Rojava’ya dair o fikriyat ortaya çıktığında, bugünkü haliyle savaş ihtimali bile henüz söz konusu değildi. Çıkış noktası, mevcut sistemlerin ulus devlet fıtratına dair temel bir eleştiriydi ve onun yerine katılımcı bir demokratik yapının inşa fikriydi. Çünkü mevcut ulus devletlerin ulus kimlik dominantlığı kurucu unsurun dışındaki bütün ötekileri baskılamış, yönetime katılım fırsatını engellemiş ve temel haklardan mahrum bırakmıştı. Ulus devletlerin bu çıkmazını bizzat gören ve ona karşı amansız bir mücadele içine giren Öcalan, mevcut yapıları aşan bir sistem modeline kafa yordu. Birçok kaynağı karşılaştırarak meseleyi kuramsal açıdan kavradıktan sonra alternatif bir çıkış yolu olarak ulus ötesi bir yönetsel aygıt fikrini ortaya attı. Bu fikir aynı zamanda, mevcut ulus devlet modelinin sosyal kurgusunun derin bir yapısal kriz içinde olduğunun da işaretiydi.
Bir önceki yüzyılın mükerreri gibi dünyaya sirayet etmeye başlayan milliyetçiliğin yeni çatışma ve savaşlara kapı araladığını, içinde bulunduğumuz yüzyılın bir önceki gibi berhava olacağını öngörüyordu ve yakın tarihin aktif bir aktörü olarak, Rojava özgünlüğünde ortaya çıkan modelle bütün Ortadoğu müdahil oldu. Ulus devletin aksine, Öcalan’ın önerdiği yeni üçüncü yol yapısal bağlamda kolektif bir yönetim anlayışını öngörmekteydi; onun toplumsal düzlemiyse, kendini radikal demokrasiyle ifade ediyordu. Bu toplumsal kurgu dinamik bir yönetim anlayışını kapsadığı gibi, hem ulusal hem de yerel düzlemde tüm doğal aktörleri modelin aktif bileşkesi olarak görüyordu. Kendini radikal demokrasinin yerel versiyonu olarak tanımlayan bu sistem, ulus ötesi demokrasi mekanizmalarıyla işlev görecekti. Söz konusu bu alternatif yönetsel mekanizmanın önem kazanmasıyla beraber, mevcut ulus-devlet modeli lağvedilip, yerine yeni bir ekonomi-politik model geçecekti. Ütopyaların iflas ettiği, hayallerin bir bir sulara düştüğü bir zamanda, böylesi iddialı bir önerme oldukça cesur bir adımdı ve görünürde karşılık buluyordu. Bu belki radikal yeni bir devrim değildi ama günümüz koşulları karşısında yetersiz kalan ulus- devlet ve liberal demokrasinin yerine tahkim edilecek katılımcı ve radikal bir alternatif rejim biçiminin önermesiydi. Rojava halkları bu fikri saikle, Ortadoğu gibi gerici, mezhep ve din savaşlarının üst düzeyde yaşandığı bir bölgede ilerici bir misyon üstlendi ve bunu toplumsallaştırma çabası içine giren tek seküler güç oldu. Başka bir deyişle, sınıflı toplumların, kapitalist modernite krizlerinin, iktisadi rekabetin ve savaşların olmadığı; “küresel ve ebedi adaletin, barışın ve refahın” egemen olduğu bir dünya hayalinin tercümesiydi. Dolayısıyla, Rojava önermesi ve deneyimi demokratik temelde bütün halkların, kimliklerin, kültürlerin, inançların, felsefelerin özgürce bir arada yaşamasını sağlamanın yanı sıra herkesin bizzat içinde yer alacağı bir sosyal kurgudur. Bunun en önemli olgusal toplumsal nedenlerinden biri de Kürt modern hareketinin dünyaya bakış açısı ve yereldeki sosyo-kültürel etkisidir. Buna binaen Kürt modern hareketinin kurucu aktörü olan Öcalan, milenyumla beraber yaptığı önemli paradigmal diskurla yeni bir barışçıl mücadele hattı başlattı.
Hem tarihsel hem de güncel analitik olgulara dayanan bu yeni diskurun bölge barışı için çok önemli olanaklar sunduğunu bugün Rojava örneğinde görüyoruz. Siyasi öngörüler üzerinde bina ettiği birçok değerlendirmede, bölgede gelmekte olan savaşların vahametine vurgu yaptı ve olası bir bölgesel savaşa karşı kitlesel bir mobilizasyona gidilmesi gerektiğini şiddetle zikretti ve çözüm süreci olarak adlandırılan dönemin başlaması için elini taşın altına koydu. Sürecin başarıya ulaşmasının bölgesel savaşları kısmen engelleyeceğine en çok o inanıyordu. O, Ortadoğu’nun denklemlerine dair yaptığı analizlerde yaklaşan çatışma ve savaşlara dikkat çekerken, sözüm ona birçok Ortadoğu uzmanı bunları kayda değer bulmuyordu. Ve tarih onu haklı çıkaracaktı. Onun siyasi öngörüleri ve toplumsal analizlerinin, tarihsel determinizme dair kısmi bir düzeltme yapmamız gereken olgular ortaya çıkardığını bugün daha net görüyoruz. Çünkü bazen, önceden kestirilemez olaylar ve seçimlerin uzun dönemde önemli sonuçlara yol açabileceğini bilen tek aktör oldu. Nitekim insanlık tarihinde önemli dönüşümlere yol açan olaylar, genellikle o çağın tarihine etkin özne olarak müdahil olan aktörler tarafından belirlenir.
Siyasi mücadele hayatının uzun bir kesitini Suriye zemininde geçiren Öcalan, tufan öncesi sessizligi dinleyerek önleyici adımların zaruriyetine vurgu yaparak Kürtlerin kendi savunma hatlarını oluşturmasında ısrarcı olmuş ve böylece kendi çağının öznesi olmuştur. Kürt modern hareketinin tarihsel bağlarından gelen etkilerin farkında olduğu için, mevcut sistemlere alternatif bir sistem oluşturma olanaklarının hayalini hep kuruyordu. Belki de kendi hayalinde birleştirmek istediği bütün halkları, sınıfları, inançları ve kültürleri orada bir araya getirebilirdi. Aklında esen şiddetli rüzgârların hafif bir esintisinin coğrafyayı tümden değiştireceğinin farkındaydı. Onun için coğrafyanın tarihi haritasını önüne koyarak Sümer’den günümüz medeniyetine kadar uzanan acıların son bulması için yeni bir başlangıcın yapılabileceğine inanarak, birlikte yaşamanın yeni paradigmasını ortaya attı. Bunun ne kadar zor olabileceğinin bilincindeydi ama buna kalkışmamanın ebedi bir kayıp olacağından da emindi. Trajediler üreticidir ve trajedyanın çocuğu olarak bunun ne anlama geldiğini iyi biliyordu. Onun için uzun yıllar kaldığı o topraklarda, arkasında bıraktığı etkinin derinliği üzerinde, halklar arası barışın köprüsüne buradan başlamalıydı. Tarih karşısında kendisini sorumlu tuttu ve yeni bir trajedyanın ayak seslerini duyduğu için, bir an evvel engel olmak üzere Rojava özgünlüğünde halkların birliğine kardeşlik mayasını attı.
Buradan hareketle Suriye’nin yanı sıra Şengal’in üzerine yürüyen felakete dikkat çekiyordu. Ne yazık ki Şengal’in gamı içine düştü ve içine düşen o gamın büyüklüğünü dünyanın bütün alkışlarının dindiremeyeceğini biliyordu. Öngörüsü sayesinde Rojava’daki olası felaketleri önleyebildi ve hatta Rojava olmasaydı Şengal daha büyük bir felakete sahne olacaktı. Çünkü “Suriyeli Kürtler” ülkenin geri kalanına kıyasla daha politikti. İşte yedi yıl önce başlayan savaşın gelişini sezgileyen Öcalan, ‘Kuzey Suriye’den bir Rojava’nın çıkacağını daha o gün öngörmüştü. Ortadoğu’nun yüz yıllık statüko denklemini bozan bu yeni diskur, mevcut rejimlerin yönetim alışkanlıklarına karşı yeni bir sistem önermesiyle hegemonyayı tamamıyla değiştirdi. Ortadoğu egemen devletlerin yönetim sistemine yabancı olan bu çoğulcu demokratik sistem bugün bölgede üçüncü bir yol işlevi görmektedir. Başarılı olup olmamasından bağımsız olarak tarihe mal olmuştur. Çünkü temel kıstası evrensel değerler merkezine denk düşen çoğulcu demokratik bir yönetim biçimidir ve Ortadoğu için yeni bir modeldir. Dolayısıyla yedi yılı aşkın bir süredir devam eden Suriye’deki iç savaş ve onun kızışan vekalet savaşları boyunca ağrı bedeller ödeyen Kürtler başta olmak üzere, Rojava halkları her zaman demokratik, bütün farklılıkların tanındığı ve her zümrenin kendi kültürel ve inançsal ritüellerini özgürce yaşayabildiği ortak bir vatan talep etmişlerdi. Rojava halkları hiçbir zaman Suriye’den ayrılma veya bağımsız bir devlet kurma talebinde bulunmadılar ama mevcut ulus devlet aygıtını kabul etmeyeceklerini de mücadeleleriyle ortaya koydular. Demokratik bir ulus devletin eşitlikçi anayasasının özgür yurttaşları olarak yaşamak için mücadele ettiler ve bu bağlamda mücadeleleri devam etmektedir.
Savaşın bir tarafı olmalarının esas nedeni ise, terörizme karşı ana vatanlarına sahip çıkma fedakârlığı olmuştur. Ne herhangi bir komşusuna saldırmıştır ne de komşularının topraklarında gözleri olmuştur. Çatışmaların başladığı ilk günden itibaren Kürtler başta olmak üzere, Rojava halkları öncelikli olarak kendi topraklarını savunmak üzere toplumsal bir mobilizasyon ağı kurdular ve bu eksende kendi tarihsel coğrafyalarını savunmak için birliklerini oluşturdular. Bugün uluslararası güçlerin Rojava halklarını ve savunma güçlerini güvenilir bir partner olarak görmesinin ve yerel siyasi temsiliyetini kabul etmesinin ana sebebi, bölge barışına olan katkısı ve terörizme karşı verdiği başarılı mücadelesidir. Çünkü Rojava fikriyatının ideali ebedi barıştır ve ancak ideali peşinde olan bir irade, arkasında kalıcı bir iz bırakabilir.