Birkaç gündür iktidarın sözünü söz belleyen, haberini bu söze göre yapan tüm gazetelerde oyuncu Deniz Çakır hakkında saldırgan, aşağılayıcı ve manipülatif şeyler yazılıyor. Bunun nedeni Deniz Çakır’ın doğum günü vesilesiyle arkadaşları ile gittiği bir mekanda başörtülü kadınlara hakaret ettiği, kötü davrandığı iddiası. Ancak bu iddiayı doğrular somut bir delil henüz yok.
Deniz Çakır aleyhine Takvim, Sabah, Akit gibi hepimizin yakinen tanıdığı gazeteler ile Akit Tv ve A Haber kanalları son derece çirkin, hakaret ve aşağılama içeren ve de birbirinin aynı haberleri yaparken, sosyal medyada yüzde 90’ı erkeklerden oluşan bir ekip oyuncuya saldırmak, onu tehdit etmek ve aşağılamak, bu vesileyle de yine tüm kadınları aşağılamak ve tehdit etmek konusunda beis görmüyorlar. Tüm bu hareketlerin organize ve bir ekip çalışması şeklinde arkasına iktidarın gücünü de alarak yürüdüğüne şüphe yok.
Ortada henüz somut delile dayanmayan bir hadise var. Bu hadise iktidara yakın basın yayın organlarında anlatıldığı gibi ya da aksi biçimde gerçekleşmiş olabilir. Ancak manipüle edildiği kesin. Deniz Çakır’ın bir oyuncu olarak son dönemde hayatlarımıza, ülkedeki gelişmelere, kadınların yaşadıklarına dair söyledikleri, aldığı tutum ve ‘iktidarın sanatçısı’ olmaktan uzak olması ile yaşam tarzı birilerini çok rahatsız ediyor orası aşikar. Yukarıda adlarını saydığım gazeteler ile televizyon kanallarının nasıl haberler yaptıkları, neler yazdıkları, gazetecilikle ne kadar ilgilerinin olduğu ve ne kadar objektif haberler hazırladıkları da hepimizce bilinmekte iken, gerçekleştiği iddia edilen olayın gerçekleşip gerçekleşmediği problematiğiyle de karşılaştığında insanın, ‘bu bir senaryodur, diz çöktüremedikleri bir sanatçıyı yıpratma, o da yetmez ise linç ettirme senaryosudur’ diyesi geliyor.
Deniz Çakır da zaten kendi instagram hesabı aracılığıyla pazar günü bir açıklama yaparak konunun uzamamasını istediğini, video görüntüleri ile meselenin aydınlanabileceğini ve aslında tacize uğrayanın ve bilinçli olarak huzursuz edilenin de kendisi ve arkadaşları olduğunu ifade ediyor. Ve şunu ekliyor; “Tartışmanın, benim açımdan giyim, kuşam, türban, baş örtüsü gibi kişisel tercih ve özgürlüklerle ilgisi yoktur, olmamıştır, olamaz da. Ancak tam tersi, söz konusu kişiler mekanda beni gördükleri andan itibaren benim tercihlerimden rahatsız olduklarını ortaya koymuşlardır. Yaşamımın her döneminde ezilenin, haklının, kadınların, yanında oldum. Kişisel özgürlüklerin savunucusu oldum. Hal böyle iken üzerime atılmak istenen işlenmemiş bir suçtur ve utanç vericidir.’’ Aslında tüm mesele Deniz Çakır’ın söylediklerinde de saklı gibi. Oldukça açık ve samimi bir açıklama.
Ülkenin yakın dönemine kadar başörtüsünün nasıl bir mesele olduğu ortada. Kadınların nasıl yasaklarla karşılaştıklarını, eğitim hizmeti alamadıklarını ve ayrımcılığa maruz kaldıkları da. Ancak yıllarca bu meseleyi çözebilecekken bile isteyerek çözmeyen, bu meselenin kaymağını yiyen, oradan mağduriyet yaratıp oy devşiren ve toplumda buradan doğru da bir ayrımcılık yaratan iktidarlar yönetti bu ülkeyi ve hala yönetiyor. Şimdi bir süredir böyle bir özgürlük sorunu yok artık. Her sınıftan başörtülü kadın bu ülkede yaşıyor, hatta bir miktar daha özgürce ve başörtüsünün de konforundan yararlanarak kamusal alanda var olabiliyor.
Kadınların arasına konulan sözde sınırlar ya da başka ayrımlar tarih boyu erkeklerin, sermayenin ya da iktidarın eliyle yaratılan şeyler. Hepsi aslında hem kadınlar üzerinde hegemonya kurmak hem de kadınların birlikte durmasını engellemek için orada tutuluyor. Hepimiz erkek egemenliğinin ezip geçtiği, erkeklerin dövdüğü, taciz ve tecavüz ettiği, sermaye ve hayatlarımızdaki erkekler tarafından emekleri sömürülen varlıklarız. İnancımız, dilimiz, yaşam tarzımız ve rengimiz farklı da olsa maruz kaldığımız şey aynı. Bunu anladığımızda birbirimize olan yakınlığımız da artacak ve mağduriyetlerimiz azalacak.