Poşet meselesi çevre tahribatları adına son günlerin en önemli gündemi ve bu gündeme dair ekoloji konusunda yazan arkadaşlar detaylı yazdılar. Bende çok tekrara girmeden konunun takipçilerine haksızlık etmeden bazı eklemeler yapmak istiyorum.
Plastik poşet üretimi dışında ve yaklaşık iki katı olan diğer plastik ve ambalajlar ne olacak; onlar doğaya zarar vermeyecek mi? Ekolojik duyarlılık hatta çevrecilik anlayışından bile uzak olan bu yaklaşım tamamen ticari kaygıları beslemek içindir. Yetmez ama evet dediğimiz alternatif yöntemlerden olan bez çanta, kese kâğıdı ve pazar fileleri plastik poşet atığının önüne geçebilecek doğru argümanlardır. Ama dayatılması yerine anlatılsa, bu konuda tutum belirlenseydi keşke.
Dilimize pelesenk olmuş kapitalizmin temel ayağı aşırı kâr cümlesi, plastik poşet konusunun mimarıdır. İktidar eliyle sermayenin palazlanması ve sürdürülebilirliği için her yol mubahtır yaklaşımı, böylelikle bir kez daha karşımıza çıkar.
Bu anlayışı beslemek için sistemin öğretileri yoluyla empoze ettiği tüketim alışkanlıklarını çılgınlık düzeyinde dayatır. Tüm politikaları ile bu tüketim çılgınlığını yaşamımızda vazgeçilmez noktalara taşır. Bu da evsel atıklarımızın yarısının plastik, kalan yarısının da kimyasallardan oluşmasına sebep olur.
Son bir yıllık üretim endeksleri gittikçe düşen bir eğri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülke ekonomisi bu denli bir çıkmazda ve üretimsizlikle baş başa iken bu yöntem biraz da olsa piyasadan para toplama yöntemi olarak kullanılmaktadır.
Başka bir para bulma yöntemi de dünya gündeminde çöp alım-satımıdır. Elbette saflık sınırlarının dışında bakmak gerekir olaya. Avrupa’da bir ülke 35 yıllık nükleer atığını depolamak için arayıştadır. Bizler için tehlikeli bir süreç olan ekonomik darboğaz kapımıza çöp adı altında nükleer atık getirebilir. Ve biz çevreci olup, plastiğe hayır, poşet yok safsataları ile meşgulken, sermaye kendini yeşil göstermişken, ruhumuz duymadan bu nükleer atıklara ev sahipliği yapıyor olabiliriz. İktidar kendini destekleyen sermaye için doğa ve insan yaşamını hiçe sayabilir. Hal böyleyken komplo olsa da bu yaklaşım uzak değildir. Sıcak para, nükleer tehlikeden bile daha elzem bir noktadadır.
Sıcak para meselesi demişken, Diyarbakır Sur ilçesi kayyımının giderayak Sur Belediyesi’ne ait taşınmazları satması da bu temelde yapılmamış mıdır? Ya da şehrin yoğunluklu yerlerine, çizimlerle belirtilmiş bir şekilde, boy boy pankartlarla duyurulmasını nasıl açıklayacaktır?
Ekoloji mücadelesi uzun ve zorludur. Her fırsatta sorunları dile getirip çözüme dair önerilerde de bulunacağız. Sorun kapitalizmin gözü dönmüş bir hırsla insana ve doğaya saldırarak kendini var etme çabasıdır. Sistemi değiştirmedikçe sorunlara yaklaşım yüzeysel çözümlerle günü devirmek olur. İktidar sermaye odaklı politikalara son vermeli ve bir an önce insan ve doğa ile barışık politikalar yaşam bulmalıdır.