Kimi dini efsanelerde kafası kesilen, ama bunun farkında olmadığından kılıç sallamaya devam eden kahramanlardan bahsedilir. Kahramanımızın “kelle koltukta” haklı davası için savaşmaya devam ettiği anlatılır hep. Popüler kültürde, ki bolca sinema filmi ve televizyon dizisinde gördüğümüz gibi, böylesi efsanevî kahramanların yerini “yaşayan ölüler” veya daha yaygın tanımıyla “Zombiler” almıştır. Zombiler efsanevî kahramanların aksine yaşayan her şeye düşmandırlar, dahası ısırdıkları her canlıyı zombileştirirler. Filmlerdeki yalın kurgu bundan ibarettir.
Siyasî yaşamda ise zombileşme artık kurgu olmaktan çıkmış, çıplak gerçek hâline gelmiştir. Bunun en iyi örneği de Alman Sosyal Demokrasisi, yani SPD’dir. Kan kaybeden SPD tam bir zombidir. Alman faşizminin iktidarı ele geçirdiği 1933’de 3,9 milyon üyeye sahip olan ve karşı devrimin gerçekleştiği 1990 yılında 943 bininci üyesini selamlayan SPD’nin halihazırda kendi verilerine göre 449.870 üyesi bulunuyor. Üye sayısındaki düşüş trendi de her geçen gün hızlanıyor.
Son günlerde yapılan anketlere baktığımızda SPD’nin oy potansiyelinin ülke çapında yüzde 15’lere düştüğünü görebiliriz. Araştırma kuruluşları SPD’nin bu yıl sırasıyla Thüringen, Saksonya ve Brandenburg eyaletlerinde yapılacak olan Eyalet Parlamentosu seçimlerinde ırkçı-faşist AfD partisinin dahi gerilerine düşeceğini varsaymaktalar. Bavyera eyaletinde SPD bugün CSU, Yeşiller, Serbest Seçmenler ve AfD’nin arkasında beşinci siyasî parti konumunda. Mayıs ayında yapılacak olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ise seçim barajının olmamasının SPD’nin lehine olacağı değerlendiriliyor. (!)
Alman Sosyal Demokrasisinin zombileşmesinden kastımız, üye ve oy kaybetmesi değil. Savaş sonrası Almanya’sında antikomünizmin lokomotifi hâline gelmesi, sistem tarafından koopte edilerek Ren Kapitalizmi’nin taşıyıcı sütunu olması veya 1990 sonrasında Yeşiller Partisi ile birlikte neoliberal cephenin bir parçası olması değil. Alman emperyalizminin saldırgan yayılmacılığının en önemli destekçisi ve savunucusu olduğunu defalarca kanıtlaması da değil. Nihâyetinde aslî görevlerini yerine getirmektedir.
Alman Sosyal Demokrasisinin zombileşmesinin bizce asıl göstergesi, Kasım Devrimi’nin yüzüncü yıldönümünde dahi, hâlâ Almanya işçi sınıfını zehirlemeye devam etmesi ve kendisi gibi zombiye dönüştürme çabasında olmasıdır. SPD’nin yayın organı olan Vorwärts’de 4 Ocak 2019’da yayınlanan bir makale tarihsel gerçeklerin nasıl tersyüz edildiğinin ve ideolojik zehirleme çabalarının nasıl sürdürüldüğünün güzel bir örneği aslında. Vorwärts utanmadan Weimar Cumhuriyetinin ortadan kaldırılmasına ve faşizmin iktidarı ele geçirmesine yol açan süreçten sanki katledilen Rosa Luxemburg, Karl Liebknecht ve binlerce devrimci sorumluymuş gibi propaganda yapıyor ve SPD’nin “demokrasiyi savunduğunu” iddia ediyor.
Bu makale yanlışlıkla kaleme alınmış veya tarihten bihaber birisinin alelade yazdığı bir yazı değil. Alman Sosyal Demokrasisinin yüzyılı aşkın bir süredir bilinçli olarak salgıladığı zehrin parçasıdır. Nasıl Vorwärts’de, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katledilmesinden iki gün önce onların öldürülmesini telkin eden şiir ve çağrılar yayımlandıysa, aynı yayın organı bugün katillerini haklı çıkarmaya çalışıyor.
Rejisörlerin filmlerde zombileri iğrenç yaratıklar olarak resmetmeleri yanlış değil. Sahiden de zombiler, bilhassa siyasî zombiler iğrençtirler. Tarihin çöplüğünde yerlerini alana kadar da bizleri iğrendirmeye devam edecekler.