belediye Başkanlığı yapmış olan CHP’li Ahmet İsvan’dan söz ediyoruz. Eşi Reha İsvan’la birlikte bunun bedelini 12 Eylül cezaevlerinde ödemiş olan Ahmet İsvan’dan…
Dürüst bir beyefendi
İsvan’dan söz ederken, daha baştan şu rakamı bir kenara not etmek gerekiyor: Yüzde 63,6! CHP’yi başarıyla yönettiklerini iddia eden bugünkü kuşakların asla hatırlamak istemeyeceği bu rakam, İsvan’ın 1973’te İstanbul Belediye Başkanı olurken aldığı oy oranıdır.
Aslında bir tarımcıdır İsvan. Robert Kolej’i bitirdikten sonra ABD’de tarım ve meyvecilik öğrenimi görmüş, Türkiye’ye dönüşünden sonra Yalova’ya yerleşerek burada uzun yıllar tarım araştırmaları yapmıştı. “Köprüler gelip geçmeye” adıyla anılarını da bu dönemde kitaplaştırmıştı.
Bu arada, CHP içinde de üye ve yönetici olarak görevlerde bulundu. Başkan adaylığı için ikna edilmesi çok kolay olmadı ama sonunda kabul etti. Seçimde aldığı oy (yüzde 63,6), Adalet Partisi adayı Fahri Atabey’in aldığı oyun iki katından fazlaydı! (Kıyaslamak için birkaç rakam verirsek, Recep Tayyip Erdoğan’ın 1994 Belediye Başkanlığı seçimi oy oranı yüzde 25.19, Ali Müfit Gürtuna’nın yüzde 27.52, Kadir Topbaş’ınki ise yüzde 45’tir.)
İsvan, aslında aile yapısı itibarıyla elit bir tabakadan geldiği halde seçildikten sonra, bazı halkçı uygulamalara imza attı; dürüst kişiliğiyle yapabildiği kadar yolsuzluklara geçit vermemeye çalıştı. Kentin yapısını bozan çarpık yapılaşmaya karşı elinden geldiğince mücadele eden İsvan, rant mafyasına, kaçak yapılara, tekelcilere taviz vermedikçe hedef haline de geldi.
1977’de, ekmek fiyatında tekel oluşturan ekmek işverenlerine karşı (bugün hala çalışmakta olan) ‘Halk Ekmek Fabrikası’nı kuran da oydu.
Hiçbir iyilik cezasız kalmaz!
Bütün bunlar CHP’nin bünyesine fazla gelmiş olmalı ki, 1977’de yeniden aday gösterilmedi. Ama 12 Eylül darbecileri onun ‘zararlı’ faaliyetlerini hiç unutmadı! 1 Mayıs alanını işçi sınıfına açmasını ve belediye araçlarını DİSK’e tahsis etmesini ‘ağır suç’ sayan cunta mahkemeleri, akıllara sığmayacak bir suç icat etti onun için: 1 Mayıs 1977 Katliamı’na karışmak!
İsvan, böylece tutuklandı ve DİSK davasında yargılanırken, Kasım 1980’den Ocak 1983’e kadar yaklaşık 27 ay hapiste kaldı. Aynı tarihlerde eşi Reha İsvan da, Barış Derneği davasından 38 ay cezaevinde kalacaktı. İsvan’ın 1 Mayıs 77’ye karıştığı doğruydu aslında; gerçekten de Sular İdaresi’nin üstündeki silahlı adamları gördüğünde, hemen polis müdürüne giderek kimdir bunlar diye feryat eden oydu. Karşılığında ise ‘Ne arıyor bu herif burada’ sözlerini duymuş, sırtına da cop yemişti!
Ahlaki bir duruş
Cezaevinden çıktıktan sonra İsvan yeniden çiftliğine ve tarıma döndü. 1990’li yıllarda SHP’de Parti Meclisi üyesi olarak yeniden görev yaptı. Milletvekili olması yönündeki ısrarları da hep geri çevirdi. Gerekçesi ise, 2019 yılından geriye dönüp bakılınca çok tuhaf görünüyor doğrusu: “Benim bir çiftliğim var. Eğer milletvekili olursam çiftliği devretmem lazım. Hem parlamentodan maaş al, hem çiftliğin geliri olsun, bu durum benim için ahlaki değildir.”
1 Mayıs 2017’de yaşamını yitiren İsvan, şüphesiz bir CHP’li olarak yaşadı, politik görüşleri de o çerçeveyi aşmadı. Ama tanıyan herkesin tanıklık ettiği gerçek, onun dürüst kişiliğiydi. Kimse onun için “Çalıyor ama çalışıyor” demedi.
Şimdi, en sağ şeritten giderek halka yeni Ekmeleddin’leri dayatan mantığın işçi ve sendika dostu dürüst bir insanı unutmaya, unutturmaya çalışması çok doğal. Ama tarih, herkesin payını veriyor yine de, kimin hissesine ne düşmüşse…